Veysel Polat: "Yağmacı çeteye ne cevap vereyim?"
Bu haftaki konuğumuz, GAP Gündemi Gazetesi sahibi ve Yazıişleri Müdürü, Şanlıurfa Gazeteciler Birliği Başkanı, Şanlıurfa AK Parti İl Başkan Yardımcısı Veysel Polat. Röportaj için Polat´la bir gün öncesinden randevulaştık... O gazeteciliğin hem mektebi hem de mutfağında yetişen biridir. Gazeteciliğin her kademesinde çalışmış.. Reklam ajansçılığı alanında da çokça çalışmış biri. Urfa, onu ilk önce ajans –matbaa ve açık hava reklamcılığıyla tanıdı. Urfa onunla basındaki kartelleşmeyi kırıp çok sesliliği tanıdı. Mazlumder, Müsiad, TYB, Gazeteciler Birliği, Ticaret Lisesi Mezunları başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütünde hala aktif olarak çalışıyor. Urfa´ya bulunduğu her alanda çok şey kattı. Urfa "İmaj"ını, ona borçlu... Kısa bir süre önce AK Parti´den siyasete girince bazı kesimlerin hedefi haline geldi. "Gazetecilik ile siyasetin birarada olamayacağını" ileri sürdüler. Biz de bütün bu sorulara ne cevap verir düşüncesi ile kapısını çaldığımız Polat, sorularımıza uzun uzun cevaplar verdi. Okuyucularımız merakını giderdi...
Mehmet Guli Aslan: İsterseniz ilk önce "Veysel Polat Kimdir?" sorusuyla başlayalım. Bize kendinizi kısaca anlatır mısınız?
Veysel Polat: 1966 yılında Şanlıurfa´da doğdum çiftçi bir ailenin çocuğuyum. İlk orta ve liseyi Ş.Urfa da okudum 1983-84 yılında Marmara Üniversitesi Basın yayın yüksek okulunda okumak için İstanbul´a gittim. Okul hayatım yaklaşık 6 yıl sürdü. Okulla birlikte çalışma hayatı da başladı. 7-8 ay kadar Fatih ilçesinde gazete ve dergi dağıtımı işi yaptım. Daha sonra Cağaloğlunda, Babıâli´de çalışmaya başladı. Çeşitli ajanslarda dizgi-pikaj-montaj ve baskı organizasyon işlerinde çalıştım. Biri günlük ikisi de haftalık üç gazetede dizgi ve sayfa tasarımı bölümlerinde çalıştım. Bu çalışmalarım da en az üniversite kadar mesleki anlamda bana bir birikim sağladı. Bu dönemde iki tane Kur´anı Kerim Meail´inin dizgi-tashih ve baskı hazırlıkları çalışmasında bulundum. Mevdudi´nin 7 ciltlik tefsir´i Tefhimül Kur'an'ın dizgi ve baskı organizasyon çalışmasında emeğim oldu. Yine Sait Havva´nın 12 cilt takım, el-Esas Fi's-Sunne kitabının dizgi ve baskı hazırlığını yaptım. Bunu dışında da küçük bir kütüphaneyi dolduracak kadar deneme, roman vb.kitap ve dergi çalışmaların baskı ve hazırlığı noktasında emeğim geçti. 1990 yılında okuldan mezun oldum. 1997 yılına kadar İstanbul hayatım devam etti. Bu dönem içinde İstanbul´da evlendim. Askerliğimi yine İstanbul´da yaptım. Askerlik dönüşünde de 3 arkadaşla beraber bir reklam ajansı olan İmaj Reklamı devraldık. Bu defa da kendi işimize başladık. O da baskı ve yayın işleri ile uğraşan bir reklam ajansıydı. 1997 yılına kadar bu ajansı sürdürdük. Bu arada Şanlıurfa'da da İmajın bir şubesini açarak ve matbaa ve açıkalan reklamcılığı işine başladık. 1997 yılında Şirketin merkezini Urfa´ya taşıyarak ben de geldim. İstanbulda görüp öğrendiğimiz teknik, sanat ve işleri Şanlıurfa'ya taşımaya gayret ettik. Urfa´da matbaa işleri, reklamcılık, açık hava reklamcılığı olarak Urfa´da çalışmalara devam ettik. Renkli ofset baskı, kutu ambalaj, Urfa Sokak yönlendirme direkleri, açık hava reklamcılığı, kent mobilyası bilbordlar, ilk kez bizim reklam ajansımızla tanıştı. Bu anlamda Urfa´ya çok şey kattığımıza inanıyorum. Urfa´da Ayrıca Yayıncılıkta standardın yükselmesi konusunda da ciddi bir katkımız oldu. İşte tam bu noktada gazetecilik anlamında bir ihtiyacın olduğunu gördük. Bu işlerimizin yanında da gazeteciliğe başladık. GAP Gündemi hatırlarsanız 1998 yılında 15 günlük peryodla yayın hayatına başlamış oldu.
