TÜRKİYE-RUSYA KRİZİ BİZE NELER ÖĞRETTİ?
Yaklaşık altı aydır yazılarıma ara vermiştim. Çalışmalarım vardı. Henüz bitiremedim; ama okuyucularımla tekrar bir araya gelmek için bugün Bismillah diyerek yazmaya karar verdim.
24 Kasım 20015ten beri, uçağın düşürülmesinden dolayı Türkiye-Rusya ilişkileri bir kriz dönemine girmiş bulunuyor. Ben Türkiyenin yaptığı bu hamlenin diplomatik ve ekonomik açılardan doğru veya yanlış olduğu üzerinde durmayacağım. Kuşkusuz Türkiyenin komşularıyla sorunlar yaşaması, Tüm yetilileri rahatsız ettiği gibi, bir vatandaş olarak beni de rahatsız eder. Türkiye kalkınmak için elinden gelen gayreti gösterirken bu şekilde ayağına çelmelerin takılması kalkınmasını geciktirir. Bu çok açıktır. Ama dikkat ettiniz mi? Rusya bizden yaptığı sebze-meyve ithalatını ve ülkemize gönderdiği turistlerin gelirlerini durdurdu. Fakat bize sattığı doğalgazın bedeli olan yıllık 24 milyar dolarlık gelirinden vazgeçmedi. O gelire olası bir zarar gelmemesi için, Putin hiç konuşmuyor.
Ekonomik açıdan durum, Türkiye için tersine de dönebilir. Şöyle ki: Türkiye doğalgaz konusunda alternatif kaynaklara yöneleceği gibi, farklı devletlerden de temin edebilme yoluna da gidebilir. Ayrıca Rusyaya satamadığı sebze ve meyveleri için yeni pazarlar da bulabilir. Yani bakanların [B-C ve D] dedikleri planlar devreye sokulabilir. Bu durum, dışa bağımlılıktan da bizi kurtarabilir. Fakat benim bu kriz dolayısıyla asıl üzerinde durmak istediğim konu şudur:
Türkiyenin kriz anlarını bekleyen fırsatçıların durumu bence çok daha ilginç
Bir ülke, zor zamanlarında kime güveneceğini bilmesi kadar, kime güvenmemesi gerektiğini öğrenmesi de çok önemli bir konu
Galiba Türkiye Rusya ile yaşadığı uçak kriziyle, zor zamanlarında kime güvenmemesi gerektiğini anlamış oldu.
Bu güvenilmezlerin başında İran geliyor. Türkiye son 14 yılda, egemen ve baskın devletler karşısında, İranı savunduğu kadar hiçbir devleti savunmadı. Türkiye, İranın nükleer enerji santralleri için tüm Batı ülkeleriyle kötü oldu. Hatta Batı başkentlerinde Türkiye şeriata kayıyor söylemlerinin ana sebebi, İranı her fırsatta desteklemesiydi. Hatta İsrail ile yaşanan Van munit olayının ana sebebi de İranlıların İsrail düşmanlığıydı.
Ama Suriye savaşının başlamasıyla birlikte, İranın gerçek rengi yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. İslam dünyasındaki gençlerin İslamcı diye bildikleri İranın, Suriye savaşının başlamasıyla birlikte, Râşid İslam çizgisinden ayrılarak mezhebî taasuba yönelmesi ve Suriye yönetiminde yer alan eski tüfek Mülhitlerin yanında yer almaya başlaması beni şaşırtmamıştı. Çünkü İranın Râşid İslam çizgisinin takiyyeden ibaret olduğunu biliyordum.
Şimdi ise, tam da Rusya ile kriz yaşadığımız bir dönemde, bizim yanımızda yer alamsı gerek komşumuz İslamcı İran, hızla Rusyanın yanında yer alarak bize pahalı olarak verdiği doğalgazı kesmeye başladı. Bununla da kalmayarak Türkiyenin mücadele ettiği terör örgütlerine açıkça destek vermeye başladı. Hatta Irakta asker bulunduruyor diye Türkiyeyi tehdit etmeye başladı. Demek İrana güvenmememiz gerekiyormuş. Rusya ile yaşanan uçak krizi bunu ortaya çıkardı.
Bir diğer güvenilmez kurum HDPtir. Türkiyede siyasî partilerin birbirileriyle rekabet etmeleri son derece doğal bir şeydir. Seçim atmosferinde veya normal zamanlarda partiler birbirilerine ağır ithamlarda da bulunabilirler. HDP gibi bir Türkiye partisi olduğunu ilan eden bir partinin başındaki şahısın, Türkiye ile kriz yaşayan Rusyanın başkentine giderek Türkiyeyi suçlaması ve Rusyayı övmesi, bu partinin gerçekten Türkiye ile hiçbir alakasının olmadığını ortaya koydu. Merd-i Kıptî gibi şecaatini arz ederken
Biz HDPnin Türkiye sevdalısı bir parti olmadığını biliyorduk; ancak onlar hümanist, şirin ateist, cici solcu görünmek ve Türk solundan oy kapabilmek için, Hayır, biz Türkiye partisiyiz diyerek her fırsatta dine hakaret eden bir sürü inançsız ve garip şahsiyetleri bünyelerine aldılar. İşte Rusya ile yaşanan kriz, bunların da güvenilmez olduklarını gösterdi. Artık bu mızrak çuvala sığmaz
Ve daha pek çok kişi ve kurumlar
Aydınlar ve yarım aydınlar
Bunların tümü Türkiyenin Rusya ile yaşadığı uçak krizini fırsat bilerek hükümete vurmaya başladılar. Demek ki, bazılarına güvenmememiz gerektiğini bilmek için böyle krizler yaşamamız gerekiyormuş. En önemlisi de, hangi dostumuza güvenmemiz gerektiğini bilmekten çok, hangi dostumuza güvenmememiz gerektiğini öğrenmemiz lazımmış.