VALİ YARDIMCISI HASAN DURUER İLE URFA ÜZERİNE -1

Vali Ziyaeddin Akbulut'la röportaj yaptıktan sonra, onunla beraber çalışıp Urfa'ya büyük emeği geçmiş yardımcısı Hasan Duruer'le de yapmak ve o çalışmaları bir de onun bakış açısıyla öğrenmek istedim.
    
Bunun için, kendisiyle de daha önce röportaj yaptığım, artık İstanbul'da yaşayan ve Hasan Beyle sıkı dost olup hâlâ görüşen Kuyumcu Ahmet Ayoğlu'na müracaat ettim. O da sağ olsun, Hasan Beyle görüşüp müspet cevap aldıktan sonra bana döndü.
    
Sorularımı hazırlarken Cihat Kürkçüoğlu'nun daha önce gönderdiği notlardan da çok istifade ettim. Yine Hasan Beye Mardin ve Edirne valilikleri zamanında danışmanlık yapan, benim de tanıştığım, sevdiğim saydığım Sakaryalı yazar Fahri Tuna'nın yazdığı eski bir yazıdan faydalandım.
    
Hasan Beyi arayıp sorularımı yazılı mı göndereyim, yoksa telefon konuşması şeklinde mi yapalım diye sorunca, "Ben yazamam, konuşalım." dedi.
    
7 Ocak 2025 tarihinde konuştuk. 70-75 dakika kadar sürdü. Gördüm ki mütevazı kişiliği dolayısıyla kendisi hakkında pek konuşmak istemiyor. Sorulara çok kısa cevaplar veriyor. Konuşturmak için bir hayli şansımı zorladım.
    
Sonunda ortaya diğerleri kadar çok uzun olmayan bir metin çıktı. Fakat tabii o dönemin hizmetlerini onun bakış açısıyla öğrenmiş olduk. Verdiği ayrıntılar da çok önemliydi. 

***
M. Sarmış: Sayın Valim! Selam ve saygılarımı sunuyorum. Nasılsınız?

H. Duruer: Hamdolsun hocam. Sağlığımız yerinde. Yusuf abinin (Yusuf Demirkol) güzel bir sözü var: "Sağlığın varsa ümidin var; ümidin varsa her şeyin var." Aziz dostum. 
    
M. Sarmış: Eyvallah! Onu da biraz sonra soracağım, ama önce sizden başlamak istiyorum. Urfa'da uzun sayılabilecek bir süre (1991-1997) vali yardımcısı olarak görev yaptınız. Urfa'ya şimdiye kadar pek çok vali ve vali yardımcısı geldi gitti. Bunlardan birkaç tanesi yaptıkları hizmetler dolayısıyla hiç unutulmuyor, her fırsatta anılıyor. Onlardan biri de sizsiniz. O dönemi bir de sizin bakış açınızla öğrenmek istiyoruz.  Röportajımızın esasını da, başta "Dergâh-Balıklıgöl Projesi olmak üzere Urfa'da yaptığınız hizmetler oluşturuyor. Fakat daha önce sizi biraz yakından tanımak isteriz. Nerelisiniz? Kısaca ailenizden söz eder misiniz?

H. Duruer: Ben zaten uzun konuşmayı seven biri değilim; kısa ve öz olarak anlatırım.

M. Sarmış: Biliyorum, ama ben bugün sizi biraz konuşturacağım mecburen.

H. Duruer: Tamam, yapabildiğim kadar konuşayım. Yozgat doğumluyum. 1958'in Aralık ayı. Rahmetli peder, beni bir aydan dolayı büyük göstermemek için nüfusa 1959 olarak yazdırmış. Esnaf çocuğuyum. Rahmetli dedem de esnaftı, tabii biz tanımadık, babam da esnaftı. Yozgat merkezde manifaturacılık yaptılar. Rahmetlik babam 10 yaşında başlamış, 80 yaşına kadar, yani 70 yıl dükkânda bulunmuş. Oranın sayılı esnaflarından bir tanesi idi. Babam olduğu için söylemiyorum, sevilen sayılan bir insandı. İsmi Durak Duruer.