Mehmet Guli Aslan: Sizin yabancı diliniz var mı, kaç tane yabancı dil biliyorsunuz?
Veysel Polat: İngilizce, orta seviyede.
Mehmet Guli Aslan:Arapça dili konusunda bilginiz var mı?
Veysel Polat: Yok, Urfalı olarak kulak dolgunluğu anlamında biraz Arapça biraz Kürtçe. Biraz da Kur'an ve okumalardan aşinalık.
Mehmet Guli Aslan: Yıllardır gazetecilik yapıyorsunuz. Neden siyasete girdiniz, bunu siz mi istediniz, şartlar mı sizi bu sonuca zorladı?
Veysel Polat: Gazeteciliğe başlama nedeninin aynısı. Gazeteciliğe nasıl başladım, neden başladım, ona bir açıklık getireyim isterseniz? Gazeteciliğe ben lise yıllarında o zamanki TRT´de bir dizi vardı. O dizideki karaktere öykünerek başladım.
Mehmet Guli Aslan: Bize o karakteri anlatır mısınız?
Veysel Polat: Toplumu aydınlatan, sorunlarını çözen, faili meçhul olayların üzerine giden, toplumdaki olumsuz işlerin ortadan kaldırılması için mücadele veren, mağdurun yardımcısı, zalimin oyunlarını ortaya çıkarabilen bir karakterdi. Bu ideal insana öykünerek bu kararı verdim. Gazeteci olmak için üniversitede Basın yayını seçtim. Ancak İstanbul´a gidince okulla birlikte Cağaloğlu´nda işe başlayınca, televizyonda gördüğümüz ideal karakterle gerçek hayatın ve gazeteciliğin aynı olmadığını gördüm. Ve dolayısı ile ben İstanbul´daki o, 10-15 yıllık dönemde daha çok işin mutfağına çekildim. Fikir işçiliğinden çok teknik anlamda çalışmalara devam ettim. Kur'anı Kerimle ilk İstanbul'da tanıştım. Mealini okumak 20 yaşında nasip oldu. Kur'anla birlikte Peygamberi, tarihi, insanı ve toplumu yeniden okumaya başladım. Yani yazmak yerine mümkün olduğu kadar okuma ve anlamaya çalıştım. Meslek edinmek ve geçinmek için masaüstü yayıncılığı alanında çalıştım. Gazetecilik okulunda gördüğüm, Cağaloğlu ve Babıâli´de gördüğüm yayıncılık pazarında gazetecilik yapmaktan vazgeçtim.
Mehmet Guli Aslan: Ama şu an gazetecisiniz! Bu kararınızı ne zaman ve neden değiştirdiniz, şu an gazeteci olmanızda etken olan neydi?
Veysel Polat: Daha sonra gördüm ki; temiz ve aydın insanlar bu işe girdiği vakit yani gerçekten toplum için memleket için, Toplumun menfaatini ön planda çıkaran, hak hukuk mücadelesini amaçlamış insanların, maddi ve manevi anlamda ne kadar zorlandıklarını, yalnız kaldıklarını, bu işin çok zor olduğunu sıkıntılı olduğunu gördüm. Urfa´da gazeteciliğe başlarken de, bütün bunları göze alarak bu işe girdim. Girmemin nedeni tamamen vicdani bir sorumluluktu. Gözümüzün önünde cereyan eden bu olumsuzlukları, memleketimizin bu geri kalmışlığı, kurumlarımızdaki bu dağınıklığı, keyfi, şahsi düzen - çeteleşme diyelim, mafyalaşma diyelim, zülüm zorbalık diyelim; bunlara seyirci kalamazdık. Bunlarla mücadele için bu işin eğitimini almış, teknik donanıma sahip, birazda gücü kuvveti olan bir insan olarak bir sorumluluk hissetim. Bunun için kalem kuşandım.
