Yazarlar Birliğinde konuşuldu
Geleneksel hale getirilerek her hafta Cuma günleri akşamı özel konuklar davet edilerek çeşitli sorunlar ve konuların tartışıldığı, Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesinin bu haftaki konukları Vali Nuri Okutan ile GAP Kalkınma İdaresi Başkanı Sadreddin Karahocagil oldu. Gecede Hz. İbrahim Peygamber ve Aşiretler tarihi konuşuldu.
Türkiye Yazarlar Birliği Şanlıurfa Şubesinin Balıklıgöl Rızvaniye külliyesindeki merkezinde toplanan TYB Şanlıurfa Şube Başkanı Cuma Ağaç, Başkan Yardımcısı Seyyid Ahmed Kaya, Şanlıurfa Gazeteciler Birliği Başkan Yardımcısı ve TYB Şanlıurfa Şubesi üyesi Mehmet Talat Akay, Şanlıurfa Gazeteciler Birliği Genel Sekreteri ve TYB Şanlıurfa Şubesi üyesi Müslüm Abacıoğlu, Gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Şahban Kılıç çok sayıda TYB Şanlıurfa Şubesi üyeleri ile davetliler Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan, GAP Kalkınma İdaresi Başkanı Sadeddin Karahocagil, araştırmacı yazarlar İbrahim Bozkurt ve Ömer Şefkatli Hz. İbrahim Peygamber ile Şanlıurfa'da şiretler tarihini konuştular.
Hz.İbrahim Peygamber
Hz. İbrahim Peygamber'in gerek Tevrat'ta belirtiliği ve gerekse Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi incelendiğinde babasının Azer değil Târûh olduğunun görüldüğü belirtildi.
Bilindiği gibi Hz. İbrahim Peygamber; Kur'ân-ı Kerîm'de ismi bildirilen peygamberlerden, ülülazm adı verilen 6 peygamberden biri olup, Keldânî kavmine gönderilmiştir. Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselamdan sonra peygamberlerin ve insanların en üstünüdür. Allahü Teâlâ ona Halîlim (dostum) buyurduğu için Halîlullah veya Halîlürrahmân olarak bilinir. Babası mümin olan Târûh olup, annesi Emile'dir. İbrahim aleyhisselam, Peygamber efendimizin dedelerindendir. Çünkü ilk oğlu İsmail aleyhisselam Arapların, 2. oğlu İshak aleyhisselam da İsrailoğullarının ceddi yâni dedesidir. Keldânî memleketi olan Bâbil'in doğu tarafında ve Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu. 175 yaşındayken Kudüs'te vefat etti. İbrahim aleyhisselama annesi Emîle veya Ûşâ hâmileyken, babası Târûh vefat etti. Annesi, amcası olan Âzer ile evlendi. Âzer üvey babası ve amcası olup, putperestti. Geçimini put yapıp satarak temin ederdi. Tefsir âlimleri, En'âm sûresinin Âzer'in ismi geçen 14. âyetini tefsir ederken, Âzer'in hazret-i İbrahim'in amcası ve üvey babası olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Zira Peygamberimizin baba ve dedeleri Âdem aleyhisselamdan beri hep mümindi. Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen; 'Sen, yâni senin nûrun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.' (Şu'arâ sûresi: 219) buyrulmaktadır. Ehl-i sünnet âlimleri bu âyet-i kerîmeyi tefsir ederken, Peygamberimizin bütün ana ve babalarının, mümin olduğunu anlamışlardır. Abdullah ibni Abbâs'ın bildirdiği hadîs-i şerîfte de: 'Benim dedelerimin hiçbiri zinâ yapmadı. Allahü Teâlâ, beni temiz babalardan, temiz analardan getirdi. Dedelerimin 2 oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum' buyuruldu. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden anlaşıldığı ve binlerce İslâm kitâbında yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi, zamanlarının ve memleketlerinin en asîl, en şerefli, en güzel ve en temiz kimseleriydi. Hepsi de aziz ve muhteremdiler. İbrahim aleyhisselamın babası, Târûh da böylece mümin, yani inanmıştı. Kötü ahlâktan, âdî ve çirkin sıfatlardan uzaktı.
