Zararlı alışkanlıklar
Kur'an-ı Kerimde insan yeryüzündeki en değerli varlık türü olarak gösterilmiş ve ona ayrı bir yetenek ve yetkinlik verildiği belirtilmiş, insanın beden ve ruh sağlığının korunması, insanın dünyevi ve uhrevi mutluluğu İslam dininin en başta gelen hedefi olmuştur. Bu itibarla, dinin, neslin, canın, aklın ve malın korunması İslamın beş temel ilkesi olarak kabul edilmiş, bunu sağlamaya yönelik olarak Kur'an ve Sünett'e bir takım emir ve yasaklar zikredilmiştir.
Bilindiği gibi, insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip olan ve hemen hemen bütün dönemlerde ve bütün toplumlarda çok yaygın olarak görülen bir takım zararlı alışkanlıklar vardır. İçki, kumar ve sarhoş edici bütün maddeler bu gruba dâhildir. Bu kötü alışkanlıklar, Kur'an'ın nazil olduğu dönemdeki Arap toplumunda büyük ölçüde yaygındı. İslam dini, insanlığa yol göstermeyi, onları zulüm ve kötülüklerden uzaklaştırıp rahat ve huzura kavuşturmayı amaçlayan bir rahmet dindir. Bu yüzden içki dâhil sarhoşluk veren tüm içecekleri ve diğer zararlı alışkanlıkları açık ve kesin bir dille yasaklamış, insanı bu alışkanlık ve bağımlılığa karşı aklı ve iradesi ile vereceği mücadelede yalnız bırakmamış, ona destek olmuştur.
İslam'ın, sarhoşluk veren, akli ve ruhi dengeyi bozan, sinir sistemini uyuşturan maddelerin kullanımını haram kılması ve bu alanda bir takım cezai müeyyideler koyarak insanları bunlardan uzak tutmaya çalışması çok yüce bir anlam taşımaktadır. Kur'an-ı Kerimde konuyla ilgili olarak şöyle buyrulur: "Ey İman edenler, şarap, kumar, putlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan uzak durunuz ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan şarap ve kumar yoluyla aranıza kin ve düşmanlık koymak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?" (5/90-91)
Bu ayet içki konusunda nazil olan en son ayettir. Ancak içki kullanımı o dönem Arap toplumunda çok yaygın olduğu için Kur'an bu konudaki yasaklamayı yavaş yavaş getirmiştir. Hz. Aişe validemizin değerlendirmesine göre, içki yasağının tedrici olarak hükme bağlanmış olması, kökleşmiş bir adet olan içki yasağının herhangi bir direnç göstermeden kolayca kabul edilmesini sağlamıştır.
Başta içki olmak üzere tüm zararlı alışkanlıkların akıl, beden ve ruh sağlığına zararlı olduğu, bu yönüyle ailede ve dolayısıyla toplumda büyük yaralar açtığı bilinen bir gerçektir. Denilebilir ki, bu konuda doktorlar, psikologlar ve toplum bilimciler de dâhil bütün insanlık görüş birliği içindedir. Nitekim Kur'an içki yasağının hikmetini ve gerekçesini özlü bir şekilde şöyle ifade etmiştir: "İnsanlar arasında kin ve düşmanlığı arttırır, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoyar."
Alkol öyle bir alışkanlık yapar ki, adeta bir hastalık gibidir. İşte bu kötü alışkanlıkların ve hastalığın sebepleri arasında öncelikle insanın zaafları, sorumluluktan kaçışı, eğitimsizlik ve insanların birbirilerini olumsuz yönde etkilemeleri gelmektedir. Kötü çevre şartları, lüks ve gösterişe dayalı suni hayatın getirdiği tatminsizlik ve manevi boşluk, insanları kötü alışkanlıklara karşı zayıf kılan en önemli sebeplerdir.
Kur'an-ı Kerimin de ifade ettiği gibi insan bir yönüyle en mükerem, en şerefli ve en kutsal, bir yönüyle de zayıf, bilgisiz ve kötülüğe meyilli bir varlık olarak yaratılmıştır. İnsan diğer nefsanî ve dünyevi arzu ve isteklerinde olduğu gibi zararlı alışkanlıklar konusunda da akıl ve iradesini beden ve duygularına hâkim kılmadığı takdirde, nefsine ve tutkularına yenik düşmekte ve giderek kendi kendini kontrol edemez hale düşmektedir. İşte insan aklı ile duygularının, insan iradesi ile zaaflarının çatıştığı bu alanda Kur'an-ı Kerim de içkinin haram ve günah olduğunu bildirerek insana yardımcı olmakta, onu koruyup kollamaktadır. Bakınız, insan aynı insan olduğu halde, dindar toplumlarda ve dindar insanların yaşadığı bölgelerde içki tüketimi en az seviyeye inmektedir. Buna karşılık bilimsel ve tıbbi açıklamalara rağmen modern ve eğitilmiş fakat dini hassasiyetlerini yitirmiş toplum ve kesimlerde ise içki tüketimi en yüksek seviyede gerçekleşmektedir. Bu da toplumun dengesini kaybetmesine yol açmaktadır.