Mehmet Guli Aslan:Gazeteciliğe başladıktan sonra bu bahsettiğiniz zorlukların ne kadarı ile karşılaştınız?
Veysel Polat:Binbir halini yaşadık yaşamaya da devam edeceğiz. Varlığımızın zekatı olsun diyerek başladık ama kısa bir süre sonra neredeyse bütün ticari işlerimizi bırakarak gazetenin başına geçmek durumunda kaldım. Önce haftalık bugünde günlük olarak devam ediyoruz. Gazetecilik hakkını verirseniz; etik anlamda, gerçek anlamda bir gazetecilik yapmaya çalışırsanız, toplumdaki bütün güç odakları ile karşı karşıya gelirsiniz. Siz hukuku, hakkı, demokrasiyi, adaleti, savunurken; karşınızdaki insanlar bunlardan azade, hatta bunları da istismar ederek her yolu deneyerek karşınıza çıkacak. Onların kirli işlerini ortaya çıkardığınızda, istismar ve hukuksuzluğun üzerine toplumun sesi ve vicdanı olarak keyfi uygulamalara karşı çıktığınızda; Gerek birey bazında, gerekse kurumsal bazda sizi susturmak, yok etmek için her türlü yolu deneyeceklerdir.
Mehmet Guli Aslan: Asıl neden siyasete girdiniz sorusuna gelelim. Siyaset arenasında böyle bir boşluk mu hissetiniz ki; siyasete girdiniz?.
Veysel Polat:Siyasete giriyorum diyerek olmadı bu iş. 25 yıldır şahsen yürüdüğümüz bir yol var. Duruşumuz, dünyaya bakışımız var. Bunun sonucu olarak da etrafımızda olan-bitenlere karşı sözümüz, tavrımız olmuştur. Bunun sonucu olarak ta birçok organizasyonun içinde imkanlarımız ölçüsünde yer aldık, katkı sunduk. AK Parti il teşkilatı kurulurken de fiilen içindeydim. GAPGündeminde kuruldu diyebilirim. Gazete, evim ve bulunduğum her ortamda Şanlıurfayı konuştuk, Türkiyeyi konuştuk. Memleketi memleket meselelerini konuştuk. Duyarlı olan bütün hemşehrilerimle insanımıza, memleketimize katkı sunma anlamında bir araya geldik, insanlarımızı çeşitli kurumlarda yer almaya, katkı sunmaya teşvik ettik. Bu tür rganizasyonlara da neresinde yer aldığıma bakmadan Şahsen de elimizden geldiği kadar da katkı sunmaya çalıştık. Bu çalışmaların birçoğunda –GAPGündemi dahil- Ahmet Düşünür kardeşim de yer aldı, katkı verdi. 14 Haziran'da da Ahmet Düşünür kardeşim "Haydi" deyince Bismillah dedik.. Sizin deyiminizle ‘siyasete girmiş' olduk.
İçinde yaşadığımız topluma yönelik bir sorumluluğun gereği olarak görüyorum. İddiamız sözümüz üzerine gerektiğinde yükün altına da girmemiz de gerekiyordu. Bunu gazeteci olarak da yaptık. O da memleket işlerinin bir parçası oldu. STK´larda görevim var!.. O da siyasete bir katkıdır. Toplumun işleyişine, memleketin gidişatına bir katkıdır. Siyasette yer almayı da ben bu anlamda; topluma hizmet olarak görüyorum. Urfa´ya sahip çıkma, yönetimine katkıda bulunma anlamında bir vazife olarak gördüm. Gazeteciliğe hangi kaygılarla başlamış isem, siyasete de aynı kaygılarla, duyarlılık göstererek başladım.
Mehmet Guli Aslan: siyaset girdiğinizde zorluklarla karşılaştınız mı, bununla ilgili ilginç bir anınız var mı?