Şanlıurfa Aşiretler Tarihi
Araştırmacı Yazar İbrahim Bozkurt ise, Şanlıurfa'daki aşiretler tarihi hakkında kısaca şöyle dedi;
"Aşiretçilik her kavim ve millette mutlaka çeşitli şekilleri ile bulunur. Bu kimi zaman klan olarak adlandırılır, kimi zaman kavim veya başka isimlerle zikredilir olsa da her zaman var olagelen ve insanlığın fıtratından olan bir örgütlenme şekli olarak tezahür etmektedir. Günümüzde belki yerini modern aşiretçiliğe bırakmış olsa da biteceğe benzemeyen bu örgütlenme düşüncesi Orta Asya'dan Anadolu'ya ve kıyamete kadar bizim gibi oğuz kökenli toplumlarda asla bitmeyecektir. Tarihteki gibi olmasa da bugün Şanlıurfa ve Doğu illerde aşiret hayat biçimi belirgin özellikleri ile beraber devam etmektedir. Bazı kimseler araştırma yapmadan rasgele yorum yaparak bu yaşam tarzı hakkında ipe-sapa gelmez bilgi ve beyanlarda bulunmaktadırlar. Türkiye'de 3000 in üzerinde aşiret ve mensubu bulunan bu yaşam tarzı bilinmeden bir karalama kampanyasına maruz kalmıştır. En ufak topluluklar aşiret olarak benimsenmiştir. Toprak ağaları aşiret reisi olarak gösterilmiştir. Aşiretçilik zulüm, işkence, öldürme, kesme, vurma, kırma, kan, namus çirkefi olarak takdim edilmiştir. Yok efendim aşiret meclisi şöyle öldürme kararı almış yok efendim aşiret meclisi şöyle infaz kararı almış gibi tarihte Afrika kabilelerinde bile bulunmayan çarpık yorumlar ortaya atan bu şahısların son yüzyılı karıştırmadan tarihteki aşiret geleneğini, Badıllı aşiretini incelediğimiz zaman eminim ki detaylarıyla birlikte görmek mümkün olacaktır. Aşiret Arapça kökenli bir kelime olup aşire kelimesinden türemiştir. Birçok mana taşımasına rağmen 'Geniş akraba toplulukları' anlamında kullanılmıştır. Fakat bu kelimeyi aşiretler aşşir olarak telafuz etmektedir. Aşiretin genel tanımını yapmadan önce mutlaka aşiretleri meydana getiren öğeleri bilmek lazımdır. Bu öğelerden mal, kelime olarak ev veya aile anlamına gelir. Aşiretin en küçük birimidir. Baba, oğul, torun, torunoğlu, torunun torunu ve bunların doğan tüm çocukların birleşmesinden meydana gelir. Buradaki her bir babaya aşiretler göbek derler. Yani beş göbek bir mal sayılır. Malbat, her biri beş olan birden fazla malın birleşmesinden meydana gelen topluluğa malbat adı verilir. Bir malın malbat düzeyine yükselmesi için ortalama 100 yıl gerekir. Zira her bir göbek aşiretlerin hesabı ile 20 yıla tekabül eder. Baw-Baf, her biri en az iki veya daha fazla malbatın birleşmesinden meydana gelen topluluğa baw (ata) denir. Bir atanın oluşumu 10 göbeğin geçmesiyle orantılıdır. Dolayısıyla bir baf-baw'ın meydana geliş süresi 200 yıl kadardır. Kabile, her biri en az iki veya daha fazla malbattan oluşmuş birden fazla baw'ın oluşturduğu topluluğa verilen isimdir. Bir kabilenin normal göbek sayısı 30 olmalıdır. Kabile oluşumu göbek sayısı itibari ile 300 yıla tekabül eder. İşte bu şekilde oluşmuş en az iki veya daha fazla kabileden meydana gelen topluluğa aşiret denir. İki türlü aşiret biçimi vardır. Tamamı akraba bağları üzerine kurulmuş aşiretler çok azdır. Fakat bu hem nesil bakımından hemde tespit bakımından uzun yıllar gerektiren bir süreçtir. Yukarıda izah ettiğimiz gibi bir aşiretin tamamen akraba olabilmesi