M. Sarmış: Bizim burada da Durak ismi vardır, ama sizin oralarda daha çok "Duran" ismini verirler diye biliyorum.

H. Duruer: Yok, babamın ismi Durak. Rahmetli babaannemin çocukları hep ölmüş; buna dursun, yaşasın diye "Durak" ismini vermişler. Annemin ismi de Cemaynur…

M. Sarmış: Kaç çocukları olmuş?

H. Duruer: Biz dört kardeşiz; üç kız, bir oğlan. Ben ikinci çocuklarıyım.

M. Sarmış: Okuduğunuz okulları öğrenelim.

H. Duruer: İlk ve orta öğrenimimi Yozgat'ta yaptım. Sakarya İlkokulunda okudum. Tarihi bir okuldur. Sonra Merkez Ortaokulunu bitirdim. Sonra da Sultan Abdülhamit zamanında yapılmış Türkiye'deki tarihi binalardan birisinde faaliyet gösteren Yozgat Lisesinden 1976 yılında mezun oldum. Aynı yıl İstanbul Hukuk Fakültesini kazandım. İstanbul'u sevdiğim için orada okumak istedim. Ama maalesef o yıllar Türkiye'de anarşinin en yoğun olduğu yıllardı. Biliyorsunuz, her gün büyük olayların olduğu, çok sayıda gencin öldürüldüğü tam bir iç savaşın hâkim olduğu çok sıkıntılı bir zamana denk geldi yüksekokul yıllarımız.

M. Sarmış: Benim de lise yıllarıma denk gelir. En çok eğitim öğretim etkileniyordu o olaylardan.

H. Duruer: Tamamıyla etkileniyordu. Tarihe kayıt düşmesi için söyleyeyim, gruplar halinde okula gidip geliyorduk, hatta gruplar arasında jandarma veya polis bulunuyordu. Sürekli boykotlar, sürekli okul tatilleri… Maalesef öyle bir dönemdi. Daha çok mühendislik düşünürken Hukuk Fakültesini kazanınca kaderime razı oldum. Cenab-ı Hak bize lütufta bulundu, o da benim için ayrı bir nimet.

M. Sarmış: Evliliğiniz, eşiniz…

H. Duruer: 1985 yılında Zeliha Hanımla evlendim. İki çocuğum var. Büyüğü kız, ismi Elif. Urfa doğumlu, Urfa'yı da çok sever. O da babası gibi Hukuk'u bitirdi. İstanbul'da avukatlık yapıyor. Eşi yazılımcı. İkinci çocuğumuz Ahmet, Bursa Karacabey'de doğdu. O da yazılımcı. Yurt dışında Macaristan'da okudu. Meşhur Osmanlı tarihçisi Peçevî'nin memleketi Peç'te, Peç Üniversitesinde "yazılım" okudu.  Şu anda Sakarya Sapanca'da evden çalışıyor. Kazak bir gelinimiz var. 

M. Sarmış: Torun…

H. Duruer: Kızımdan iki tane var; biri oğlan, biri kız…

M. Sarmış: Şimdi çalışma hayatınıza geçelim. Urfa'ya gelmeden önce nerelerde, hangi görevlerde bulundunuz?

H. Duruer: Hukuk Fakültesini kazandıktan sonra kaymakam olmak niyetindeydim. Okulu bitirince askere gittim, geldim. O sırada kaymakamlık sınavı açılmamıştı; ben de fırsattan istifade Yozgat'ta avukatlık stajımı tamamladım. Stajdan sonra yine Yozgat'ta 9 ay kadar SSK'da sigorta avukatlığı yaptım. Kaymakamlık sınavı açılınca müracaat ettim, girdim, kazandım. Kaymakamlık stajı uzun sürüyor, üç yıla yakın. Sonra Balıkesir Burhaniye'de 13 ay "kaymakam vekilliği" yaptım. 1984 yılında tayinim Sivas-Kangal'a çıktı. Ondan sonra 1990 yılında mahrumiyet hizmeti olarak Diyarbakır-Çermik kaymakamlığına atamam yapıldı. Orada görev yaparken Yozgatlı olduğum için suyumuz biraz sert olduğundan dolayı siyasiler tayinimi Gümüşhane'ye çıkarttılar. İktidarda Anavatan Partisi vardı; İçişleri Bakanı da Abdülkadir Aksu'ydu.  O zaman Güneydoğu olağanüstü hal bölgesiydi. Her zaman kadere inanmış ve boyun eğmiş biri olarak bunu da tevekkülle karşıladım, ama dostlarım böyle bir muameleyi hak etmediğimi söyleyip bir takım girişimlerde bulundular. Ben de o sırada Diyarbakır'a gelmiş olan ANAP'ın ağır toplarından, aynı zamanda hemşerimiz olan Cemil Çiçek'le görüştüm. Cemil Bey, Parti'nin muhafazakâr kanadından olup o sırada liberallere karşı mücadele ediyordu. "Ağabey" dedim, "Siz partide liberallere karşı mücadele ederken partiniz Güneydoğu'da muhafazakârları eziyor." Ertesi gün beni Ankara'dan aradılar; onlara "Gümüşhane'yi kabul etmiyorum." dedim. Onlar da "Diyarbakır olmaz, seni Şanlıurfa'ya verelim." dediler. Daha önce Şanlıurfa'yı görmüştüm, kabul ettim. Mahrumiyet hizmetimin dolmasına 6 ay vardı, Şanlıurfa'ya geldim. Tarih 11 Mart 1991… Yani anlayacağınız Şanlıurfa'ya bir nevi sürgün gibi geldim. 

