Tuncer, küs olduğu İbo'ya koştu

Tuncer, küs olduğu İbo'ya koştu

Yıl 1980…
Daha çocuk yaşlardaydım ama çok iyi hatırlıyorum…
Evimizde Mahmut Tuncer ve parçası “Altın dişli Hayriye” dinleniyordu…
Üstelikte bahsettiğim yer doğuda bir il değil, Samsun’du…
Türküleri, sesi beğenildiği kadar kendisi de çok sempatik bulunuyordu…
Çok seviliyordu… Ve hala da seviliyor…
Yıllar geçti ve yollarımız Mahmut Tuncer ile Kanal7’de kesişti.
Yıl 1994… Müzik programlarının yapımcılığını ve yönetmenliğini yapıyorum o yıllarda. Dolayısıyla birçok programa konuk olarak alıyordum Mahmut Tuncer’i…
Kendisine has bir tarzı, üslubu vardı… Samimi, sıcak, espriliydi. Dikkatimi çeken farklı ve kıvrak bir zekâsı vardı… Anında espriyi patlatabiliyordu… O geldiği zaman bırakın gerilimi, kahkahalardan midemize ağrılar giriyordu.
Bu kadar sevilen ve yetenekli birine neden program yaptırmayalım diye düşündüm. Yönetime önerdim ismini ve 2000 yılında “Mahmut Tuncer Show” programını yapmaya başladık. Dile Kolay on yıldır aynı programda çalışıyoruz. Acı tatlı, ama şurası kesin ki tatlısı bol yılları geride bıraktık… Kahkahalarla anlatacağımız çok anılarımız var.
Kimi zaman baba, kimi zaman ağabey, kimi zaman arkadaş, kimi zaman sunucu hatta kimi zaman küçücük bir kardeş dahi oldu Mahmut Tuncer bize…
Şimdilerde  “Bu Nasıl Sevda” adında yepyeni bir albüm çıkardı… Birbirinden güzel tam 12 parça… Beşinin söz ve müziği Tuncer ailesine ait…
Bu vesileyle Mahmut Tuncer ile bir röportaj yapmak istedim. Ama o gün talihsiz bir haber aldık. Urfalı hemşerisi, ağabeyi İbrahim Tatlıses vurulmuştu. Hastane ziyaretinden sonra buluştuk. Uykusuz ve yorgundu…
Bildiğim İbrahim Tatlıses’e kırgındı, görüşmüyordu. Buna rağmen ilk hastaneye koşan sanatçılardan biri oldu.
Boşuna isimler marka olmuyor, boşuna bu kadar sevilmiyor, boşuna hayranları azalmıyor yıllar geçse de… Tıpkı Mahmut Tuncer gibi...
TATLISES'LE ARAMIZ FİTNECİLER YÜZÜNDEN AÇILDI
İbrahim Tatlıses ile küs müydünüz?
Küslük demeyelim, küslük günah. Ama kızgın ve kırgındım konuşmuyordum, görüşmüyordum. Yine de büyüğümüzdür, ağabeyimizdir, bir yerlerde gördüğüm zaman küçüklüğümüzü gösteririz.
Neden kırgındınız?
Aslında aramızda bu kadar kırılacak mevzu yoktu. Maalesef sanat camiasındaki fitneciler yüzünden aramız açıldı.

Niye bu kadar uzun sürdü küskünlüğünüz?
İkimiz de Urfalıyız, ikimizde inatçıyız ve türkücüyüz. Bunlar yeterli sebep…

Vurulduğu haberini ne zaman aldın?
O gece konserdeydim, eve gittim telefonum çaldı. İbrahim Tatlıses‘in vurulduğunu söyledi arkadaşım… İnanamadım hemen televizyonu açtım. Maalesef doğruymuş, alt yazı olarak haber veriliyordu… Hemen ailece apar topar hastaneye koştuk.

