Türkiye'de Hükümet Olmak ve Mühalif Olmak
Türkiye’de hükümet etmek mi zor, yoksa muhalif olmak mı? Böyle bir soruyu kime sorarsanız sorun ilk etapta ve işin arka planını düşünmeden hemen “Elbette ki, hükümet etmek zordur; muhalif olmak daha kolaydır. Çünkü muhalefet, sorumsuzca konuşmaktır. Bundan daha kolay ne olabilir?” şeklinde cevap verenler çok olur. Fakat işin künhüne vakıf olanlar, milletine karşı sorumluluk bilincinde olanlar, şahsi menfaatini milletin menfaatine feda edebilenler, nihayet muhalif olmayı iktidar olma yolunda bir vasıta olarak kullanan namuslu muhaliflerin işi daha zordur.
Kimse buradan yola çıkarak, hükümet olmanın kolay bir iş olduğu zehabına kapılmasın. Elbette ki, hükümet olmak kolay bir iş değildir. Hem halkı ikna edeceksiniz, hem de gerekirse halkın hoşlanmayacağı kanunları ve yönetmelikleri çıkaracaksınız. Hükümet bazen öyle işler yapmak zorunda kalır ki, bakanların ve vekillerin halkın içine çıkma cesaretleri bile kalmayabilir. Düşünün, ülkenizde terör örgütleri vardır ve güvenlik kuvvetleriniz her gün bu örgütlerle amansız bir mücadele veriyorlar. Güvenlik kuvvetleriniz binlerce teröristi etkisiz hale getirse çok fazla bir getirisi olmuyor. Ama bir tek şehidiniz olduğu zaman tüm memleket acıya gark oluyor. Aynı şekilde, yüzlerce kanlı terör olayını önceden tespit edip önlersiniz, bunun halk üzerindeki olumlu etkisi hemen hemen hiç olmaz. Fakat bir tek bomba patlasa ve üç-beş insanımız şehit olduğu zaman tüm ülke yas tutmaya başlıyor. Bunlar da hükümet etmeyi zorlaştırıyor. Şehit düşen bir polisin veya Mehmetçiğin ailesine şehadet haberini veren bir binbaşının veya emniyet amirinin halet-i ruhiyesini düşünebiliyor musunuz? Şehit ailesine taziyeye giden bir içişleri veya dış işleri bakanının yerine kendinizi koyun, bakalım neler hissedersiniz?
Ne yazık ki, 65 yıldır iktidar olmayı ancak darbeler sayesinde hayal edebilen Türkiye’deki siyasî muhalefet, ilkesel olarak sorumsuz davranmayı prensip edindiği için, ülkenin ciğerini yakan bütün acı olaylar muhalifler için birer can simidi haline geliyor. Başka bir deyimle, bir kentimizde meydana gelen terör olayından sonra, “Terörün önlenmesi konusunda hükümete her türlü desteği vermeye hazırız” diyen muhalefet lideri, hükümetten henüz olumlu ya da olumsuz cevap almadan, “Bu hükmet bu ülkeyi idare edemiyor. Derhal istifa etmelidirler” demeye başlıyor. Böylece hükümete vereceği destek sözüne taban tabana zıt bir beyanat veriyor ve kendi kendisiyle çelişiyor.
İşin garip tarafı, sivil muhalifler de siyasî muhaliflerin dediklerini aynen tekrar ediyorlar. Muhalifler fikir üreten bir geleneğe sahip olmadıkları için bütün marifetleri yıkıcı ve ifsat edici tarzda muhalefet etmek ve tenkit etmektir. Ana muhalefet partisi genel başkanı bir yerde bir konuşma yapıyor; ertesi gün üniversitelerde öğrenciler, gazetelerde yazarlar ve sokaklarda işçiler aynı sözleri söylemeye başlarlar. Ya da bunun tersi olabilir: Bir gazetede bir yazı kaleme alınır; ertesi gün hem ana muhalefet partisi lideri hem sokaktaki insanlar aynı şeyleri söylemeye başlarlar. Bu durum, aynı zamanda ülkemizde kitap okuyan insan sayısının azlığını da göstermektedir.
Durum böyle olunca muhalif olmak, yani sorumsuzca konuşmak, aynı zamanda halkın beklentilerine cevap verme endişesinden yoksun olmak elbette ki daha kolaydır. Muhalifler, “Nasılsa iktidar olma şansımız yoktur, o halde istediğimizi söyler, böylece halkı cephelere ayırarak bir dahaki dönemde muhalefetimizi garanti altına alırız” diyerek muhalefet yapıyorlar. Maalesef Türkiye muhalefet açısından çok şanssız bir ülkedir. İlk serbest seçimlerin yapıldığı 1950 yılından beri muhalefet seçimle tek başına iktidara gelememiştir. Bu muhalefet için bir yüzkarasıdır, ama ülkemiz için de çok acı sonuçlar vermiştir. Çünkü 1960 darbesini, 1971 muhtırasını, 1980 darbesini ve 1976 post-modern darbesini muhalefet hep desteklemiştir. Desteklemişler ki, belki bu şekilde bir iktidar yüzü görsünler. 2016’da FETÖ tarafından başlatılan darbe girişiminde iktidar ve muhalefet birkaç gün birlikte poz verdiler ama muhalefetin rahat olmadığı her halinden belliydi. Çünkü birlikte verdikleri poz açıkça sırıtıyordu. Yenikapı’da konuşan Muhalefet lideri, hep hükümeti tenkit etmiştir. Sanki birileri bu hükümete değil, bu hükümet muhalefete darbe yapmış havasında konuştu.Kısacası muhalefet daha ilk günden “Ya kardeşim, FETÖ’yü kim yetiştirdi kim? Siz değil miydiniz, ‘Ne istediler de vermedik’ diyenler?” şeklinde yakınmaya başladılar. Oysa tenkit ettikleri hükümete darbe yapılmak istenmiş, 250 vatandaşımız şehit olmuş, 1500 kişi yaralanmış; muhalefet lideri ise sadece tenkit ediyor. Sanki FETÖ’n bir gün darbe yapacağını biliyormuş gibi konuşuyor muhalefet lideri…
Oysa içte ve dışta birçok sıkıntıyla yüz-yüze kalmış olan Türkiye’deki sağduyu sahibi siyasiler, hükümetle aralarındaki siyasî çekişmeyi bir tarafa bırakıp hükümetle aynı söylemleri dile getirmeliydiler. Tıpkı Sn. Bahçeli ve Sn. Doğu Perinçek’in sergiledikleri tutum gibi… Adamlar, “Ey Türk halkı, bu cumhurbaşkanına sahip çıkın. Çünkü Batılı ülkeler bizi bölmek istiyorlar. Bunun için en büyük engel olarak da Ak Parti hükümetini ve Sayın Cumhurbaşkanını görüyorlar. Aklımızı başımıza toplayalım ve Cumhurbaşkanımıza sahip çıkalım” şeklinde mesajlar veriyorlar. Hükümeti tenkit edecek bir şeyler bulamazlar mı? Elbette ki, isterlerse tenkit edecek çok kusur bulurlar. Ama asıl sorumlu muhalefetin sınırı işte burada başlar ve bu yüzden sorumlu muhalefet zordur. Onları tebrik ediyorum.