Türkiye'yi Kuşatmanın Şifreleri

Türkiye'yi Kuşatmanın Şifreleri

 

Batı dünyası 2. Dünya savaşıyla ne kadar büyük bir hezimetle karşı karşıya kaldığını trajik bir şekilde gördü. Çünkü 2. Dünya savaşı, amacı ne olursa olsun sonucu itibariyle Hristiyanların birbirilerini öldürme savaşına dönüştü. Her iki taraftan da milyonlarca insan öldürüldü. Batı bu trajik akıbeti gözleriyle gördü. Bu yüzden 2. Dünya savaşından hemen sonra Batılı müttefikler, savaşın bir daha Hristiyan ülkelerde yaşanmaması için önlemler aldılar. Onları en az etkileyecek, hatta ilah tüccarlığı yaparak onları karlı bir duruma getirecek olan durum ise, savaşın İslam ülkelerine, özellikle Batıyla komşu olan Ortadoğu’ya kaydırılmasıydı. Bu amaçla İşgal ettikleri tüm İslam ülkelerini birer birer bağımsızlıklarına kavuşturdular. Bir şartla ki, o yönetimlerin başına da kendi yandaşlarını getirdiler. O gün bugündür, İslam ülkelerinde, Özellikle Ortadoğu’da sular durulmuyor. Batı adına savaşan vekil terör örgütleri İslam ülkelerinin hem ekonomik kaynaklarını tüketiyor hem de toplumları acıya, yoksulluğa ve göçe maruz bırakıyor.

Fakat 2. Dünya savaşına girmeyen Türkiye’nin durumu her zaman Batı’yı çok düşündürmüştür. Türkiye’yi 2. Dünya savaşına sokamayan Batı, Türkiye’de demokratik seçimlerin yapılması halinde Batının uşağı olacağını hesap ediyordu. Fakat Türk Halkı fakir olmasına rağmen dinamikti ve köklerine bağlıydı. Batı hesabına çalışan şarlatanlara hiç iltifat etmedi. Bunun üzerine Batı Türkiye’de, kendi hesabına çalışacak kadroları iş başına getirmek için darbeler dönemini başlattı. Her on yılda bir darbe yaparak ülkenin ayaklarına prangalar vurdu. Türkiye bu darbeler sebebiyle, ilimde, teknolojide ve ekonomik kalkınmada bir türlü gerçek sıçramayı yapamadı.

Fakat her şeye rağmen darbelerle birlikte yaşamaya alışan Türkiye, Batı’nın istediği istikametin tam tersine bir yönde değişim ve dönüşüm yaşamaya başladı. Özellikle 1980 darbesinden sonra Rahmetli Özel döneminde Türkiye her alanda milli hamleler yapmaya başladı. Ekonomik büyüme ve kalkınmada birçok hedefleri yakaladı. Sonuç itibariyle Türkiye, Batı tarafından kendisi için biçilen İslam karşıtı gayri milli elbiseyi beğenmedi ve halkın yüzde yetmişi itibariye İslam’ı ve milli hedefleri tercih etmeye başladı. İşte Batıyı adeta kudurtan ve en son planını devreye sokmaya sebep olan, Türkiye’nin bu değişim ve dönüşümüdür.

Bu kez Batı, şimdiye kadar uygulamadığı bir planı devreye sokmaya başladı. Daha önce kurduğu Feto’yu canlandırarak, halkı yüzde 80 oranında dindar olan Türkiye’yi içten ele geçirmek için halkın dini duygularını okşayan ve onları adeta can evinden vuracak olan sinsi planını devreye soktu. Daha önce sadece vaazlarıyla halkı irşat eden ve siyasî çevrelerin dikkatini pek çekmeyen Feto, Özal’lı yıllarda büyük hamleler yaparak Türkiye’de ve dünyada okullaşmaya başladı. Kuşkusuz Batı için istihbarat toplamanın ve provokatör ajanlık yapmanın en kolay yolu eğitimdi. Batının başını çeken ABD, diplomatik ilişki kuramadığı ülkelerden bile, Feto’nun öğretmenleri sayesinde istihbarat toplayabiliyor.

Feto’nun çok gizli ve dehşet verici faaliyetleri Türkiye’de geç fark edildiği açık.  Ama örgüt, 15 Temmuz darbe girişimi itibariyle deşifre edilerek ülke içindeki faaliyetleri tümüyle yasaklandı. Ve Türkiye başarılı bir karşı hamle ile darbeyi engelleyerek Feto’nun belini kırdı. Kuşkusuz örgütün belinin kırılmasından memnun olmayan, hatta sonuçtan şoke olan Batı ülkeleri ve onların destekçisi olan ülkelerdir. Bakın ABD’ye… Feto’nun elebaşı ve onun yakın müritleri oradadır ve ABD hükümeti tarafından korunmaktadırlar. Bakın Almanya’ya… İpini koparanlar oraya yerleştiler ve Alman hükümeti tarafından korunmaktadırlar.

Esasen Batı’nın, Türkiye düşmanı ne kadar terör örgütü varsa hepsini desteklediğini biliyorduk. Fakat Batı’nın, 15 Temmuz sonrasında, Feto örgütüyle olan ilişkisi bu metinleri şerh etmiş oldu. Çünkü Feto Batı’nın son şansıydı. Kaybettiği takdirde Batı’nın Türkiye üzerindeki kötü emellerine bir daha asla kavuşamayacağı biliniyordu. Bu yüzden Şu anda ana merkezleri itibariyle ABD’de olan Feto, dünyanın birçok ülkesinde ilişkilerini sürdürebiliyor. Ve topladığı istihbaratlarla Türkiye’nin aleyhinde kararlar aldırabiliyor.

Bakınız… Türkiye Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurma hazırlığında olan PYD’ye terör örgütü dediği halde bu konuda yalnız kalıyor. Üstelik ABD onları modern silahlarla silahlandırıyor. Üstelik ısrarla Türkiye’yi İŞİD’le ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Batılı ülkeler PKK ve DHKPC’yi terör örgütü kabul ettikleri halde onların lider kadrolarını en iyi şekilde ağırlıyor ve güvenliklerini sağlıyor. ABD ve Batılı ülkeler, Türkiye’de darbe girişiminde bulunan Feto’yu görmezden gelerek, sanki darbeci olan Türk hükümetiymiş gibi, hükümetin insan haklarını askıya aldığından şikâyet ediyorlar.

Artık Türkiye’nin Bölgede oyuncu olmak istediğini gördükçe çileden çıkan ABD, konsoloslukta sakladığı ajanın deşifre olmasıyla küplere bindi ve vize işlemlerini bile askıya aldı. Bu durum, Türk-Amerikan tarihinde görülmüş bir durum değildir. Bütün bunlar, Batı’nın Türkiye hakkında beslediği düşmanlık hissinin birer şifresidir. Türkiye, ABD ve Batılı ülkelerin politik manavlarıyla kuşatma altına alınmak isteniyor ve tüm dünyada yalnızlaştırılıyor. Muhalefet de, bütün gücüyle ve türevleriyle, Türkiye’yi değil ecnebileri destekliyor. Şifreler yavaş yavaş çözülüyor. Türkiye, arzu edilen istikamete gitmeyince, Batı ve onun yerli işbirlikçileri çıldırmak üzeredirler. Esasen ABD ve Batılı ülkeler, AK Parti hükümetlerinin işbaşına geldiğinden beri Türkiye’nin altını oymaya çalışıyor ve onu politik manevralarla kuşatmaya çalışıyorlar. Fakat halkın oluşturduğu güçlü seddi aşamıyor ve aşamayacaklardır inşallah.