Toplumsal Yaramız Hayâsızlıktır

Toplumsal Yaramız Hayâsızlıktır

Toplum olarak şuan ki en büyük sorunlarımızdan birisi 'hayâsızlık'. Hayâ, hicap bir kişiden gidince onda güzellik ve değer adına bir şey kalmaz. Unutmamalıyız ki insanı değerli kılan ise ahlaktır. Ahlak bir toplumdan alınınca, o toplumda derin yaralar başlar. Kadından ar, namus, hayâ, hicap alınınca artık her türlü belaya hazır olmak gerekir. Nitekim yaşadığımız toplum an itibarı ile bunu özetler durumdadır. Hayâ duygusu en başta bizi yaratan Rabbimize karşı hissedilmelidir. Evvela O'ndan gerektiği gibi korkmak ve hicap duymak gerekir. Ama bu korku da sevgiden gelmelidir ki pekişsin. Öylesine sevmeli ki, bir o kadar da ona karşı itaatsizlikten hayâ etmeliyiz. Verdiği bunca değere ve nimete rağmen O'na karşı yapılan en küçük bir hayâsızlık dahi utanma ve pişmanlık duygumuzu zirveye ulaştırmalıdır. Rabbimizin razı olmadığı her türlü eylem ve söylemden kaçınmalıyız. Allah bizleri yeryüzünün halifesi olarak yaratmış ancak bizler kendimizi insanı insan yapan değerlerden koparak değersizleştiriyoruz…

Kendini bilen insan Allah’ın sevmemesinden kendini sakınmalı hayâ, hicap etmeli. O'ndan hakkıyla hayâ eden en başta kendisine sonra topluma karşı ahlak ve erdemli bir insana doğru yol alır. Ancak en başta O'na karşı hayâsını yitiren bütün her şeye karşı yitirmiş olur. Ve şuanda da toplumda en büyük yaralarımızdan biri de hayâsızlıktır ve bunu bariz görmekteyiz. 'Utanmıyorsan, dilediğini yap' hadisini şimdi tam anlamıyla yaşıyoruz... Toplum noktasında tüm olumsuz vakalar bir kere en başta Allah'a karşı hissedilmeyen hayâdan kaynaklanıyor. Allah'tan korkmayınca hayâ duymayınca da kula her türlü haksızlığı, zulmü ve ezayı reva görüyor.

İşin iki kısmı var. Birincisi: Şiddet ve nefret içerikli topluma yansıyan ve Allah'tan hayâ etmeyen zorba vakalardır. Kaçırmalar, gasp, soygun, hırsızlık ve masum çocuklara bulanan kirli eller, adaletsizlikler, haksızlıklar, zulümler ve bu konuda aklınıza gelecek her şey. İkinci kısmı ise 'modernlik, çağa ayak uydurma, anormal yaşam' tarzında gösterilen hayâsızlık durumları. Ne yazık ki bu tür hayâsızlık toplum içinde kendisini o kadar kabullendiriyor ki, muhafazakâr çevrelerde dahi yerini çok rahat bulabiliyor. Ve özellikle bunu bir de kadınlar, genç kızlar üzerinden yaptıkça amaçlar daha çok yerine ulaşıyor. Bu hayâsızlık kalplere evlere öylesine siniyor ki artık 'mahrem' denilen hiçbir şey kalmamıştır. Özel denen gizli denilen tüm hususlar aşikâr milletin gözüne teknolojiyle öylesine sunuluyor ki bir de bunun gösteriş kısmı ayrı bir toplumsal facia içeren durumdur.

Ne yazık ki artık dile getirmekten belki yorulduğumuz 'tesettür' konusu da bundan en çok yara alan bir husus. Gittikçe zıvanadan çıkan, başı sadece örtmekten ibaret sayan kadınlar hayâsızlık perdesini en başta buradan yırtmış oluyorlar. Fikirlerindeki değişiklik kıyafetlere yansıyınca, kıyafetler batıl batının tasarımı olan moda esiri olunca yavaş yavaş kimliklerinden de oluyorlar. Tesettür; varoluş mücadelesi, şahsiyeti öne çıkarmaktan çok artık görselliği, modayı, beğenilmeyi hedefe oturtuyor. Müslüman oldu süslüman… Gittikçe değerlerinden taviz veren kadınlar gelecek nesli oluşturan anneler ya da anne adayı da olunca, kısır döngü oluşmaktadır. Tesettür noktasındaki hayâsızlık ileri aşamaya taşınıp sadece şekilcilikten ve beğenilmekten ibaret kalıyor. Evvela fikir ve kıyafet noktasındaki hayâsızlık baş gösterince bu anormal durum, normal bir hal alıp artık her yerde görülüyor. Bir takım saçma, sapan ve uçuk akımların içinde ne yazık ki gittikçe alçalabilen bir kimlik, benlik ve onur kaybı yaşanıyor.

Acilen toplumun hayâ damarlarına İslami kan pompalamaya ihtiyaç var. Öncellikle Allah'tan hayâ etmeye yönelik bir şuur insana şey kazandırırken, Allah ile arasına mesafe koyan, hayâ perdesi yırtılan insan Allah’a olan uzaklığının da topluma getirisi çok ağır oluyor ve olmaya devam edecektir. Dolayısıyla bu hayâ perdesini tekrar dikmeye herkes olağanüstü çaba göstermelidir ki toplum düzelsin. En başta ebeveyn olarak anne-baba, daha sonra hoca, âlim, davetçi, nasihat eden kişiler olarak birçok kimse bu durum üzerine yoğunlaşıp çalışmalar başlatmalıdır. Eskiden hassasiyet sahibi olan, baba ve ağabeyler ve eşler eski kırmızıçizgilerine geri dönmelidir. Aksi halde Allah muhafaza toplum olarak çirkef olan bir sona doğru gidiyoruz. Sorunun bir parçasını da onlar oluşturmaktadır. Erkekler bu noktada asimile edilmiş ve adamlıklarını tam olarak yapamıyorlarsa orada bir sorun vardır. Gerçek şu ki, devlet eliyle şimdiki erkeklerde aile reislerinde yetki alınıp kadınlara verilmiş erkeğin eli kolu bağlanmış söz kadınların olmuş ve durum bu hale gelmiştir.  Bu kıyafetle, bu makyajla evden çıkamazsın diyen baba, eş ve abi otoritesi yerini; şimdilerde 'çok yakıştı, çok güzel olmuşlara' dönmüşse en büyük problem içtedir, bu da böyle bilinmelidir. Rabbim toplum olarak hepimize İslami şuur nasip etsin inşaAllah. Selamla kalın selamette kalın…