Veysel Polat:ilk günden zorluklarla karşılaştık halen de karşılaşıyoruz. Cari olan zihniyetle özlediğimiz anlayış arasında epey mesafe var. Toplum yapımızdan kaynaklanan feodal, parçalanmış oligarşik bir yönetim – örgütlenme anlayışımız var. Demokratik örgütlenme konusunda tecrübe, ortaklaşma ve uzlaşma kültürümüz yeni yeni oluşuyor. Bu anlamda uğraşımız devam ediyor. Bir anı demeyelim, her işimiz olay oluyor. En önemlisi bir olumsuzluk üzerine gittiğiniz vakit, çoğu zaman yalnız kaldığımız oluyor. Burası Urfa, yada "iyi güzel ama burada olmaz" mantığıyla normal olanı, güzel olanı kabullenemiyoruz, doğrulara karşı hala direnç gösteriyor, bile bile yanlışların sürmesine göz yumulmasını bekliyoruz. Buna karşı durmak-durabilmek asıl iş. Kolay olmuyor. Hakkını savunduğunuz mazlum insanlar dahi bırakın kendi davalarına sahip çıkmayı, çoğu zaman tam tersi korktukları, zulme uğradıkları tarafa geçiyorlar. Zorbalığı alkışlıyorlar. Veya alışmış oldukları bir takım küçük menfaatlerinin kaybolmasından korkuyor, hatrına geleceğinden, hürriyetinden vazgeçiyor. Hakkını hukukunu savunduğunuz o insanlar sizi ortada bırakıyorlar. Bunun yüzlerce örneğini yaşadık. Toplum olarak sorunların çözümünde elbirliği yapmak yerine hep birilerini bekliyoruz. O birileri de ya çok büyük bedel ödemek durumunda kalıp tez zamanda harcanıyor yada yaptığı bir işin karşılığında topluma çok daha büyük bedeller ödetiyor. İşte Urfa'da çalışmanın zorluğu bu. Zoru, zahmeti de paylaşmaya alışmamız lazım.
Mehmet Guli Aslan: 29 Mart Şanlıurfa yerel seçimlerinde yaşanan ceket olayı ve 7´ler tartışması yaşandı. Siz o dönemde bir gazeteci olarak gerçeklerin gün yüzüne çıkarma bakımında çok çaba sarfettiniz. Gazeteci olarak yaşadığınız bu dönem sizin siyasete girmenizde bir etkisi oldu mu?
Veysel Polat: Evet, oldu diyebilirim. Urfa´da 29 Mart seçimleri öncesindeki birçok gelişme normal bir seçim olayı değildi. Demokratik ortamlarda yaşanan bir seçim değildi. 29 Mart seçimlerinde çeşitli siyasi partiler kendi görüşlerine kendi parti program ve tüzüklerine göre ayrı ayrı adaylar çıkarırlar. Vatandaşa, kendi yapacaklar plan ve projelerini, şehre bakış açılarını ortaya koyarlar. O şekilde yarışırlar. Ama Urfa´da bu olmadı. Adaylar, projeler, şehrin belediyeciliğiyle ilgili konular, önceki dönemle ilgili iddia ve tartışmalar gündeme alınmadı. Herkesi şaşırtacak düzeyde birbirine karşıt partiler; örneğin MHP- DTP, CHP ve dindar diyeceğimiz Saadet Partisi; hatta siyasetin dışındaki resmi, sivil hatta karanlık denilebilecek kurum ve yapılar siyaset arenasına girdiler. 28 Şubat benzeri toplum mühendisliğine kalkışan, bunun için de Şanlıurfa'yı uygun yer olarak seçen bir hareketin hedefi olarak görüyorum. Belirli bir karargâhtan, çok öncesinde planlı programlı bir şekilde, psikolojik bir savaş başlattıldığına şahit olduk. . Urfa kamuoyu çok profesyonel şekilde manipüle edildi. Hem de bu yolda büyük masraflar ve uğraşlar verildi. Böylesi olağandışı bir yapının içinde yaşadığım bir şehri teslim almasını üzülerek karşıladım.
Mehmet Guli Aslan:Tam da bu "yemedik yedirmedik" noktasında siz de bir gazeteci olarak geçmiş dönemde bazı olaylar yaşadınız. Hatta mahkemelik oldunuz sonuç ne oldu?