için en az 500 Yıla gerektirir. Bu yılları aşarak tamamını akraba olarak örgütlendiklerini iddaa eden aşiret var ise aşiret nesepçileri ondan şecere (şecere: tüm malbatın, malın, bawın, kabilenin kimden peydahlandıklarını neslen devam ettikleri soy kütüğüdür.) talabinde bulunurlar. Tamamı akraba olan aşiretler genelde 4 ana birleşim noktalerı vardır. Bunlar; Aynı dil, Aynı din, Aynı ırk, Nesep şeceresi. Tamamı akraba olamayan aşiretler ise, genellikle aşiretlerin çoğu bu kategoride yer alır ancak aşiretlere mensup kabileler kendi içlerinde mutlaka akrabadırlar. Zaten yukarıda izahına çalıştığımız kabileler akraba olan bawlardan oluşur. Fakat birbirine akraba olduğu ispat edilmeyen birkaç kabile ve hiç akrabalığı olmayan bir çok kabile bir araya gelerek aşiret oluşturabilirler. Bunlar genelde ırk birliği ve din birliği aynı olamayan aşiretlerdir. Buraya kadar yaptığımız izahtan anlaşılacağı gibi rasgele her toplum aşiret demek yanlış ve yerinde bir karar değildir. Bir topluluğun aşiret olarak kabul edilmesi için önce anlattığımız şekilde bir yapılanmadan meydana gelmesi gerekmektedir. Bu tür bir yapılanmadan sonra aşirette aranacak şartlara gelince, bunları şu şekilde sıralayabiliriz; Aşiret olarak kabul edilen bir toplulukta topluluğa ait şeyh, molla, servan, şifan, abid, gevende, şıhan, arif olarak bilinen en az bir aile bulunmalıdır. Aşirete ait tarih boyunca yaz ve kış konakladığı ve her aşiretçe kabul edilmiş sonradan kaybetmiş olsalar bile zozan denilen ve o aşiretin adına izaf edilmiş bir yaylağın,obanın olaması lazımdır. (Badıllı obası gibi) Aşireti temsil eden bir reisin bulunması lazımdır. İşte bütün bu şartları taşıyan bir topluluğa aşiret denir. Bu şartları taşımayan aşiretler ya mal, malbat, baw yada kabile olabilirler. Ama aşiret olamazlar. Günümüzde meydanı boş bulan her topluluk kendini aşiret ilan etmiş vaziyettedir.Fakat şartlar ve aşiret töreleri anlattığımız gibidir. Aşiretler aslında birer sosyal teşkilatlanmadır. Bu teşkilat içinde çeşitli görevleri ifa eden şahıslar ve aileler bulunur. Dolayısıyla aşireti sadece ağa ve tabii olanlardan mükerrep sayanlar, ya aşiretçilikle ilgili hiçbir bilgiye sahip değildir yada günümüzde aşiretçilikten uzaklaşmış toplulukları baz alarak yorum yapmaktadırlar. Aşiret içinde çeşitli görevler üstlenmiş kişi veya şahıslar bulunur."
Üniversite Şanlıurfa'nın tarihini, kültür ve sanatını araştırmalı
Karşılıklı sohbetlerin yapıldığı gecede, Vali Nuri Okutan, yazarların çalışmalarının kitaplaştırılmadan Harran Üniversitesinin de destek olması gerektiğini, yayınlanacak kitaba akademik bir kariyer ve maddi destek te sağlanabileceğini belirterek, "Hatta üniversite kendi bünyesindeki Araştırma Görevlilerinin özellikle Şanlıurfa'nın Peygamberler Şehri olması hesabıyla öncelikli olarak bu açıdan tarihinin araştırılması, tarım ve kültür sanat açısınan genişçe araştırılarak kitap haline getirilmesi konusunda çalışma başlatmaları gerekir diye düşünüyorum. Zira Türkiye genelindeki üniversiteler sadece Tıp Fakültesi ve dolayısıyla döner sermaye öncelikli düşünür olmuşlar. Mutlaka bulunukları illerin arihini ve önceliklerini gün yüzüne çıkarmalı ve kitap haline getirmelidirler" dedi.