Zorbaların Hukukuna Değil, Hukukun Üstünlüğü İçin Evet
Türkiye'de cumhuriyet tarihinden sonra her on yılda bir darbe yaşanmış ve sözde demokrasi sürekli kesintiye uğramış her darbenin ardından yeni bir askeri anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulmuş son olarak da seksen iki anayasası diğer adı “aldı kaçtı” anayasası. Bu anayasa 1980 yılında yapılan 12 Eylül darbesinin 1982 anayasasıdır. Bu anayasa Askeri vesayet altında yapılmıştır. Bundan dolayı bu anayasayı hazırlayanlar, milletin iktidarından çok görüntüde bir demokrasi ama uygulamada kuvvetli devletçilik prensibinden hareket ederek hazırlanmıştır.
Ve ülke yönetilmeye çalışılmıştır.
Tabi bu anayasalar, darbeciler tarafından hazırlanan anayasalar her zaman kanunsuzların hukuku haline getirilmiş bu zümre tarafından ülke idare edilmeye çalışılmıştır.
Ancak vatandaşa; “Sen beş yılda bir sembolik oy kullan, sembolik hükümet olsun. Biz onları da sizi de yönetiriz işine gücüne bak.” Çiftçiye; “Sen ekininle, domatesinle, salatalığınla, biberinle, patlıcanınla, ilgilen” İşçi ve memur'a; “Sen görevine bak siyasi partilere gidip gelme üye olma.” Mühendis'e; “Sen silah yapma, araba, uçak ve tank projeleri geliştirme.” Bilgi Mühendisleri'ne; “Teknolojiden yaralanma, bize bunları temin eden ülkeler var, yerli üretim yapmayın, ülke meseleleri bizi ilgilendirir, biz yasaları da çıkarır sizi de güderiz, siz bu işe karışmayın” demişlerdir.
“Yeter! Söz milletindir.” Dememiz gereken gün gelmiştir. Şimdiye kadar sürdürdüğünüz saltanat, üstünlük, zorbalık ve milleti “kuzu” yerine koyup ve gütmek günleri inşallah Allah'ın izni ile 12 Eylül 2010 günü son bulacaktır. Şimdi milletin sizi gütme ve yargılama zamanı geldi kaçacağınız yerinizde yoktur. Her ne kadar avukatlığınızı yapanlar varsa da, geçti artık borun pazarı. İstediğiniz kadar “Hayır, da hayır vardır.” dedirtseniz de, kampanyalar düzenleyip halkı yanıltmaya çalışsanız da. Artık beyhude çünkü halk uyandı yediden yetmişe herkes ne olduğunuzu biliyor ve bunca yıldır yaptığınız İslam düşmanlığı, zulüm, işkence, eziyet ve hakaretlerin hesabını 12 Eylül 2010'dan sonra vereceksiniz.
Bundan böyle Müslüman Mahallesi'nde salyangoz satamayacaksınız. Arkanızda her baş ağrısından dolayı başvurduğunuz mahkemeleriniz ve barolarınız olmayacak. Çünkü bunların darbeciler tarafından kendileri için ellerinin güçlendirildiği herkes tarafından fark edilmiştir.
Sizlerin de “dış güdümlü Siyonist uşakları” olduğunuz aşikârdır. Güzelim ülkemizi zayıf ve hareketsiz bırakmak için, Türkiye'yi sevmeyen her düşman tarafından desteklendiğinizi de bu millet biliyor. Şimdi halkıma ve ülkemizi seven herkese sesleniyorum. “Kalkınmak için, daha fazla demokrasi için, güçlü Türkiye için, daha fazla özgürlük için, memur'un toplu sözleşme ve sendikal hakkı için, emeklinin toplu sözleşme hakkı için, evet diyelim. Refah seviyesinin yükselmesi için, dul ve yetimlerin insanca yaşamaları için evet diyelim. Köylü için, esnaf ve çiftçimizin mutluluğu için, hakkın Hakk olması için evet diyelim. Adaletin yerini bulması için, mazlumların mağdur edilmemesi için, üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü için, zenginin daha zengin, fakirin daha fakirleşmemesi için, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için, darbecilere dur demek için, bölgesinde ve dünyada daha güçlü bir Türkiye için mutlaka “EVET” demeliyiz.
Çünkü hepimiz bu geminin içindeyiz. Eğer batarsa hep birlikte boğuluruz. Geminin batmaması için siyasi görüşümüz ne olursa olsun bu referanduma “evet” demeliyiz. Bir yıl sonra genel seçim olacak o zaman siyasi görüşümüz doğrultusunda oyumuzu kullanırız. Sakın bu milli meselede “Ergenekon”un ve onun temsilcileri, ana muhalefet ve diğer siyasi partilerin oyununa gelip yanlış yapmayalım. Aksi halde çocuklarımızın ve gelecek nesillerin vebalinin hesabını veremeyiz. Bu anlamda aklıselim olan herkesi referandumda “evet” demeye davet ediyorum.