Veysel Polat: ben 4 yıl boyunca gazetemde yine belediyeden veya oraya yakın kaynaklardan aldığım ve gerçekliğine inandığım bilgileri yolsuzluk iddialarını gündeme taşıdım. İsterdim ki, ilgili kurumlar, savcılığı, emniyeti, belediye meclisi, siyasetçiler, bu iddiaların peşine düşsünler, sorsunlar, sorgulasınlar isterdim. Bu konuda soruşturma açılmasını beklerdim. Ama maalesef hem siyasi alanda, hem de adli anlamda bu olaylar görmezden gelindi. Belediye meclisinde DTP'li ve bazı AK Partili belediye meclis üyelerinin girişimleri de sonuç vermedi. İddiaları soran Meclis üyelerine cevap verilmedi, açıklama yapılmadı. İddia edilen olaylar ortadaydı. Yolsuzluk iddiasının üzerine gidilmesi, soruşturulması gerekirken "Belediyedeki bu iddiaları soruşturmak sayıştayın, başka kurumların" denilerek göz ardı edilmesi ve iddiayı önü sürdüğümüz için hakaretle suçlanmak.. Burada gazeteci olarak susmaya zorlandığınızı görüyorsunuz. Hem de inanıp dayandığınız kurum katında. Bu, acı veriyor insana. 44 yaşına geldim, hukuka dayalı bir devlet düzeni, yargı ve demokratik bir toplum düzenine inanıyoruz. Bunun bir sonucu olmalı!.. Mesleki anlamda da bizim ortaya koyduğumuz çabalar, bilgi ve belgeler bir işe yaramıyorsa bunun ciddi olarak sorgulanması lazım. Sistemin halini, kurumların işleyişini daha ciddi konuşmak, ele almak durumundayız.
Mehmet Guli Aslan: Siz sorguladınız, bu sorgulamada çıkan sonuç da sizi siyasete götürdü, mü diyelim?
Veysel Polat:Bunları düşünürken süreç içinde il yönetimine girdim.. Bulunduğumuz alanda bir duvarla karşılaşıyorsanız, durup başka ne yapabilirim sorusu aklınıza geliyor. Bu da şimdiye kadar uğraştığımız milletin özgür iradesine dayalı, vaseyetten kurtulmuş demokrasi, bağımsız ve adil yargı, temiz toplum ideali için çalışmak. Başka gidilecek bir yol yok. Doğrusunu isterseniz siyaset bu anlamda yeni bir yol olarak karşıma çıkmadı. Bulunduğumuz her yerde bu uğurda çalıştık. Birlikte olduğum arkadaşlarım yükün altına girdiğinde kendimi de aynı yerde buldum. Böyle kabul ettik. Gereğini yerine getirmeye çalışıyorum. Bu sadece benim yada Urfa'nın sorunu da değil. Demokratikleşme, daha yaşanabilir ve şeffaf ve güzel bir memleket bütün Türkiyenin sorunu, gündemi.
Mehmet Guli Aslan:Siz, bu gibi olumsuzluklarla daha etkin mücadele etmek isteğinizin bir sonucu olarak siyasete atıldığınızı söylüyorsunuz. İşte tam bu noktada bazı eleştiriler var, sizin gazete ve siyaseti beraber idare etmenizin sakıncalı olduğunu söylüyorlar. Ayrıca gazeteciler cemiyeti başkanısınız, bütün bu görevleri beraber yürütmede sakınca görüyor musunuz, bu eleştirilere ne diyorsunuz?
Veysel Polat: Bunu söyleyenlere bakmak lazım. Belden aşağı vurmak için bahane bunu edenler kendileri ne yapıyorlar? Gazeteci olarak nerede duruyorlar. Aynı anda birçok siyasiye menfaat karşılığı "çapraz iş yapıyor", sınırsız adamlık yapıyorlar. Şahsi menfaate dayalı güce odaklı, yağmaya, talana, hırsızlığa dayalı bir yapının içerisinde kaşarlanmış bir çetenin sözüne ne cevap vereyim? Yalan, çarpıtma, dedikodu fitne, fesat yağcılık yapan, sözde gazetecilik etiketiyle kamufle ettikleri kamu kurumlarında ahbab –çavuş ilişkisinden başlayıp mafyavari yapılara uzanan, toplumun başına bela olan insanların tetikçiliğini, ayakçılığını yapan kimseler. Mertçe eleştirmiyorlar da.. Dedikodu seviyesinde, korsanlığın arkasına saklanarak, imzasız yazı veya sahte yorumcu kisvesi altında arkadan konuşuyorlar.
