VERGİ KAÇAKÇILIĞININ DİNEN HÜKMÜ NEDİR?

VERGİ KAÇAKÇILIĞININ DİNEN HÜKMÜ NEDİR?

بسم الله الرحمن الرحيم
السلام عليكم ورحمة الله وبركاته

Bir kardeşimiz soruyor:

“Değerli hocam sizin görüşlerinize önem vermekteyim. Eğer izniniz olursa bana sıkıntı veren bir iki konuda sizden bilgi almak istiyorum.

Ben mali müşavirim ve mesleğimi de icra ediyorum. Vergi konusunda İslami açıdan sizden bilgi istiyorum. Bir kimse vergi mükellefi iken ve kendisine vergi terettüp edecekken bu vergiden yasal olmayan yollarla kaçınırsa İslami açıdan durumu nasıl olur? Ayrıca İşçilere verilen ücret düzeyleri resmiyette düşük gösterilmekte; hem çalışan hem de devlet zarara uğratılmaktadır. Dinimizin bu konuya bakışı nasıldır. Bir firma “zor durumdayım” diye ya da “Zaten herkes böyle yapıyor” diyerek bu şekilde uygulama yaparsa sorumluluk sahibi midir?

Diğer bir konu da şudur:  Vergilerin hesaplanması ve bildirilmesi, mali tabloların hazırlanıp sunulmasında biz mali müşavirlerin imzası gerekiyor. Sorum şu ki, bizim onayladığımız gerçeğe aykırı tablolardan İslamî açıdan sorumlu olur muyuz? Firmalar bunu bize şart koşuyor. Vergi ödemesi gerekirken olmayan giderler varmış gibi gösteriliyor ya da KDV de alınmayan mal ya da hizmet alınmış gibi gösterilip Maliyeye KDV ödenmiyor. Firma ticari işlemi ile ilgili olmayan giderleri, örneğin firma sahibinin ev harcamaları ya da özel işleri için kullandığı arabasının bakım ve yakıt giderlerini Gelir (Kurumlar) Vergisinden ve Katma Değer Vergisinden düşüyor.

Bu konuda ki görüşünüzü merakla beklemekteyim. Bazen biz de yeterli denetimi yapmayıp onaylıyoruz. Bu konularla ilgili bilginizi ve sorumluluğumuzu öğrenmek istiyorum.

Selamlar”

Kardeşimizin yazdığı bu mektup, aslında bütün Türkiye’de uygulanan bir yanlışlığın ve hilekarlığın dile getirilmesidir. O kardeşimize şöyle yazdım:

Muhterem Kardeşim,

Sorduğunun soruların temelinde iki şey vardır:

1) Siz demek istiyorsunuz ki, "Türkiye Cumhuriyeti devleti gibi şeriatla yönetilmeyen bir devletin maliyesine, iş adamlarının hile yapmaları caiz midir?" Ya da şöyle: "Birçok fakir insan vardır; ticaret yaparak çoluk-çocuklarını geçindirmeye çalışıyorlar. Ama devlet ağır vergilerle onların sırtına biniyor. Onlar da vergi ödememek için hile yapmak istiyorlar. Doğru mu?

2) Bu hileleri yapmak isteyenler bizim gibi profesyonelce işini yapmaya çalışan mali müşavir ve muhasiplere yaptırıyorlar. Mükelleflerin arzu ettikleri biçimde vergiden kaçırmanın yollarını ve kateküllilerini (!) biz onlara öğretiyoruz. Bazen de yaptıkları yanlışları göz göre göre onaylıyoruz. Caiz mi?

Muhterem kardeşim;

Malumunuz olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti gibi halkı Müslüman ve maliyesi tamamen Müslümanların mallarından oluşan  bir devlette değil, dünyanın herhangi bir kafir devletinde bile bir ticaret yaparsanız, devletle anlaşma yapmak zorundasınız. Anlaşmaya aykırı hareket hem ahlakî değil, hem de şeriata aykırıdır. Eğer o devlet ile Müslümanlar arasında dostluk anlaşmaları varsa, (büyük elçilik gibi)  hiç bir surette o devletin maliyesine hile yapamazsınız. Çünkü Hz. Peygamber (s) “el-Müslimûne I’nde Şurûtihim” "Müslümanlar verdikleri sözü yerine getirmek zorundadırlar." buyurur. Bu söz kime verilmiş ise fark etmez. Mekke'den hicret eden Reslulah'ın (s), müşriklerin emanetlerini Ali (ra) efendimiz vasıtasıyla iade ettirmesi bunun en açık delilidir. Eğer içinde bulunduğunu kafir devlet Müslümanlarla savaş halinde ise, onun maliyesine hile yapmanın caiz olduğunu söyleyen alimler vardır, ancak sözleri güçlendirilmiş değildir.

Malî Müşavirlerin hile yapmaya alet olmalarına gelince, bunun hiç bir surette caiz olma imkanı yoktur. Zira  şeriatın en mühim kaidelerinden birisine göre "Bir işe sebep olan onu yapmış gibidir". Bir müşavir, eğer vergiden kaçırmak için hile yollarını gösteriyor veya kendisine sunulan hileli vergi bordrolarını onaylıyorsa rüşvet vermiş ve yemiş gibi kabul edilir.

Düşünelim, bir tüccar, zekâtını verdiğini düşünerek verginin haksız bir mali darbe olduğunu ileri sürüp vergi ödemek için hileli bir yola girdi. Her şeyden önce, İslam'da devlete ödenen mali yükümlülükler sadece zekâtla sınırlı değildir. İslam’da ergi de vardır. Zekât Allah'ın hakkıdır ve onun müeyyidesi de çoğu mallar için manevidir. Zekat vermemek haramdır.  Ama devlete vergi vermemek,  her şeyden önce sözünde durmamak manasına geliyor ve kesinlikle haksız bir kazanca yol açmaktadır. Hiç kimsenin vergi vermediğini düşünün, millet dilenciliğe başlamaz mı? "Efendim, devlet toplanan vergileri hakkıyla harcamıyor..." şeklindeki bahaneler hiç kimseyi kurtarmaz. Çünkü başkalarının kabahati, bize özür ve senet olamaz. Haksız iktisap denilen haksız kazanç ise şeriatın kesin emriyle haramdır.

Vergi kaçıran bir adamın elde ettiği kazanç veya bir kişinin elektrik saatini durdurarak elde ettiği para neye benziyor? Acaba hırsızlığa benziyor mu? Benziyor. Gaspa benziyor mu? Benziyor. Ya dolandırıcılığa? Ona da benziyor. Şimdi bu kadar haram yollarla elde edilen bir kazancın hükmü şer'an haramdır.

Kaldı ki, mazeretler ileri sürüp vergi kaçıran veya elektrik saatlerini durduranlar tamamen nefsin ve şeytanın tuzağına yakalanmış, geçici bir cep şişirme peşinde olan kimselerdir. Yaptıklarının hiç bir kanun-u adalette yeri yoktur ve olamaz. Hz. Mevlana diyor ki, Müslümanlar İslam'a göre yaşayamadıkları zaman, şeytan onlara, yaşadıklarının İslam’ın ta kendisi olduğunu telkin eder. İnsanlar böylece zamanla haram yemeye alışırlar.

Sizin de böyle insanlara alet olmamanız gerekir. Aksi takdirde mesulsunuz. Allah sizi de bizi de nefis ve şeytanın şerrinden muhafaza etsin.

Âmin.   Musa K. YILMAZ