VURDUKLARINA GÖRE DÜŞMANLARI VARDI

Sizce neden vurulmuş olabilir, düşmanları var mıydı?
Vurduklarına göre düşmanı varmış demek ki… Hâlbuki sanatçılara kurşun değil gül atılmalıdır. Ben bir insan olarak şiddetin her türlüsüne karşıyım.

Milletvekili adaylığı ile bağlantılı olabilir deniliyor. Sizce alakası var mıdır?
Sanmıyorum. Öyle olsa Türkiye de beş bine yakın aday var, hepsini tek tek vurmaları lazım.

PARAYI BİR YAŞAM ARACI OLARAK KULLANIYORUM
    
Mahmut Tuncer denince hemen hemen herkesin aklına para geliyor. Parayı çok mu seviyorsun?
Parayı bir yaşam aracı olarak kullanıyorum. Benim için para çok önemli bir şey değil, öyle olsaydı bende kalırdı yahut banka kurardım.

Ne yapıyorsun kazandığın paraları?
Kazandığım paraların hepsini ya hanıma veriyorum ya da dağıtıyorum. Dağıtıyorum derken böyle sokakta rüzgâr gibi septiğim yok ama ihtiyacı olan herkese gerçekten dağıtıyorum. Biz fakir bir aile çocuğu olduğumuz için dolayısıyla çevremdeki fakir akrabalarıma birebir yardımlarım oluyor. Onun haricinde kendime ait birçok giderim var. Evin giderleri var. Dört çocuğum var onların giderleri var. Kayınpederim rahmetlik oldu kayınvalidem ile ilgili giderlerimiz var.
       
YİRMİLİKLERİ ESPRİ OLSUN DİYE ALIYORUM
        
Peki, senin normal kazancının dışında, çevrendeki insanlardan yirmilikler topluyorsun. Ne yapıyorsun bu topladığın paraları?
Aslında o yirmilikleri mecazi anlamda, espri olsun diye veya insanlar baktığı zaman gülsünler diye alıyorum. Zaman zaman “ayıp değil mi senin gibi bir adama yakışır mı yirmilik alıyorsun” diyenler de oluyor. Onun haricinde eğer bu programda yirmilik almazsa deyip bir biriyle iddiaya girenler de oluyor. Bu yirmiliklere Mahmut Tuncer’in ihtiyacı mı var. Yok. Programımımda evlendirdiğim çiftlere, ihtiyacı olanlara veriyorum. Ayrıca iki tane de öğrenci okutuyorum…