Bu itibarla, insanın ruh ve beden sağlığını koruma, toplumsal düzeni ve barışı gerçekleştirme, insanı daha mutlu, huzurlu ve güvenli bir yaşantıya kavuşturma çabasında İslam'ın ferdi ve sosyal hayatla ilgili ilkelerinden yararlanmak, vazgeçilmez derecede büyük bir önem taşımaktadır. Kur'an-ı Kerim açıkça ilan ediyor: "Şeytan şarap ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak istiyor."
İslam dini insana yaratıcısını tanıtmış, bireysel ve sosyal hayatı bütünüyle kucaklamış, insanın bu dünyada karşılaşabileceği sıkıntılara ve insanın aklına gelen sorulara makul açıklamalar getirmiştir. İslam, insanın neden bu dünyaya geldiğine, neden bu dünyada yaşadığına tatmin edici cevaplar verdiği için müminin kafası karışık olmaz. Hatta İslam insanın ölümüne ve ölüm sonrasındaki hayata bir anlam kazandırdığı için, bir Müslüman karşılaşacağı sıkıntı ve problemler karşısında zararlı alışkanlıkların arkasına sığınmayacak kadar sağlam bir ruh ve beden yapısına ve çelik yapılı bir iradeye sahiptir.
Alkolün, bireyin ruhi ve bedensel çöküşüne, giderek toplumdan uzaklaşıp içine kapalı, hastalıklı ve problemli bir kişi oluşuna, hatta ileri yaşta bunaklığa ve düşkünlüğe yol açtığı bilinen bir gerçektir. Başta ailenin dağılması, cinayetler ve trafik kazaları olmak üzere birçok toplumsal problemin de temel sebebi başta alkol olmak üzere zararlı alışkanlıklar olduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Her şeyden önce zararlı alışkanlıklar, kullanıcılarını giderek dünyadan koparıp kendine bağımlı hale getirmekte, onu her türlü kötülüğü ve suçu işlemeye zorlamakta ve adeta insanı öz kimliği olan insaniyetten soyutlamaktadır. Bu kötü alışkanlıklar toplumda birçok sapıklık ve hastalığın yayılmasına da temel bir etken oluşturmaktadır. Bununla birlikte sosyal birer afet haline dönüşen zararlı alışkanlıklar, salt hukuk kuralları ve polisiye yaptırımlarla ortadan kaldırmanın imkânsız olduğu bilinen bir gerçektir.
Bir örnek verecek olursak, insanlığın içkiyi önleme yönündeki çabaları, uluslararası bilimsel toplantılar tertip etme, özel örgütler kurma ve yasal düzenlemeler yaparak ciddi ve somut önlemler şeklinde kendini göstermiştir. Ancak bütün bu önlemler yüz güldürücü bir sonuç vermiş değildir. Çünkü eğer o toplumlarda, kişileri bu tür kötü alışkanlıklardan koruyacak iç dinamikler mevcut değilse, eğer orada dini ve ahlaki bağlar çözülmüş ise, eğer bencil ve çıkara dayalı bir yaşam biçimi tüm topluma egemen olmuş ise toplantıların fazla bir anlamı olmaz.
Günümüzün perişan dünyasına bakınca İslam'ın zararlı alışkanlıklarla mücadele konusunda bireyi ve dolayısıyla toplumu nasıl motive ettiğini görmemek mümkün değildir. İslam öncelikle fertlere sorumluluk bilinci aşılayıp sağlam bir dini ve ahlaki zemin kurmuş, yasaklamaları ve diğer yasal önlemleri de bu zeminde gündeme getirmiştir. Zararlı alışkanlıkların ve buna bağlı olarak ailede ve toplumda çözülmelerin İslam toplumunda daha az olması bu yöntemin daha doğru olduğunu ortaya koymaktadır.
betasus - betboo - betebet - betgaranti - betgram