Türkiye'nin dostlığunu kaybetmek...
Başbakan, İsrail devleti Türkiye'nin dostluğunu kaybetmekten korkmalıdır, dedi. Bir dostum : "Hocam ne demek bu? Biz İsrail'in dostu olsak ne yazar olmazsak ne yazar?" diye soruyor. Aslında Başbakan'ın bu sözü Türkiye Cumhuriyetinin yakın tarihine işaret ediyor. Şöyle ki:
Kur'an-ı Kerim'de (İsra, 17/ 4-7) İsrail oğullarının başına iki önemli felaketin geleceğinden bahsedilmektedir. Birinci büyük felaket, Yahudilerin yaptıkları bozgunculuk sonucu MÖ. 598'de Babil kralı Buhtunnasır Kudüs'ü işgal etmiş ve Yahudileri kılıçtan geçirmiştir. İkinci büyük felaket ise İsrail devletinin kurulmasından sonra yapacakları haksızlıkların sonucunda başlarına gelecek olan büyük ve son felaket olacaktır.
1948'de Siyonistler, ikinci dünya savaşından çıkan mütegallib devletlerin desteğiyle üç milyon Filistinliyi yurtlarından sürerek İsrail devletini kurdular. Yaklaşık 60 yıldır İslam dünyasını ateşe verdiler Ta işin başından büyük bir felakete namzet olduklarını ilan etmiş oldular.
Dünyanın dört bucağından toplanan Yahudiler tarafından İsrail devleti, İslam topraklarının kalbinde kurulurken bu devletin bütün dünyada fitne ve fesat olacak bir çıbanbaşı niteliğini taşıdığını herkesten çok Türkiye devleti çok iyi biliyordu. Fakat buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti İsrail'in kuruluşuna sessiz kalmıştı. Türk devletinin benimsediği bu çarpık anlayış zaman zaman terk edilmek istenmişse de uzun yıllar devam etti. Kuşkusuz bu durum Türk-Arap kardeşliğine de zarar veriyordu.
Nitekim İsrail 1967'de Kudüs'ü işgal ettiğinde Türkiye yine fazla ses çıkaramamıştır. Daha sonra İsrail 1983'te Kudüs'ü başkent ilan ettiğinde de Türkiye yine ciddi bir tepki göstermemiştir. Oysa Türkiye'nin asıl misyonu bu değildir. Türkiye İsrail ve İsrail'in dostları yanında değil din kardeşleri olan Arapların yanında yer almalıydı. Çünkü Araplar bizim kardeşlerimiz ve dostlarımızdır. Dostun düşmanı, bizim de düşmanımız sayılmalıydı. Ama öyle olmadı. Biz uzun yıllar dostlarımıza düşmanlık yapanların yanında yer aldık maalesef...
Ama birkaç yıldır başbakan, durumu tersine çevirmeden, birisi bizim kardeşimiz, diğeri de bizim resmi dostumuz olan iki tarafı barıştırmak için büyük çabalar sarf etmektedir. Bu çabaların kıymetini bilmeyen ve en ufak bir kıpırdanışı bile kendi güvenliğinin aleyhinde kabul eden İsrail 2009'da Gazze'ye yaptığı saldırılarla Türkiye ile olan resmi olan dostluğuna zarar vermiştir.
Türkiye'nin Başbakanı yaklaşık iki yıldır sürekli bir şekilde İsrail'i uyarmaktadır. Çünkü artık Türkiye 1970'lerin, 80'lerin Türkiye'si değildir. Artık Arap ve İslam âleminde sözü dinlenen, dostluğu aranan fakat düşmanlığından da korkulan bir devlettir. Bu yüzden eğer İsrail Türkiye'nin dostluğunu kaybederse bütün İslam dünyasını da karşısına almış sayılır. Hatta sadece İslam dünyasını değil, Türkiye'ye ciddi dost olan birçok ülkenin dostluğunu da kaybedecektir. Bu itibarla Türkiye'den ve gönüllü yardım elçilerinden özür dilemek İsrail için son şans olabilir.
Her hal-u kadre sonuç İrsal devleti için çok kötü olacaktır. Bugüne kadar Hıristiyan Batı ittifakı sayesinde 250 milyonluk Arap âlemine meydan okuyan ve BM kararlarına hiç uymayan İsrail, gün gelecek yine Batı ittifakının kararlarıyla köşeye sıkışacak, hatta hadis-i şeriflerde anlatılan akıbete duçar olmaya mahkûm olacaktır. Hadiste anlatıldığına göre "Müslümanlarla Yahudiler arasında kanlı bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz.
Müslümanlar Yahudileri kırıp mahvedeceklerdir. Hatta bir Yahudi taş arkasında saklansa da yine güvende olmayacak ve taş dile gelip: "Ey Allah'ın Kulu! Arkamda bir Yahudi vardır; gel de onu öldür" diyecektir."
İsrail devletinin yetkilileri bu hadisten haberdardırlar. Bu yüzden yöneticiler adeta paranoyak olmuşlar ve her kıpırdanışı kendi güvenliklerinin aleyhinde düşünüyorlar. Eğer Türkiye tam olarak İsrail'in karşısında yer alırsa, dünyada büyük değişimler olacaktır. O zaman İsrail Türkiye'nin dostluğunu kaybetmenin ne anlama geldiğini öğrenecek ama iş işten geçmiş olacak.
Hoşça kalın.