İLK YİRMİLİĞİ İBRAHİM TATLISES'TEN ALDIM
         
Yirmilik toplamaya nasıl başladın?
Bir gün İbrahim Ağabey (İbrahim Tatlıses) ile oturuyorduk. O’na biri para uzatmıştı tam o cebine koyacakken “ver bende kalsın sen kaybedersin” dedim. Oradan kalan bir espri.
İlk yirmiliği İbrahim Tatlıses’ten aldınız...
Evet. O’nun elinden aldığım bir para. O da ondan sonra bana “çok cimridir” dedi.
Hiç para alamadığın sanatçı var mı?
İstesem ben herkesten alırım para.
PARA KONUSUNDA AZRAİL GİBİYİM
Yeltenip de alamadığın var mı?
Espri amaçlı oluyor ama benim kafam çok iyi çalışır. Ben bu işle ilgili kendime bir de atasözü bulmuşum. Mahmut Tuncer atasözlerinden biri;” ben para konusunda Azrail gibiyimdir, Azrail aldığı canı geri vermez ben de aldığım parayı geri vermem “diye.
Senin ilk mesleğin aslında futboldu, daha sonra sanatçı oldun. Düşündüğün zaman ikisi de çok para kazandıran meslekler. Bu meslekleri seçimin bilinçli mi?
Çocukluğumdan beri kafam sürekli çalışır. Gerçi okulu çok iyi okuyamadım ama o da kafamın çok çalışmasından. Bazen kafası çok çalışan insan az okur. Lise mezunuyum. Çift dikiş de yapmadım. Ben çocukluğumda da hiç boş durmazdım. Tatil zamanları kendime iş kurardım. Mesela darı satardım,bizde meyan kökü var, ramazanda Urfa’da çok içilir, onu evde hazırlardım, satardım. Onun haricinde o zamanlarda buzdolabı çok azdı. Buzdolabı fabrikalarından buz getirirdik. Eskiden Urfa’ya elektrik belli saatlerde gelirdi. Üç saat bir mahalle de yanardı, üç saat başka bir mahalle yanardı. Buz satacağım dönemde, iki tane yarım kiloluk taşlar alırdım, iplere bağlardım. Sonra bunları iki elektrik direğinin ortasından atardım. Elektrik tellerine on on beş tane attım mı elektrik telleri bir birine yaklaşırdı, şase yapar elektrik kesilirdi. Elektrik olmayınca da buz satışlarım artardı. Anlayacağın o zamandan beri ticarete kafam çalışıryor.
Peki, futbol işi nasıl oldu?
Küçük yaşlarda futbola çok meraklıydım. Gazetelerde sanatçıların ve sporcuların çok para kazandıkları yazılıp çizilirdi. Ben de sanatçı değilde sporcu olabileceğimi hissettim. Zaten mahallede oynarken büyüklerimiz Mahmut ilerde çok büyük sporcu olacak derlerdi. Bu laflar beni kamçıladı. Urfa spor genç elemelerine gittim, beni seçtiler. Ve ondan sonra futbol serüvenine atılmış oldum.
ALLAH BENİ HEDİYELİ BİR ŞEKİLDE YERYÜZÜNE İNDİRMİŞ

