Urfalı Nabi

Rotahaber.com adlı ulusal haber sitesinde bugün yazar Nurhayat Örencik Şair Nabi'yi köşesine taşıdı. "Urfalı Nabi" başlıklı köşesinden Nabi'den beyitler sundu. İşte o makale;

Urfalı Nabi
Merhaba sevgili okuyucularım, Bu haftaki "Kültür Dağarcığı" köşemizde şair Nâbî’nin bir beytinin yer aldığını fark edince bu büyük şairin hayatı hakkında kısa bir hatırlatma yapmadan geçemedim.

Umarım bu bilgiyi okurken sıkılmaz, bilakis öğrendiğiniz yahut hatırladığınız bilgilerden dolayı mutlu olursunuz.

Nâbî, XVII. Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış en ünlü Dîvân  şairimiz olup Urfa’da doğmuştur. Asıl adı Yusuf’tur. İlme çok önem veren bir ailenin çocuğu olduğu için iyi bir eğitim görmüştür. Daha gençliğinde Arapça ve Farsçayı öğrenmiş,  İstanbul’a gelerek Musahib Mustafa Paşa’nın himayesine girmiştir. Bu zâtın yardımıyla IV. Mehmet’in maiyetinde bulunmuş, bu padişahla Lehistan Seferi’ne katılmış ve savaş hakkında bir eser yazarak padişahın dikkatini  çekmiştir.

Daha  sonraki bir tarihte IV. Mehmet’in oğlunun sünnet düğününü tasvir için mesnevi tarzında yazdığı SURNÂME’si ile padişahın daha fazla iltifatına nail olmuştur.( Padişahların kız çocukları için muhteşem, debdebeli , günlerce süren evlenme düğünü;  erkek çocukları için de yine günlerce süren ve belki aylarca konuşulacak güzellikte sünnet düğünü yapılırdı. Surnâme, yer yer minyatürlerle de süslenerek o düğünde yaşananları bu güne taşıyan tarihî belge niteliği de taşır.)

Daha sonra Mustafa Paşa’nın kethüdalığına yükselmiş, onunla hacca gitmiş, paşanın ölümünden sonra Halep’e gidip orada uzun yıllar yaşamış; Hayriyye (oğlu Ebülhayr Mehmed’e nasihatler) ve Hayrâ bâd adlı mesnevîlerini orada yazmıştır. Kendisinin yukarıda adı geçen eserlerden başka Dîvan’ı, Farsça bir Dîvançe’si, Terceme-i Hadîs-i Erbain’i ve resmî ve özel mektuplarını topladığı Münşeat’ı vardır.

Halep valisi Baltacı Mehmet Paşa  sadrazam olarak İstanbul’a çağrılınca Nâbî’yi de yanında götürmüştür. Nâbî kısa bir süre sonra İstanbul’da ölmüştür.

Nâbî bir fikir adamıdır. Bu özelliğinden dolayı fikrini söz sanatlarıylasüslemek yerine doğrudan söylemeyi tercih eder. Ülkeyi, en ücra köşelerine kadar tanıyan Nâbî, hikmet ve darb-ı mesel (atasözü)ağırlıklı şiire yönelmiştir. Bu yeni şiir anlayışı ‘’hikemî tarz’’ veya ‘’Nâbî tarzı’’ diye anılmaktadır.

Nâbî’nin  Mustafa Paşa ile hac yolculuğu yaptığı sırada yaşanan bir hadise var ki anlatmadan geçilmez. Her okuyuşumda ve her anlatışımda burnumun direğini sızlatan hâdise şudur: Nâbî’nin dahil olduğu hac kafilesi, Medine-i Münevvere’ye yaklaşır. Vakit gece olduğu için şehre sabaha karşı girme kararı alınmıştır. Peygamber aşkı ve O’nun kutsal beldesine yaklaşmanın heyecanıyla uyuyamayan Nâbî,  devletin ileri gelenlerinden birinin kıbleye karşı ayaklarını uzatıp yattığını görünce, buna içerleyerek irticalen ve yüksek sesle bir şiir söylemeye başlar. Şiirin ilk beyti şöyledir:

Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Huda’dır bu                
Nazargâh-ı İlâhî’dir makam-ı Mustafa’dır bu


(Burada) edebi terk etmekten sakın ki burası Allah’ın sevgilisinin yurdudur. (Burası)Allah’ın nazargâhı ve Muhammed Mustafa’nın yurdudur.

Daha bu beyti duyar duymaz herkes toplanır ve uyuyan kişi de ayaklarını toplayıp kalkar. Kimsede uyku emaresi kalmayınca toplanıp yola koyulurlar. Sabah ezanları yaklaştığında Ravza-i Mutahhara da uzaktan seçilmeye başlamıştır. Birden herkes dikkat kesilir; zîrâ Mescid-i Nebî’nin bütün minarelerinden müezzinler sala okur gibi davudi edâ ile Nâbî’nin az önce söylediği şiirini okumaktadırlar:

Sakın terk-i edebden…

Ezandan sonra namazlar edâ olunur. Kafiledeki insanlar şaşkın, müezzinlere sorarlar: ‘’Bu şiiri nereden biliyorsunuz ki, Nâbî bunu daha bu gece söylamiştir?’’ Herbirinden aldıkları cevap muhtaşemdir:

‘’Bu gece Efendimiz(s.a.v.) rüyamıza girip bize bu beyti talim eyledi ve ezandan önce okumamızı ferman buyurdu.’’

Nâbî hakkındaki bu bilgilerden sonra sıra bizim köşemizin gerçek sahibine geldi:

KÜLTÜR DAĞARCIĞIMIZ-2

VECÎZE: En iyi nasihat , iyi örnek olmaktır.

(Malcolm X)

DEYİM: İSTİFİNİ BOZMAMAK:

1)Herhangi bir olay ve durum karşısında eski halini değiştirmemek.

2) Aldırış etmemek.

ATASÖZÜ: Bugünkü tavuk,  yarınki kazdan iyidir.

BEYİT:

Sözde darbü’l-mesel  îrâdına söz yok ammâ             
Söz odur âleme senden kala bir  darb-ı mesel               
NÂBÎ


MANASI: Söz esnasında (veya şiirde) atasözü kullanmaya bir diyeceğimiz yok, ama öyle bir söz söyle ki bütün âleme, senden bir atasözü olarak kalsın. İşte asıl söz budur.

Bu haftalık benden bu kadar. Umarım zevkle okuyacağınız bir yazı olmuştur. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.  İyi Haftalar.