Uludere Katliamı ve Başbakan’ın Söylemleri

Kürt ulusalcılarının veya medyadaki ajitatif manşetlerin yanlışlarına mukabil askerci-devletçi bir duruşa sarılmak Başbakanı ve Hükümeti hem hukuki hem de toplumsal destek temellerinden yoksunlaştıracaktır.

Uludere Katliamı ve Başbakan’ın Söylemleri
Kenan ALPAY, Uludere’de katledilen 35 insanımızın ardından Hükümetin söylemlerini yorumluyor.

 

Hiç kimseye kazandırmaz, herkese kaybettirir

 

Şırnak Uludere’de 35 insanımızın öldürülmesi sonrasında yaşanan politik söylem ve polemikler Kürt sorununun çözümünde nereye oturur acaba? Bu söylem ve polemikler Kürt sorununun çözümüne katkı sağlayıp yaşanan acıların tekrarından bizleri muhafaza edebilecekse aynen devam etmeli.

 

Ancak görünen o ki bir süre daha yaşanan acılardan ibret alınmamışçasına bıçak gibi sivriltilen ve keskinleştirilen siyasal nutuklar arasında sıkışıp kalmaktan kurtulamayacağız.

 

Önce çözümlenmesi gereken en temel mesele 35 insanın ölümüne yol açan sürecin aydınlatılmasıdır. Olay her ne şekilde gelişmiş olursa olsun 35 suçsuz insan bombardımana tabi tutularak katledilmiştir.

 

İstihbarat veya operasyon hatası denilerek olayın hafifletilmeye çalışılması bu ülkede devlet tarafından insana verilen değersizleştirme suçudur. En ucuz ve bol malzeme olarak görülen insanın sarfiyatında maalesef devlet geleneği çok cömerttir. İstihbarat üzerinden onlarca haneye ateş topu düşürürcesine bomba yağdırmanın arkasında işte bu mantık yatıyor.

 

Şimdiye kadar güvenlik güçleri marifetiyle ocağına incir ağacı dikilenlerin çok azından özür dilenmiş, çok azına tazminat ödenmiştir. Devlet mağdurlarının kahir ekseriyeti, bırakın özür ve tazminatı maddi-manevi cezalara ve uzun yıllar boyunlarında taşıdıkları yaftalara mahkûm edildiler.

 

35 insanı geri getirmek hiç mümkün değil. Ancak ölümlerin vuku bulduğu andan itibaren sergilenmesi gereken vicdani ve hukuki sürecin sergilenmesinde yaşanan aksaklıklar veya yanlışlar acıların azaltılmasına değil çoğaltılmasına yol açar. Bu kadar insanın ölümüne sebep olan bir işleyiş karşısında toplumdan trafik kazası sonrasında sergilenen bir sağduyu ve soğukkanlılık beklenemez.

 

Genelkurmay’ı Taltif Yanlıştır!

 

Teknolojik harika olarak lanse edilen güvenlik araçlarına emanet edilen Kürt sorunu en iyi ihtimalle çözümsüzlüğe terk edilmiş demektir. Yakın zamanda Hantepe, Gediktepe, Dağlıca gibi PKK baskını yemiş TSK komutasının, tedbir adına ‘basılma sendromu’ ile hareket etmeye tutulmuş olma ihtimali yüksektir. Kasıt unsuru yoksa da katliam yaşanmıştır ve sorumlularından idari ve adli soruşturmalar marifetiyle hesap sormak Hükümetin işidir.

 

Katledilen insanlar için Başbakan Erdoğan başta olmak üzere Bülent Arınç ve Beşir Atalay’ın ilk andan itibaren ‘başsağlığı, özür ve maddi-manevi tazminat’ sürecini başlattığını biliyoruz. Peki, ama bu durumda Genelkurmay’ın ve TSK personelinin operasyonlar sebebiyle tebrik edilmesi ne anlama geliyor?

 

Ölümler için ailelerden özür dileniyorsa TSK neden tebrik ediliyor, TSK başarılı bulunuyor ve tebrik ediliyorsa ölenlerin ailelerinden neden özür dileniyor?

En hafifinden ‘operasyon hatası’ ihtimali üzerinde yoğunlaşılmış olsa bile kamuoyu önünde taltif edilmeleri doğru olmamış, kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır.

 

Ortaya çıkan bu katliam manzarası dolayısıyla Başbakan nezdinde fırçalanmayı hakedenler en son muhabirler olsa gerek. Kaldı ki gazetecilerin haberlerinde kışkırtıcı sayılabilecek unsurların yer alması haberlere konu olan iddiaların es geçilebileceği anlamına gelmez.

 

Şu soru üzerine biraz düşünelim: Geniş toplum kesimlerini gazetelerde çıkan haberler mi yoksa boylu boyunca dağlara taşlara serilmiş cenazeler mi sarsıp yıkmaktadır?

 

F-16 bombardımanı ile ortaya çıkan ölümlerde bir kasıt, ihmal, tuzak vs. olabileceği ihtimali üzerinde duran bir gazeteci en fazla yanılabilir. Ama gündeme getirdiği iddianın doğruluğu sözkonusu ise ve bu durum siyasi irade tarafından kolayca atlanıyorsa benzer katliamların yaşanma riski her zaman yüksek demektir.

 

Türkiye’de devlet kurumlarının ama özellikle de TSK, Emniyet ve MİT başta olmak üzere silahlı bürokrasinin sicilinde oldukça kabarık kirli, karanlık ve daha önemlisi kanlı sayfalar vardır. AK Parti Hükümeti adına Başbakan Erdoğan her türlü işleyişi ve ilişkiyi kontrol altında tuttuğunu düşünüyor olduğu için belki de bürokratik kadrolardan gelen raporlar doğrultusunda çok net konuşuyor.

 

Silahlı bürokratik kadroların damarlarında halen İttihatçı-Komitacı kanı dolaşmaktadır. Tamamlanmış bir kan değişiminden değil olsa olsa kan değişimi sürecinden bahsedebiliriz.

 

Kürt ulusalcılarının veya medyadaki ajitatif manşetlerin yanlışlarına mukabil askerci-devletçi bir duruşa sarılmak Başbakanı ve Hükümeti hem hukuki hem de toplumsal destek temellerinden yoksunlaştıracaktır.

Haksöz haber