Futbol ve sanatçılığı bilinçli olarak mı tercih ettin?
Hayır hayır. Allah yürü ya kulum der ya ben kendimi Allah’ın yanında çok sevilen bir kul olarak görüyorum. Çünkü Allah beni dünyaya getirirken hediyeli bir şekilde yeryüzüne indirmiş. Hediye de nedir? Sesimin güzelliği. Bu her kula nasip olmaz. Düşün ki denizin ortasındasın birden bire boğulacağın sırada bir tekne görüyorsun. İpinden kopmuş gelmiş bir tekne ve tekneye biniyorsun yavaş yavaş kürek çeke çeke sahile yanaşıyorsun gibi bir şey. Bizde o fakirliğin yanı sıra Allah’ın bize vermiş olduğu şey oldu ki sanatçılığa başlamak da zaten bir buçuk iki ay içinde gelişti.
Kim keşfetti seni?
Bir cumartesi günüydü maçtan çıktım eve gidiyordum ki Urfa’nın kasetçilerinden Vehbi Öncel ile karşılaştım. Evde amatör bir kaset dolduracaklarmış, beni de davet etti. Sanatçı adayı arkadaşımızın sesi kısılınca ben de sazları hazır görmüşken şakadan bir iki parça ben okiyim derken TK248 diye adlandırılan teyipler vardı bir yüzünü tamamen doldurmuşum farkında olmadan. İlk sanatçılığa bu şekilde girmiş oldum.
Sonrasında ne oldu?
Urfa Belediye Folklor ekibi TRT televizyon çekimi için Anakara’ya gidiyordu. Beni de götürdüler. O çekimlerde sazcı beni çok beğenmiş. Nurettin Demirel adında bir gazinocu Urfalı bir gençi gazinosuna çıkartmak istiyordu. Sazcı beni tavsiye etmiş. Beş on gün sonra Urfa’ya bir menejer geldi.Beni arayıp Urfa lisesinde buldu.”Ben İzzet Altınmeşe, Selahattin Alpay, Bedia Akartürk’ün menejeriyim Mehmet Ali Yanıkoğlu. “Mahmut Tuncer sen misin?” dedi.
- ”Evet” dedim.
- “Sanatçı olmak ister misin?”  dedi
- “Olmak isterim tabi”dedim.
- “Seni Ankara’ya götürsem gelir misin “dedi.
-  “Gelirim” dedim.
-  “Yaşın kaç” dedi.
-  “17 .Ama 15 gün sonra 18’e giriyorum.”dedim.
-  “Kaç para istersin” dedi.
Ben o zaman sporculuk hayatımda Urfa spor genç takımında oynuyordum. 75 lira aylık alıyordum. 250 istesem mi acaba diye düşündüm. “Ben büyüğümün önüne geçemem biz öyle alışmışız siz ne vereceksiniz?” dedim. “ Sana yirmi günlüğüne şimdilik günde 2500 lira verelim. Daha sonra yine artırırız” dedi. 15 bin liralık çek yazdı bana. İlk aldığım paranın 8-9’unu babama verdim. Yoksa rahmetlik babam beni hayatta Ankara’ya göndermezdi. Fakirliğin gözü kör olsun bu paranın yüzünden gitmeme izin verdi.” Git ama hemen erken gel “dedi. Gittik gidiş o gidiş.
ACIMDAN GEBERİYORDUM
Ankara da sanatçı olarak ilk kiminle karşılaştığın?
İlk gördüğüm Belkıs Akkale idi, benim gittiğim gazinoda çalışıyordu, Gazinonun patronu akşam yemeğe davet etti. Ben gittiğimde Belkıs Akkale ve eşi vardı. Büyük bağlama ustadı İhsan Öztürk, Rahmetlik Kenan Temiz vardı. Ben de hayatımda o zamana kadar pirzola yememişim. Pirzola nedir adını bile duymadım. Urfa’da yok mu var ama bizim çevremizde yoktu. Adamlar mangal yapmışlar mangalın üstüne atmışlar. Bu arada acımdan da geberiyorumdum, çatal da kullanmamışım o zamana kadar. Benim yemeye niyetim var ama çatalla bıçakla yemesini beceremeyeceğim için “vallahi daha yeni yedim” diyerek onları seyrediyordum.
Ne yaptınız sonra?
Finale doğru baktım artık onlar da ufak ufak çatalı attılar elleriyle başladılar yemeye ben de İki tane götürdüm. Hatırlıyorum orada ilk gördüğüm sanatçı olarak rahmetlik Kenan Temiz’di. Ondan sonra İzzet Altınmeşe’yi gördüm, Sonra beni getiren menajerden dolayı Selahattin Alpay’ı gördüm.
Nasıl davrandılar sana?
Hepsi çok iyi davrandı benimle. Ama İzzet Altınmeşe daha samimiydi. Onun o ilgisini hiç unutmam. Evinin numarasını verdi, sıkışırsan ara dedi. Kaç sene geçmiş unutulmuyor. İnsanın kalbine kazındı mı hiç unutulmuyor.
BABAM HAMALLIK YAPARDI, ANNEM DE EV İŞLERİNE GİDERDİ

Dedin ki fakirliğin gözü kör olsun, baba mesleği neydi? 
Babam sırtıyla yük taşırdı. Hamallık yapardı.
Annen?
Annem de zaman zaman dışarıda ev işlerine gidiyordu. Onun haricinde evde iki tane ineğimiz vardı. Onların sabah akşam sütlerini toplar, süt yerlerine götürür dağıtırdı.
Baban hamallık yaparken seni de götürür müydü?
Yok. Kendisi birebir giderdi. Zaten bizim esas kökümüz Malatya’dan Urfa’ya gelme. Malatya’dan gelenlerin hemen hemen yüzde doksanı hamallık yapardı. Şimdi Urfa’daki Malatyalıların üçüncü kuşakları iş adamı. Yani hamalların çocukları, hamalın torunları hep iş adamı, büyük yerlerde öğretmen, doktor, avukat, hâkim… İşte biz de onlardan birisinin çocuğuyuz.
Sanatçı olduğuna pişman oldun mu?
Aslında ben sanatçı adı taşımama rağmen sanatçı yaşantısını hiçbir zaman için yaşamadım. Ben de sanatçılık gittiğim yerde, sahnede başlar sahnenin köşesini döner dönmez sanatçılık bende biter. Görevimin dışında normal bir insan gibi yaşarım.
BENİM AĞZIMLA İBRAHİM TATLISES’E ÇOK TAŞ ATILMIŞTIR

