Türkiye'nin kaderi iki zatın dudağı arasındamı?

Türkiye'nin kaderi iki zatın dudağı arasındamı?

AK Parti hükümetinin geç de olsa hazırladığı Anayasa paketi iki aydan beridir gündemin bir numaralı maddesidir. TBMM'de yaşananlar halkın gözü önünde cereyan ediyor. Demokrat olduğunu iddia eden muhalefetin, pakete destek vermemek için uydurduğu mazeret çocukları güldürecek türden. Nasıl mı?

Bakınız; birinci tur oylama tamamlandı. Bu turda tüm maddeler 330 oyun üzerine çıkarak halk oylamasına götürülme şartını haiz olmuş durumda. 02 Mayıs Pazar günü de ikinci tur oylama başladı. Ana muhalefetin tüm beklentilerine rağmen Ak Parti fire vermeyecek ve maddeler 330'un üzerinde bir oyla kabul edilecektir. Normal prosedüre göre tasarı cumhurbaşkanına götürülecek; onun imzasından çıktıktan sonra da halk oylamasına gidilecektir.

Ana muhalefet ise, Sabih Kanadoğlu'nun 367 taktiğini kullanarak tasarıyı Anayasa mahkemesine götüreceğini söyleyip duruyor.  Peki, ana muhalefetin kanunlaşmamış bir tasarıyı Anayasa mahkemesine götürme yetkisi var mı? Kanadoğlu gibi Yargıtay müçtehitlerinin görüşüne göre pekâlâ götürebilir. Onlara göre bir tasarı cumhurbaşkanının imzasından çıktığı andan itibaren kanunlaşmış sayılır. Dolayısıyla Anayasa mahkemesine de götürülebilir.

Oysa vicdanını zincirlememiş hukukçulara göre durum hiç de öyle değildir. Her şeyden önce Anayasayı değiştiren kanunlar nitelikli bir çoğunlukla kabul edilmediği takdirde halk oylamasına götürüleceği için cumhurbaşkanının imzasından çıktığı zaman kanunlaşmış sayılmıyor. Bu yüzden, tasarı ancak halk oylamasından çıktıktan sonra kanunlaşacağı için ana muhalefetin tasarıyı Anayasa mahkemesine götürme şansı hukuken bulunmamaktadır.

Fakat anlaşılan o ki, ana muhalefet sözde müçtehitlerin içtihatlarına dayanarak bu tasarıyı Anayasa mahkemesine götürecek. Aslında Anayasa mahkemesi anayasa maddelerini içerik bakımından inceleyemez. Ama müçtehitler buna da kılıf bulmuşlar. Buna göre, yüksek mahkeme tasarıyı biçimsel olarak "Cumhuriyet" ilkesine aykırı bulup iptal edebilir. Türkiye'nin kaderi de böylece, on bir üyeli yüksek mahkemenin yedi üyesinin iki dudağı arasında olmaya devam edecek. Öyle mi?

Bana göre artık yüksek mahkemeler belli zümrelere imtiyaz sağlamaya vicdanen devam edemezler. Zira Danıştay saldırısının ne maksatla ve kimler tarafından yapıldığı ve ne için kullanıldığı herkes tarafından ayan-beyan bilinmektedir. Yüksek mahkemenin üyeleri de bunu fark etmiş olmalıdırlar.

Doğruyu söylemek gerekirse, anasıyla yavrusuyla tüm muhalefet büyük bir tedirginlik yaşıyor. Onlar, hükümet için ön gördükleri ciddi bir çöküşten sora seçim arzu ediyorlar. Ama bu beklentileri bir türlü olmadı. Anayasa mahkemesi, yetkisi olmadığı halde tasarıyı iptal ederse hükümetin seçim kararı alacağını, kendilerinin de böyle bir seçim için hazır olmadıklarını çok iyi biliyorlar. Eğer iptal etmezse, halk oylaması sonucu hükümetten yana yüksek olursa muhalefet külli kaybeder, demektir. TBMM'de yaşanan tüm tacizler, bağrışmalar ve çağrışmalar hep bunun içindir.