Tesettür üzerinden sürdürülen savaş
Tesettür ya da başörtüsü… İslam Medine'de kurumsallaşmaya başladığı günden beri Müslümanlarla inanmayanlar ya da inanmış gibi davrananlar arasında ciddi anlamda bir savaş hep var olagelmiştir. O halde İslam'da tesettürün sosyal önemini, ahlakî boyutlarını ve İslam toplumuna kazandırdığı yüksek karakter vasıflarını kavrayabilmek için tesettür ayetlerinin nüzulünden önce Medine'de meydana gelen bazı tarihî olaylara kısaca göz atmak gerekir; şöyle ki:
Müslümanları savaş meydanlarında yenemeyen İslam düşmanlarının Hz. Peygamber (s.a.v), ashabı hakkında yürüttükleri iftira kampanyalarının (İfk hadisesi gibi) asıl hedefinin İslam ailesi olduğunu göz ardı etmemek gerekir.
Bilindiği gibi Bedir zaferinden sonra (Hicrî 2. yıl) Medine'deki İslamî hareket her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Hendek savaşının yapıldığı günlere gelindiğinde (Hicrî, 5. yıl) on binleri bulan birleşik küfür orduları Medine savunmasını aşamayıp bir ay boyunca sürdürdükleri çetin kuşatmayı kaldırmış, ardından bozguna uğramışlardı. İşte İslamî hareketin gücü böyle bir seviyeye ulaşmış bulunuyordu.
Birleşik küfür ordularının Medine kuşatmasına son vererek çekilmeleri, artık kendileri tarafından başlatılan saldırı savaşlarının sona erdiğinin işaretin veriyordu. Nitekim savaştan sonra Resul-i Ekrem (s.a.v) arkadaşlarıyla durum değerlendirmesini yaparak şöyle buyurmuştur: "Kurayş bir daha size saldıramayacaktır. Artık hücum sırası size geçmiş bulunuyor."
Kuşkusuz Müslümanları savaş meydanlarında üstün kılan onların manevi ve ahlakî yönden üstünlükleriydi. İslam düşmanları Hz. Peygamber ve ashabının temiz yaşayışları ve yüksek karakterlerinin halkın kalbini artık fethettiğin anlamışlardı. Ama ahlaken bozulmuş insanlar rakiplerinin üstün meziyetleri karşısında kendilerine çeki-düzen vereceklerine rakiplerini iftiralarla karalamaya çalışırlar.
İşte bu amaçla Hz. Peygamber ve ashabı aleyhinde iftiralarda bulunmak için münafıklardan da yardım istediler. Sonuç itibariyle, Müslümanları savaş meydanlarında yenemeyeceklerini anlayan İslam düşmanları çatışmayı ahlak cephesine kaydırdılar. Deyim yerindeyse, Müslümanları toplumun en ahlaksız kesimi olarak gösterebilmek için iftira kampanyalarını başlattılar.
Bu amaçla, Rasulüllah'ın Hz. Zeynep'le evlenmesini "Muhammed "oğlum" dediği adamın karısıyla evlendi" şeklinde yaygara çıkardılar. Diğer taraftan, Kervanın gerisinde kalıp kaybolma tehlikesi geçiren Hz. Aişe'yi, kervanın gerisini takip etmekle görevli bir sahabi olan Safvan b. Muattıl bulmuş ve kafileye yetiştirmişti. Münafıklar bunu fırsat bilerek "Hz. Aişe ile Safvan b. Muattıl arasında bir ilişki bulunduğunu" ilan ettiler.
Ne kadar uydurma da olsa bu tür hikâyeler halk arasında çabucak yayılır ve bazı insanlar buna inanmak isterler. Başka bir deyimle, bu tür kampanyalar Müslümanlar arasında kısa süreli de olsa makes bulup yayılması, fuhşun toplumda yayılma tehlikesini de beraberinde getiriyordu. Zira Kur'an'a göre iftira kampanyalarının asıl amacı Müslümanlar arasında fuhşu yaymaktı.
Ancak İslam toplumu bu tip iftiralarla sarsılmadan, fuhşu ve ahlaksızlığı kesin olarak önleyecek olan tesettür ayetleri nazil olmuştu. Zira tesettür ayetleri sosyal bir düzenlemeyi ön görmüştür. Denilebilir ki, bazı nefisperest kimselerin, kadınların açık-saçık olmalarından istifade ederek fuhuş peşinde koşma eğilimine girmeleri tesettür ayetleriyle önlenmiştir. Bu düzenlemeler için önce Ahzab Suresiyle bir giriş yapılmış, bir yıl sonra Hz. Aişe'ye yapılan iftira üzerine nazil olan Nur Suresinin ilgili ayetleriyle bu emirler tamamlanmıştır.
Tesettür savaşı yüzyıllardır devam ediyor; kıyamete kadar da devam edecek. Allah tesettürle ilgili işi çoktan bitirdiği halde 30 yıldır Türkiye Cumhuriyeti aydınları adeta boş çene yorarak tesettürü tartışıyor. Kur'an açıktır; Hz. Peygamber'in (s.a.v) sünneti açıktır; 1400 yıllık İslam dünyasının geleneği ve ulemanın icmaı da açıktır. Birileri yeni bir yorum uydurarak tesettürsüzlüğün de İslam'a uygun olduğunu halka yutturmaya çalışıyor. Böylelerine Ahzab (33) Suresinin 36. ayetini okumalarını tavsiye ediyorum.