Hani derler ya sanatçılardan dost olmaz. Sen de öyle mi düşünüyorsun?
Eğer senin kuracağın dostluk sanatla ilgiliyse dost olmaz. Ama sanat dışında dostluk kurarsan muhakkak ki olur. Ben mesela hangi sanatçı arkadaşımla konuşursam konuşayım hiçbir zaman sanatı ve sanatçılığı ön plana atmamışımdır. Yok, sen şunu şöyle yaptın bunu böyle yaptın bu böyle oldu dediğin zaman, dostluk çerçevesi diretmen sanat çerçevesine dönüyor. Sanat çerçevesinde de insan bir birini taşlamadan bir yere gelme şansı olmuyor. İlk zamanlar bana “bir yere gelmek istiyorsan büyük bir ağacı taşlaman lazım”derlerdi. Beni İbrahim Tatlıses’e rakip gösterirlerdi. Burhan Çaçan’ı da İzzet Altınmeşe’ye. Gonk diye bir dergi vardı, orada yazılar çıkardı. Benim ağzımla İbrahim Tatlıses’e çok taş atılmıştır. Hâlbuki taşın hiçbirisi benim cebimden çıkmadı.
Sanat camiasına giren yeni seslere ne öneriyorsun?
Magazinsel şeylerden uzak durmalarını tavsiye ediyorum. Kendi temellerini kendileri atsınlar. Sanatları ile gündeme gelsinler. Kelime hazinelerinin çok geniş olması, doğaçlamaları gayet iyi olması lazım, her an her şey sorulabilir diye her şeyin ceplerinde hazır olması lazım. Kendilerini bilinçlendirsinler.
kullanPeki, Urfa’da yaşarken, çocukken İbrahim Tatlıses’i tanıyor muydun?
Tanıyordum tabi. İbrahim Ağabey bizden çok büyüktü. O zaman sanatçıydı, kasetleri falan vardı.
Dinler miydin? Hayranlığın var mıydı?
Hayranlığım şöyle vardı; bir kere konserine gittim gördüm. O zaman da pantolonunu çevirirdi öyle sahneye çıkardı, “sabuha”yı okurdu. Yine böyle bir artistlik hareketler yapardı. Ayhan Işık gibi ince bıyığı vardı. Altın dişi vardı yan yanda gülerlerdi o parlasın gözüksün diye. O zaman tanıyordum ama biz çocuktuk tabi.
O dönemde hayran olduğun sanatçılar kimdi?
Rahmetli Seyfettin Sucu vardı. Kadir Sema vardı, rahmetlik Kepekçi Abdi vardı. Bunlar tabi bizim yöresel sanatçılarımız
Yeni bir albüm çıkardın biraz da ondan konuşalım istiyorum.  Kaç kaset oldu şu ana kadar?
18 oldu.

Sana ait parçalar var mı?
Var tabi. “Gelsene", "İstimisen öleyim" ve "sevemedim gitti” parçaları benim.
“Gelsene” parçanın bir hikâyesi var mı?
“Âşık olacaksın ki yazasın”derler. Aslında artık öyle değil. Programımla ilgili gurbet gurbet geziyoruz. Onların içindeki bazı hikâyeler ister istemez etkiliyor insanı. Benim için değil tabi. Benim Allah’a şükür yaşantımda bir iniş çıkış yoktur hep aynı şekilde gidiyor. Birinin derdini dinliyorsun, televizyonda şimdi biri gülerken diğerini çeviriyorsun ağlıyor. Bunların hepsinin derlemesi toplamasıyla bir şey çıkıyor muhakkak.
Küçük kızın Gizem’in de parçası var sanırım…
“Bu nasıl sevda”  Gizemin. “Sevemedim Gitti” parçasını da ortaklaşa yaptık

