Uzun Bir Aradan Sonra Diyanete Verilen Tepkiler Üzerine

Uzun Bir Aradan Sonra Diyanete Verilen Tepkiler Üzerine

Uzun bir aradan sonra Balıklıgöl.com’un değerli okuyucularıyla yeniden bir arada olmak güzel bir şey… Kuşkusuz bu uzun arayı vermem konusunda bazı mazeretlerim vardı. Onların başında, bazı akademik çalışmaların verdiği yoğunluk geliyor. Daha başka mazeretlerim de vardı. Onları zamanla bu sütunda anlatacağım inşallah.

DİYANETE TEPKİ

       Gelelim bugünün meselesine… Geçen hafta Diyanet işleri başkanı bir hutbe okudu. Müslümanların birçok sorunlarına temas etti. Uzun bir hutbe… Namazdan, oruçtan, zekâttan, helal ve haramdan, kısacası gündeme dair İslam’ın tüm sorunlarından söz etti. En ilginç olan hususlardan birisi sigarayı corona virüsle mukayese etmesiydi. Şöyle dedi: Ey insanlar! Bu virüsten bir kişi ölmesin diye seferberlik halindeyiz. Sadece ülkemizde bir günde 300’ü aşkın, dünyada bir günde 20.000’i aşkın kişiyi öldüren sigara virüsüyle topyekûn ne zaman mücadele edeceğiz? Bu ölenler insan değil mi? Koronavirüs kapma riski 14 kat daha fazla olan bir sigara içicisi sadece kendisi değil, daha kaç kişiye bulaştıracağı belli değil bu virüsü. Gelin, İslam’a göre haram olan sigara ile topyekûn mücadele edelim ve 1.5 milyara yakın sigara içicisi insanı bu virüsten kurtaralım. Sigaranın hem kendi bulaşıcılığına ve hem de bu ve benzeri virüslerin bulaşıcılığını artırmasına da son vermiş olalım.” Hoca haklı…

En ilginç olan husus da lutilikle (eş cinsellikle) ilgili şu sözleriydi: “Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikâhsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.” Hoca bunda yerden göğe kadar haklı...

Ama gelin görün ki, insan haklarından yana fakat dini haklara karşı olanlar kıyameti kopardılar. Bütün dernekleriyle, barolarıyla, gazeteleriyle ve sosyal medyalarıyla koro halinde diyanet reisinin üzerine gittiler; linç kampanyasını başlattılar. Onu mahkemeye verenler de oldu. Müslüman halkımızdan ve hükümet canibinden de diyanet reisine destek yağmaya başladı. Ankara Barosu, “Sesi çağlar öncesinden gelen bu şahıs” diye güya Diyanet reisine hakaret ediyor. Allah’a şükürler olsun ki, Diyanet reisinin sesi çağlar öncesinden, tam 15 çağ öncesinden, 1. Hicrî çağın başından geliyor. Aslında bu sözün sahipleri zavallılar, diyanet reisine değil Kur’an’a hakaret ediyorlar. Çünkü bizzat Kur’an çağlar öncesinden geliyor ve ebede kadar devam edecektir. Merak etmeyin beyler, sizin sesiniz de çağlar öncesinden geliyor. Çünkü Ebû Cehiller kılık değiştirerek günümüze kadar gelmişler. Zaman zaman seslerini duyuyoruz…

Ama işin üzücü tarafı, sanki kendileri kutsal değerlere inanıyorlarmış gibi, Diyanet reisi için, “Söylemlerini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrike etmiştir” diyorlar. Bu sözün neresinden tutsanız elinizde kalır. Dikkatle bakın, “Kutsal olan değerimiz” demiyorlar, “Kutsal sayılan değerler” diyorlar. Dikkat eden ne demek istediklerini anlıyor da, dikkat edemeyen bunların da Kur’an’a inandıklarını sanırlar.

Sahi bu Aziz Nesin’i takip ettiklerini söyleyenler, neden onun kadar cesur, onun kadar delikanlı, onun kadar erkek bir inkârcı olamıyorlar. O gerçekten yıllar önce, hiçbir inkârcının yapamadığını yaptı ve erkekçe çıkıp, Allah’a inanmadığını, İslam’a ve Kur’an’a da inanmadığını, dolayısıyla öldüğünde Müslümanların mezarlığında defnedilmeye hakkı olmadığını söyledi ve kendi bahçesine gömülmeyi vasiyet etti. Onu takdir ediyorum. Çünkü Aziz Nesin dobra dobraydı ikiyüzlülüğü sevemeyen bir insandı.  Eğer bir dine inanmıyorsanız, inanmış gibi yapamazsınız. Bunun adı ikiyüzlülüktür.

Hem “Çağlar öncesinden gelen bir ses” diyerek güya isim vermeden Kur’an’a hakaret edeceksiniz, hem de Müslüman olduğunuzu söyleyeceksiniz; bu ne yaman çelişki! Evet, İslam üç türlü inancın varlığını kabul eder. Ya Allah’a, onun Resûlüne, Kur’an’a ve ahiret gününe inanırsınız; böylelerine mümin denir. Ya da bunları inkâr edersiniz, böylelerine de kâfir (inkârcı) denir. Veya bazen bunlardan bazen de diğerlerinden görünürsünüz. Bunların adı da münafıktır.

Münafıklar korkak insanlardır. Kur’an onlar hakkında, “Onlar her gürültüyü, her çığlığı kendi aleyhlerinde sanırlar” (Münâfikûn, 63/4) diyor. Onlar hiçbir zaman gerçek inançlarını dışarıya vurmazlar. Bugüne kadar Aziz Nesin dışında Müslüman mezarlığında defnedilmeyi reddeden bir inkârcı gördünüz mü? Hem İslam’dan sadece cenaze namazıyla gömülmeyi kabul edeceksin, yani senin Müslümanlığın sadece bu törenden ibaret olacak, diğer taraftan Kur’an’ın hükümlerine çağ dışı diyeceksin, beri taraftan da Müslüman olduğun imajını da halka vereceksin, bu ikiyüzlülük değil, tam üç yüzlülüktür ve bunun adı literatürde yoktur.