M. Sarmış: Sayın Valim, affedersiniz. Urfa'ya daha sonra dönüp uzun uzun konuşacağız. Şimdi Urfa'dan sonraki görevlerinizden devam edip bugüne kadar gelelim.

H. Duruer: Tamam. Urfa'da 6 buçuk yıl kaldım. Bunun 6 ayı mahrumiyete sayıldı, dört sefer de kendi rızamla görev süremi uzattım. Sonra Bursa Karacabey kaymakamlığına tayin oldum. Gitmeden önce İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürü ile konuştum. Dedim ki "Benim burada belli bir tecrübem var, beni tarihi yerlerden birine verin, en azından memleket istifade etsin." Ama onlar beni Karacabey'e verdiler. Görevimi Vali Yardımcısı Ahmet Hamdi Nayir'e devredip Urfa'dan ayrıldım. Karacabey de Türkiye'de tarımın iyi olduğu yerlerden bir tanesi idi. Orada 3 yıl görev yaptım. Üç yılın sonunda, bu konulara girmekte fayda var, Fatih Altaylı aleyhimde bir yazı yazdı Hürriyet Gazetesinde… Ben de hakkımdaki iddialar araştırılsın diye müfettiş istedim. 28 Şubat döneminin en sıkıntılı olduğu zamanlardı. Müfettiş geldi, bana Hukuk İşleri Müdürlüğünü teklif etti. Bizde Hukuk İşleri Müdürlüğü daha çok meslekte sıkıntılı olan insanlara teklif edilir. Tabii Bakanlık'ta bizi seven arkadaşlar devreye girdiler. O zamanki bakanımız Sadettin (Tantan) Beydi. Beni kendi memleketine aldı; yani Sakarya Sapanca'ya… Orada da 2000-2005 yılları arasında 5 yıl görev yaptım. O arada sürem dolmadan yine tayinimi çıkarttılar, bu sefer Çankırı'ya… Mahkeme kararıyla geri döndüm. Bu arada yapılan seçimler sonucu Ak Parti iktidara gelmişti. 2005 yılında İstanbul Avcılar'a kaymakam olarak verdiler. 2005-2008 yılları arasında 3 yıl orada görev yaptım. Bir gün Bakanlık'tan bir arkadaşımız aradı, "Abi Mardin'e vali olarak gidiyorsun." dedi. 2008'in sonunda Mardin valiliğine başlayıp 2011 yılının Mart ayında ayrıldım. 

Görevim sırasında bir hayli zülfüyare dokunmuştum. Toplam 27 ay sürdü Mardin valiliğim. Merkez'e alındım. Merkez valiliğimde Sapancada ikamet ediyordum. Bir gün doğada yürürken, orası yürüyüş güzergâhları açısından çok güzeldir, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Mustafa İsen Bey aradı; "Edirne'ye vali olarak gidiyorsun." dedi. Edirne'de de 2012-2014 tarihleri arasında toplam 21 ay kaldım. Tekrar Merkez Valisi olarak görevlendirildim. Tabii bu süre Sapanca'da geçti.  İki sene önce, 2023'te emekli oldum. 64 yaşında… Bir sene daha bekleyebilirdim, beklemedim.

M. Sarmış: Merkez Valisi iken Sapanca'da mı yaşadınız?

H. Duruer: Evet, Merkez Valileri istediği yerde ikamet edebiliyor. Çünkü onlara çok fazla görev verilmiyor, yedek kulübesindeki oyuncu gibisiniz. Antrenör sizi her an oyuna dâhil edebilir, etmeyebilir de… Ben o arada Sapanca'da yaşamayı tercih ettim.

M. Sarmış: Eyvallah! Mardin ve Edirne'de, özellikle kültür ve sanat alanlarında çok güzel işler yaptığınızı biliyoruz.