Düzgün insanların, kişilikli aydın insanların, toplumun sevgisini güvenini kazanmış bireylerin siyaset alanında yer almasından korkan ürken insanlardır. Çıkıp açık açık fikirleri ile mücadele edemediklerinden; bu tip belden aşağı dedikodularla karşımıza çıkıyorlar. Bunlara söyleyecek sözümüz olmaz.
Bu konuda hak verdiğim eleştiriler de var. Haklı kaygılar da. "Siyaset zemininin kirliliğini, zorluğunu hatırlatıp Urfa bir kalemini hatta gazetesini kaybetmesin. Gazetecilik alanında yapılması gereken çok şey vardı. Bu alandaki eksikliğiniz memleket için önemli bir zaaf olacak, vs… " bu yöndeki eleştirileri saygıyla ve minnetle karşılıyorum. Elbette mümkün olduğu kadar bireylerin belirli alanda yoğunlaşması, uzmanlaşması daha doğrudur. Bu daha verimli olur. Partideki görevle birlikte bazı işlerden vazgeçmek zorunda kaldım. TYB ve Ticaret Lisesi Mezunlar yönetimindeki yerimi yeni arkadaşlara bıraktım. Gazetedeki görevim de biliyorsunuz daha çok idari. Gazete ve Gazetecilik benim 25 yıllık işim, mesleğim. Geçimimi bu işten sağlıyorum. Siyaset ise gönüllülük esası üzerine kurulu bir fedakarlığa dayanıyor. İkisi bir arada olur mu? Evet kolay değil. Her ikisine de emek ve zaman ayırmak zorundasın. Ama zorunluluk olduğunda işimizden de, mesleki çalışmalarımızdan da fedakârlık yaparak uğraşmak durumundayız. Bunu herkes imkanları ölçüsünde yapsın isteriz. Şikâyet etmek yerine; o alana da zaman ve imkan ayırmamız gerekiyor. Parti teşkilatlarına, sendika, dernek, oda vs. kendi hukukumuzu muhafaza anlamında katılmamız gerekiyor. Biz bu örgütlere katılmaz, teşkilatlara sahip çıkmasak; belirli insanların mülkü haline geliyor.
Mehmet Guli Aslan: siz siyasete girdiğinizde siyasetle ilgili son bir yazı yazdınız ve yazıda; "Şimdiye kadar yazdıklarımızı, savunduğumuz tezleri uygulama durumundayız." Demiştiniz. Gerçekten tezlerinizi uygulama ortamı buldunuz mu, ya da ne kadarını uyguladınız şimdiye kadar?
Veysel Polat:Şu ana kadar biz kendi şahsiyetimiz, değerlerimiz doğrultusunda imkânlarımız ölçüsünde çalıştık. Belli bir duruşumuz vardı bu duruşumuzu siyasette de aynen devam ettiriyoruz. Değerlerimiz doğrultusunda işler yapmaya çalışıyoruz. Ne kadar iş yaptık? Şunu diyelim öncelikle bulunduğumuz alanı sorun üreten yada sorunlara seyirci kalan bir alan olmaktan çıkartık. Güzel insanlarla iyi bir ekip var. Memleketin derdiyle dertlenip çözümü tartışan, birlikte karar alıp bu doğrultuda insiyatif oluşturabilen bir kadro var. İmkânlarımız ölçüsünde yaptık. Siyasette tek güç biz değiliz. Parti bütün teşkilatların, kadamelerin, kişilerin katılımından oluşan bir yapı. Çeşitli güç ve dinamikler var. Biz de il teşkilatı olarak bu güçlerden sadece bir unsuruz. Ama dönüp geriye baktığımız vakit, en azında son elli yılın Urfa´sında örnek gösterilebilecek bir yönetimimiz var. Entelektüel seviyesi çok yüksek. 50´ye yakın arkadaşımızın 35 tanesi üniversite mezunu. 50 arkadaşlarımızın nerdeyse tamamı kendi alanlarında kendi mesleklerinde kariyer yapmış. Toplum tarafından sevilen sayılan şahsiyetli güzel insanlardır. Bu arkadaşlarımız büyük fedakârlık yaparak siyasi çalışmalar için zaman ayırıyorlar. Güzel bir görev bölümü yaptık. Kurumsal bir yapı oluşturduk. 25 yakın komisyonlarımız var. Bu komisyonlar düzen bir şekilde görev yapıyorlar. Bütün il ilçe meclislerinde de teşkilatlarımızda belediye meclislerinde, ciddi bir siyasi bilinç oluşmuş durumda. Kurumsal bir yapı olarak çalışmaya başladı. Dört dörtlük mü? Hayır değil.
