TÜRKÇÜLÜK POLİTİKALARININ ZARARLARI
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren benimsenen Türkçülük politikası ne yazık ki, menfi milliyetçilik esasları üzerine bina edilmiştir. Bu durum başta Kürtler olmak üzere diğer kavimleri küstürmüş ve devletle uyum sağlamalarına engel olmuştur.
Milli Eğitimdeki dini boşluktan istifade eden mülhitler Kürt çocuklarını dini kaygılardan uzak ve tamamen bir Kürt milliyetçisi olarak yetişmelerini temin etmişlerdir. Denilebilir ki, bugünkü manzara, 1960larda Doğu ve Güneydoğunun şehir merkezlerinde ve kasabalarında kurulan ve dini inkâr eden programlarla dolu olan resmi okulların bir neticesidir. İnsanların maymundan geldiğini ve dinin, bir gün mutlaka bilime karşı iflas edeceğini genç Kürtlere anlatan Türk öğretmenler hala yaşıyorlar. Ne yazık ki, dinsizlik derslerini alan o genç Kürtler bugün çoğunlukla yasa dışı örgütlerin yöneticisi durumundadırlar.
Eğer sivil kuruluşların gayretiyle doğu vilayetlerinde kurulan İmam Hatip liseleri olmasaydı, bugün durum çok daha ciddi ve tehlikeli olurdu. Ama üzülerek belirtmek gerekir ki, milliyetçiliği esas alan devlet içindeki bazı odaklar hep bu okullara karşı çıktılar ve hala karşı çıkmaya devam ediyorlar.
Rüzgâr eken fırtına biçer kaidesince, bugün Kürtlerin bir siyasal kalkışma yapmalarından endişe eden Türkçüler, başlarını iki avuçları arasına alıp derin düşünmelidirler. Üstelik 30 yıl süren kirli savaşta bunca maddi ve manevi kayıplara rağmen sözde milliyetçiler ders almış görünmüyorlar. Çünkü bu zümreler, hala ülkenin geri kalmışlıkla ilgili tüm ihmalleri ve her türlü vebali din üzerine atmak huyundan vazgeçmemişler.
Ama üzülmeyin; Bediüzzaman, bu mücadelenin sonunda, Türk milletini ve Türkçülüğü İslama karşı kullanan gizli bir zındık komitenin muvaffak olamayıp geri çekileceğini, bunu ahir zaman ile ilgili rivayetlerden anladığını dile getirmiştir.