“Dağlar dağlar “ parçasını büyük kızın Pınar için okuduğunu duydum. Doğru mu?
Biraz öyle sayılır… Sebahat Akkiraz’ın okuduğu bir türkü. Hicaz bir parça. Ben hicaz parçaları dinlerken çok hüzünlenirim hemen burnumun direkleri sızlar. Sebahat Akkiraz’ın okuduğu dönemler, Pınar’ın da firar zamanına denk geldi. O zaman hüzünlenince dinliyordum.
“Dağlar dağlar uzun dağlar,
Yüreğimde sızın dağlar
Kurdu kuşu sen sakladın
Nerde benim kuzum dağlar”, diye çok güzel sözleri var.
BEĞENMİYEN PARASINI GERİ ALSIN

Mesela “Yabancı” diye bir parça var, onu sizlerin yüzünden koyduk.
“Kalbimde bin bir acı
Sendin başımın tacı
Mademki gidiyorsun
Güle güle yabancı
Ettiğin yanına kalmaz
Seven insan unutmaz
Söylemedim mi sana ben
Bu dünya kimseye kalmaz."
Aslında o parçayı bize sevdiren de Işıl Tuncer oldu. Telefonunun zil sesi ve dolayısıyla telefonunu hemen açmasını istemiyoruz. Ağzınıza sağlık bütünüyle çok güzel bir albüm olmuş….
Bir albümü giderken arabaya koyduğun zaman eğer birinci parça çalarken üçe geçiyorsan, üç çalarken dörte geçiyorsan o albüm beğenilmez. Benim albümünün hiçbirini çevirmeden dinliyorlar. Hatta ikinci baskıda cd’ye “beğenmeyen gelsin parasını geri alsın” diye yazdıracağım
Dört tane çocuğun var. Ne işle meşguller?
Büyük oğlum Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesi. Evli. Diğer oğlum Fırat İstanbul da bir futbol sahası ile ilgileniyor. Pınar şu anda bir televizyon projesi ile uğraşıyor.

Gizem de babasının yolundan mı gidiyor?
Konservatuar okuyor şu anda. Gizem okula başladığı yıllardan beri bir okumama hevessizliği var. Aynı benim tipimde biri.

Sen de mi öyleydin?
Evet. Aslında kafası iyi çalışmasına rağmen aynı benim gibi. Benim kız versiyonum. Konservatuara gidiyor, genlerden olsa gerek, müzikle iç içe. Evde kaldığı zaman sabahtan akşama kadar arabesk dinliyor. Hem de Türk de değil Arap arabeski dinliyor. Orku, piyanoyu çok iyi çalıyor. Erol Sayan’a gönderdim bakalım bir şey var mı diye. Erol Sayan “vallahi Mahmutçuğum kızın kulağı çok sağlam, dört dörtlük. Yalnız ağız yapısı arabesk çok dinlediği için arabesk tarzına yakın” dedi.
Gizem’in sanatçı olmasını destekliyor musun?
Eskiden olsaydı kızların bu tür sanatla ilgilenmesine yüzde iki yüz karşı çıkardım. Artık zamanımızda yelpaze geniş, bir de daha profesyonel bakmaya başladılar artık. Onun için rahatlıkla yapar diye düşünüyorum.
Son olarak Milletvekili için aday adayı olacaktın. Neden vazgeçtin?
Ak Parti'den aday adayı olacaktım. Fakat eşim Işıl Hanım istemedi. ”Sen halkın içinde bir adamsın Ankara’ya gittiğin zaman, diğer milletvekilleri de muhakkak ki iyi insanlardır iyi niyetlidirler ama seni herkes tanıdığı için, affedersin kendi tabirimizle damalı eşek olduğum için, işi olan kim gelecek olsa ilk önce seni arar seni bulur. Milletin derdini yüklenirken evdeki huzurumuz kaçacak. Sen zaten bir milletvekili olarak şu anda çalışıyorsun. Senede kırk çift evlendiriyorsun”. dedi.Haber 7