Mehmet Guli Aslan: Ama geriye dönüp baktığımızda çok mesafe aldığımızı söylüyorsunuz!..
Veysel Polat: evet, çok mesafe aldık. Urfa´da olmaz denilen şeyleri yaptık. AK Parti misyonunun etrafında oluşturulan şeffaf, toplumun katılımını önemseyen ve bunun işleyişini sağlayan kurumsal bir yapı var artık. Ortak aklı sağlamış, Urfa'nın toplumsal beklentilerine odaklanmış bir teşkilat.
Mehmet Aslan: Bunun da Urfa için siyasi bakımından büyük bir kazanç olduğunu söylüyorsunuz?
Veysel Polat: Yani... Hayalini kurduğumuz, çokça konuştuğumuz hatta Urfa insanının imkânsız, olmaz, dediği bir şey. Bugün Urfa´da bu var. Dışarıdan gelen insanlar, şunu görüyorlar, şunu söylüyorlar; "Urfa´daki bu teşkilat, bu yapı, birçok büyük şehirde yok." O insanlara bunları söyleten bir kadro var.
Mehmet Guli Aslan: bu Kadro, Urfa adına gurur duyacağımız bir kadro olacak o zaman!..
Veysel Polat: İnşallah, İnşallah, Urfa´nın Geleceği açısında ümit veriyor.
Mehmet Guli Aslan: Bir gazeteci olarak daha önce dışarıdan bakarken gördüğünüz siyaset ile şu an içinde bulunduğunuz arasında ne gibi fark gördünüz?
Veysel Polat: çok büyük bir fark var. Dışarıdan baktığımız zaman, siyaseti bir bütün olarak görüyorduk. Kurumsal bir yapı olarak algılıyorduk. İçine girip bakınca, maalesef kurumsal bir yapıdan mahrum olduğunu, birkaç kişinin etrafından toplandığına şahit olduğumuz basit bir yapı olduğunu gördük. Toplumdan kopuk, Ciddi bir üretimi olmayan bir yapı olarak karşımıza çıktı. O anlamda bir hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim.
Mehmet Guli Aslan: kurumsal olmayınca da plan projelerin yapılması kolay olmuyor!?
Veysel Polat: kolay olmuyor. Olsa da toplumun sorunlarına yönelik kalıcı olmaz. Toplumu geleceğe taşıyabilecek ciddi bir kadro lazım. Fikir üretimi, proje üretimi, toplumdan gelen isteklere kulak verilmesi lazım. Gelen bu isteklerin yazıya aktarılması projeye dönüştürülmesi, bunların Ankara´ya çeşitli kurumlara taşınması gerekiyor. Bütün bunların yapılması için de ciddi bir kurumsal yapının olması lazım. Siyasi parti teşkilatlarının bir kahvehane ortamından daha ziyade; çok daha donanımlı olması gerekiyor. Bu anlamda STK´sı ile üniversitesi ile kamu kurumları ile işbirliği yapabilecek kadrolarının organizasyonlarının olması gerekiyor. Siyasi parti denilince, en azında bütün bunları asgari düzeyde yapabilecek kadrolar olması gerekir diye aklımıza geliyordu. İşin içine girdiğimizde bu konuda hayal kırıklığı yaşadık.
