Özgür-Der: Meclis Şikeciler Haricinde Mağdur Tanımıyor mu?

"Meclis sadece ünlü vatandaşların iddia edilen mağduriyetlerini değil, muhalif kimlikli insanlar da dahil olmak üzere herkesin karşılaştığı haksızlıkları gidermekle yükümlüdür."

Özgür-Der: Meclis Şikeciler Haricinde Mağdur Tanımıyor mu?
Meclis'in şike yasasını geçirmek için gösterdiği çabaya dikkat çeken Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, söz konusu siyasi muhalifler olunca herhangi bir gayret şöyle dursun, tüm hukuksuzluklara seyirci kalındığına dikkat çekti. Tüm partilerin ittifak ederek geçermeye çalıştıkları yasanın kişiye özel hukuk anlamına geldiğini ifade eden Kaya, tutarlılık adına tüm davalarda Meclis'in aynı gayreti göstermesi gerektiğini belirtti.

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'nın açıklamasının tam metni:

MECLİS KARGADAN BAŞKA KUŞ, ŞİKECİLER HARİCİNDE MAĞDUR TANIMIYOR MU?

Medyada “şike yasası” adıyla anılan tasarı bir kez daha Meclis gündemine geliyor. Meclis tarihinde az görülür bir tarzda tüm partilerin ittifakıyla kabul edilen tasarı kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. Aynı düzenlemenin tekrar Meclis’e gelmeyeceği düşünülürken, gerek AK Parti’nin, gerekse de CHP ve MHP’nin yaptıkları düzenlemeye sahip çıkacaklarını açıklamaları Türkiye’de zaten bir hayli örselenmiş bulunan adalet duygusunun ölümcül bir yara daha almasını getirdi.  

Türkiye’de profesyonel futbolun örgütlü bir yolsuzluk çemberinde olduğuna ilişkin söylentiler geçtiğimiz yaz yapılan operasyonlar neticesinde söylenti olmaktan öteye geçip, somut iddialara dönüşmüştü. Ortaya çıkan bilgi ve belgeler lig maçlarının bir kısmının neticelerinin sahada değil, masada belirlendiğini gösteriyordu. Savcılıklarca yürütülen soruşturmalar sonucunda aralarında büyük futbol kulüplerinin yöneticilerinin ve ünlü futbolcuların da bulunduğu pek çok kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Gelinen aşamada ise artık şike yapılıp yapılmadığı değil, kamuoyunun yakinen tanıdığı bu ünlü isimlerin tutuklu yargılanmaları ve haklarında istenen cezaların uzunluğu tartışılmaya başlanmıştı. Bu hararetli sürece Meclis de bigane kalmamış ve şike suçlamasıyla tutuklanan kişilerin hukuki durumlarını etkileyecek yasal düzenlemelere girişmişti.

Söz konusu suçlamadan ötürü tutuklananları savunanlar şike suçları için istenilen cezaların çok ağır olduğunu dile getirmekte ve ayrıca birden fazla şike eyleminde her bir fiil için ayrı ayrı ceza verilmesinin sanıkların astronomik cezalara çarptırılmalarını getireceğini dile getirmekteler. Meclis’in de bu gerekçelerden hareketle daha “makul” bir ceza düzenlemesine gittiği iddia edilmekte.

Doğrusu “şike yasası” için getirilen bu gerekçeler hiç de yabana atılır gerekçeler sayılmaz. Cezaların işlenen suçların meydana getirdiği vehametle orantılı olması ve aynı kapsamda ele alınması gereken fillerin her birinden ayrı ayrı ceza verilmemesi hukukun bir gereği. Ne var ki, “şike yasası” konusunda Meclis’in gösterdiği bu gayretkeşliğin ne ölçüde vicdani ve hukuki mülahazalardan kaynaklandığı ise oldukça şüpheli. Halen yargılanmakta olan ve tasarı aynen yasalaştığında bu düzenlemeden istifade edip, tahliye edilecekleri kesin olan sanıklar eğer kamuoyunda bu derece tanınan kişiler olmamış olsaydı Meclis yine aynı “bütünlüklü” ve ısrarlı tavrı gösterir miydi? Hiç sanmıyoruz!

Hiç kuşkusuz TCK’da ağır ve haksız yaptırımlar içeren tek düzenleme şike suçlarının cezalandırılmasını içeren mevcut yasadan ibaret değil! Örneğin Terörle Mücadele Yasası’nın ne kadar muğlak bir içerik taşıdığı ve muhalif kimlik sahibi sayısız insanın hiçbir şiddet içermemesine rağmen çeşitli görüş ve eylemleri nedeniyle keyfi biçimde bu yasa kapsamında cezalandırıldığı iyi biliniyor.

Bu konuya dair somut bir örnekle keyfiliğin, çarpıklığın altını çizmekte yarar var. Halen Hizbut Tahrir üyeliği suçlamasıyla yüzlerce kişi TMY kapsamında yargılanmakta ve pek çok kişi de cezaevinde bulunmakta. Tek bir silahlı eylemi olmayan bu insanlara mahkemeler 5’er yıl ceza vermekte ve üstelik TMY kapsamında yargılandıkları için aldıkları cezalar yarı oranında artırılmakta. Gerekçe ne? Tamamıyla resmi ideolojik takıntılar ve sisteme karşı muhalif İslami kimliğini beyan eden insanlara duyulan nefret!

Üstelik de bu davalarda keyfilik sadece verilen ağır cezalarla sınırlı kalmamakta, aynı kişilere farklı şehirlerde katıldıkları etkinliklerden ötürü ayrı ayrı davalar açılmakta. Örneğin Yılmaz Çelik hakkında 10’a yakın dava var ve her birinden 7,5 ila 10 sene arasında ceza alması durumunda fiilen müebbet hapis cezasına çarptırılmış olacak. Bu ülkenin aynı örgüte mensubiyetinden ötürü aynı kişiye 8 kere, 10 kere ceza verebilen bir yargı sistemi var! Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın şike yaptığı iddia edilen her bir maçtan ayrı ayrı ceza almasını vicdanına sığdıramayanların, Yılmaz Çelik’in hakkında ayrı şehirlerde açılan davaların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmasında bir beis görmemesi çok ilginç!

Açıktır ki, AK Parti Hükümetinin ve TBMM’nin tutumu, hukuka aykırılığı düzeltme adı altında “kişiye özel” bir hukuk oluşturma tutumudur. Yapılan düzenlemenin gerçekten de vicdani ve hukuki kaygılardan hareketle gerçekleştirildiğine inanmamız isteniyorsa, öncelikle devam ede gelmekte olan sistematik adaletsizliklere neşter atılmalıdır. Meclis sadece ünlü vatandaşların iddia edilen mağduriyetlerini değil, muhalif kimlikli insanlar da dahil olmak üzere herkesin karşılaştığı haksızlıkları gidermekle yükümlü olduğunu hatırlamalıdır!

Özgür-Der/Haksöz haber