YÜCE DİVAN’IN ARKASINDA NE VAR?

YÜCE DİVAN’IN ARKASINDA NE VAR?

Son günlerde dört eski Bakanla ilgili Yüce Divan tartışması sürüp gidiyor. Kendini ve görüşlerini inkâr eden Ahmet Hakan gibi bir gazeteci de kalkmış onlara nasihat ediyor: “Efendim sizler yüce divanda yargılanmak istemelisiniz” diyor. Yüce divanın hâlihazırdaki yapısı göz önünde iken, bu temennilerini seslendirenler, dört eski bakanı adaletsizliğin ve vicdansızlığın üzerine göndermekle kalmıyorlar, aynı zamanda 17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinin de “Bir yolsuzluk Operasyonu” olduğunu kanıtlamaya çalışacaklar. Yani anlayacağınız bir taşla beş-altı tane kuş vuracaklar.

Eğer geçen yıl, paralel yapının desteğindeki polis ve yargıçların yaptığı operasyon bir darbe girişimi ise; (ki öyledir. Önceden hazırlanan soruşturma evraklarına “Eski başbakan” deyimini yazmak bile, tek başına bunun ispatı için yeterli bir delildir) o halde, dört eski bakanı, “Ben paralel örgüt göremiyorum” diyen bir zatın başkanlık yaptığı mahkemenin önüne göndermek, en hafif deyimle hamakattan başka bir şey değildir.

Adli yılın açılış töreninde, “Biz başkaları gibi gömlek değiştirecek değiliz” sözüyle Sayın cumhurbaşkanını hicveden ve defalarda ihsas-ı reyde bulunmaktan çekinmeyen bir zat, Sayın Cumhurbaşkanının bakanlarına nasıl vicdanlı davranacaktır? Daha dün, seçim barajıyla ilgili toplantıya “ihsas-ı reyde bulunduğu” için katılmayan mahkeme başkanının, bu kadar taraflı ve siyasî söylemlerinden sonra adil davranacağını kim garanti edebilir?

Şimdi düşünelim: Kim istiyor bu bakanların yüce divana gönderilmemelerini? ve bilumum menfi düşünce sahipleri… Bunların tümü bu dört eski bakanın yüce divana gitmelerini istiyorlar. CHP dışındaki partilerin ve grupların neden böyle bir şeyi istedikleri açıktır ve bunu anlatmaya bile gerek yoktur: Tek dertleri, kamuoyunun gündeminde kalabilmek…

CHP’nin neden istediğini de biliyoruz. Çünkü CHP’liler şu anda, Paralel yapıyla işbirliği yapmak, Şişli Belediye Başkanını mafyavari tehdit etmek ve Belediyelerden toplanan paraların nereye harcandığını araştırmak gibi üç önemli problemle karşı karşıya bulunuyorlar. Elbette ki, rakipleri olan iktidar partisinin başında yüce divan gibi bir dert varsa onları bir nebze rahatlatacaktır.

Galiba en büyük dert de patinin paralel yapıyla yaptığı işbirliği… Çünkü İzmir milletvekili Birgül Ayman Güler Hanım, birkaç keredir bu konuyu gündeme getiriyor. Bu yüzden parti disiplinine de sevk edildi. Ancak o yılmadan bu konuyu gündeme taşımaya devam ediyor. Birgül hanımın şu tespitleri çok çarpıcı:

“30 Mart 2014 yerel seçim sürecinde bazı il başkanlarının basına yaptıkları Cemaat’i övücü açıklamalar, bu kesimden gösterilen yerel yönetim adayları, Cemaat mensubu savcıları “yıllarca devlete hizmet etmiş değerli memurlar” olarak aklayan açıklamalar kamuoyunun bilgisi dâhilindedir. Ayrıca günümüzde Cemaat’e dönük operasyonları “hukuk ve basın özgürlüğü ihlali” olarak görmek de, seçim sürecinde bu kesime yönelik sıcak bakış ve işbirliğinin halen geçerli olduğunu göstermektedir. Cemaat, meşru bir hareket olmadığı için AK Partinin rakibi değildir ve olmamalıdır. Ak Partinin rakibi CHP’dir. Dolayısıyla biz cemaatle işbirliği yapamayız. Aksi takdirde onların gayri meşru hareketlerini onaylamış oluruz.” 

Biz başka şeyler de biliyoruz kuşkusuz. Paralel yapı medyasının her gün CHP ve diğer muhalefet sözcülerine yer vermesi ve Ak Partinin bütün çalışmalarını alaylı ve tahkir edici bir üslupla sunması işbirliğinin bir başka kanıtıdır.

Ben bu durumu garipsemiyorum. Nevzat Tarhan’ın dediği gibi, ABD ve İsrail politikalarına uygun politikalar üreten bir yapının CHP ile hatta Türkiye’ye muhalif olan bütün unsurlarla işbirliği yapması garip değildir.

Özet olarak söylemek gerekirse dört bakanın yüce divana gönderilmesinin asıl amacı, hükümettir, Ak Partidir ve sayın cumhurbaşkanıdır. Ve darbe operasyonlarını tamamlayabilmek umuduyla yeni ve taze bir kan arama çabasıdır.