Mehmet Guli Aslan: İçinde bulunduğumuz dönemde bu bahsettiğiniz kurumsal manada bir birliktelik oluşmadığı, AK Partili milletvekillerinin birlikte hareket etmediği, bunun da yerel siyaseti bire bir etkilediğine şahit olduk. Hatta el altından başka AK Partili vekillerin başka partiler adına çalıştıkları söylendi halk arasında. Sizce önümüzde ki genel seçimlerde Şanlıurfa AK Parti teşkilatında ve milletvekili adaylığında bir revizyon olabilir mi, olursa ne derece bir revizyon bekleniyor, bu konuda bize bir şeyler söyleyecek misiniz?
Veysel Polat: bu soruya ben cevap vermeyeyim, uygun görürseniz. Doğru da olmaz.
Mehmet Guli Aslan: Vatandaş, başta AK Partili vekiller olmak üzere mecliste bulunan vekillerin temsil görevini tam olarak yerine getirmediği söylüyor. Bir gazeteci ve siyasetçi olarak siz de bu eleştirilere katılıyor musunuz?
Veysel Polat: bunu biz de geçmişte bir gazeteci olarak dile getirdik. Eleştirdik. Ama bu soruyu bir vatandaş olarak kendimize de soralım; `biz milletvekillerimizden ne bekliyoruz? Onlardan ne istiyoruz? Biz daha çok bireysel talepler iletiyoruz onlara. İşte şu hastama bak! Şu işsiz oğluma-kızıma bir iş bul gibisinde taleplerle onların karşısına çıkıyoruz. Vatandaş daha çok bireysel sorunları iletiyor.. Milletvekillerimiz de meclisteki çalışmalarının yanında bir de vatandaşın bu gibi taleplerine muhatap oluyorlar.
Mehmet Guli Aslan: Dolayısı ile topluma, memlekete yönelik faaliyetlere zaman ayıramıyorlar, diyorsunuz?
Veysel Polat: toplumdan o yönden bir talep var mı? Önemli olan odur. Meslek odalarımız sivil toplum örgütlerimiz, Urfa´nın ortak sorunlarına yönelik ne kadar proje üretebiliyorlar? Milletvekillerini yönlendirmek de STK´ların görevidir. Bu bakımdan Milletvekillerin temsil görevlerini tam yerine getirmediklerinden ziyade; Urfa, milletvekillerini nasıl yönlendiriyor, yönlendirebiliyor mu? Bu soruya cevap verirsek daha doğru bir sonuca ulaşırız. Milletvekilleri, belediye başkanları hatta belediye meclis üyelerine yönelik isteklerimiz daha çok toplumsal olmalı!. Mahallemizin sorunu ilçemizin sorunu köyümüzün sorunu gibi sorunları iletmeliyiz. Toplum bunları çalıştırmaya yönelik, bir çalışmasının olması gerekiyor. Meslek örgütleri istihdama yönelik projelerini gündeme getirmesi lazım. yoksa tek başına: `vali gelsin bu sorunu çözsün, Belediye gelsin bu sorunu çözsün. Milletvekili falan sorunu çözsün´ demekle olmuyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Mehmet Guli Aslan: Son olarak okuyucularımıza vermek istediğiniz bir mesajınız nedir?
Veysel Polat: İnsanımız birey olarak kendine güvensin. Fikir ve düşüncelerini korkmadan ifade etsin. Kendisini siyasetin dışında görmesin. Siyaset, yönetim demektir. Bu şehirde yaşıyorsak istesek de istemesek de beraber yürüyoruz. Tepemize önümüzü eğmek yerine sağımıza solumuza bakalım. Soru sormaktan çekinmeyelim. Taleplerimizi cesurca dillendirelim. Bu zeminde medenice tartışarak, daha sağlıklı çözümler üretebiliriz. Daha doğru bir yöne yönelmiş oluruz. Kula kulluk dönemi bitmeli. Haksızlıklara, yanlışlıklara göz yumma zulmü kabullenme dönemi bitmeli. İnsan olmanın onur ve izzeti için bedel ödemekten korkmamalıyız...
Mehmet Guli Aslan: Bize değerli zamanınızı ayırıp okuyucumuzun merakla beklediği soruları, içtenlikle cevapladığınız için, size teşekkür ederim...
Veysel Polat: Ben teşekkür ederim. Güzel sohbet oldu. Hatip değiliz! bu kadar oldu.