TAKVA ELBİSESİ

TAKVA ELBİSESİ

“Ey Âdemoğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleyeceğiniz elbise yarattık. Takva elbisesi işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki düşünüp, öğüt alırlar.” (Araf, 7/26)  

Bu ayet Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın ibretlik hikâyesini anlatır. Burada dikkatimizi çeken takva elbisesidir. Evet, örtünmek farzdır; namahrem bölgelerin örtünmesi, bol ve geniş giyinmek, dar giyinmemek kadına da erkeğe de farzdır. Peki, ayette ifade edilen takva elbisesinden ne anlamalıyız? Kısacası takva elbisesi, günahlardan ve kötü ahlaktan korunma zırhıdır. Şu var ki, bir kişi giyimine dikkat edebilir, hatta namazını kılar, orucunu tutar, hac farizasını da eda etmiş olabilir. Eğer bu kişinin ahlakı güzel değilse, başka bir deyimle, imanı ahlaka dönüşmemiş ise o kimse takva elbisesinden yoksundur. Bu itibarla denilebilir ki ayette geçen takva elbisesinden maksat güzel ahlaktır. Örtünmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek… Bunlar farzdır kuşkusuz.  Ancak yapılan bu amellerin Allah yanında makbul olabilmesi için bunları güzel ahlakla taçlandırmak gerekir. Bunlar farz da güzel ahlak farz değil mi?  

 Birisi çıkıp diye bilir ki, “Efendim ahlakımız güzel olduktan sonra örtünmenin ve namaz kılmanın önemi yok mu?” Bu soruya verilecek cevap bellidir. O da şudur: Örtünmek, namaz ve oruç Allah tarafından emredildiği gibi, güzel ahlak sahibi olmak da Allah tarafında

emredilmiştir. Allah İsrail oğullarına öğüt verirken şöyle buyurur: () “Bir zamanlar biz İsrailoğulları’ndan, ‘Yalnız Allah’a kulluk edeceksiniz; anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin’ diyerek söz almıştık.” Bu ayette Allah hem insanlara güzel söz söylememizi yani ahlaklı olmamızı, hem de namaz kılmamızı, zekât vermemizi, anne- babaya, yetimlere ve miskinlere yardım etmemizi emrediyor.

Yine Bakara suresinin ilk ayetlerinde "Kur'an, muttakiler (Allah’a karşı gelmekten sakınanlar) için yol göstericidir" buyuruyor ve muttakilerin vasıflarını peşi sıra şöyle zikrediyor: “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene de senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rablerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.”1

Demek ki doğru yolda olanlar hem gayba, Kitaplara ve ahirete iman edecekler hem de imanları ibadete ve ahlaka dönüşecek ve namaz kılıp zekâtlarını da verecekler. Eğer iman ibadete ve ahlaka dönüşmezse kişinin imanının bir değeri olmaz. Nitekim Hz. Peygamber (sav)  () "Ben güzel ahlakı tamamlamak için

1 Bakara, 2/ 2-5.

gönderildim" buyuruyor.2 Resulullah, namazı, orucu tamamlamak için değil, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildiğini söylüyor. Eğer gerçek bir mümin olmak istiyorsak imanımızı güzel ahlakla taçlandırmalıyız.

İslam âlimleri iman ve amel ile ilgili olarak şöyle bir sıralama yapmışlar: iman, güzel ahlak, güzel amel ve ilim… Yani kişi iman ettikten sonra ahlakı güzel olacak. Çünkü kötü ahlaklı bir mümin imanını koruyamaz. Ne yazık ki sonradan gelen nesillerin imanı ahlaka dönüşmediği için bu sıralamanın yerini değiştirdiler; Bilimsel çalışmaları ve dünyanın imarını birinci sıraya, ahiret için çalışmayı ve güzel ahlakı da en sona yerleştirdiler. Bu yüzden günümüzde namaz kılan yalancıları, oruç tutup da kul hakkı yiyenleri ve hacca gidip de akrabalık hakkı gözetmeyenleri çok görebiliyoruz.

Oysa biz biliyoruz ki Allah, () “Namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayasızlıktan ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak da her şeyden daha önemlidir” buyuruyor.3 Eğer kıldığımız namazlar bizi daha iyi bir insan, iyi bir Müslüman yapmıyorsa, namazın anlamını idrak edemiyorsak o zaman kıldığımız namazlar günlük ritüeller haline gelmiş demektir. Madem günde beş defa Allah'ın huzuruna çıkıyoruz, yaptığımız her şey için Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğimizi unutmamamız lazım.  

2 Buharî, el-Edebü’l-Müfred, hadis nu: 273.

3 Ankebût, 29/45.

Namaz kılıp hemen ardından dedikodu peşinde koşarsak, zulmetmeye devam edersek kıldığımız namazın ne anlamı kalır? Tıpkı şairin dediği gibi, "Kendisine zulmedenleri şikâyet için Rabbinin huzuruna gitti, zalimleri camide ön safta namaz kılarken buldu." Üniversite hocamın bununla ilgili çok güzel bir sözü vardı; şöyle derdi: "Sünnettir diye sakal bırakıp zulmeden kişiye, Allah’ın emridir diye çarşaf giyip fitne fesat çıkaran kişiye 'dindar' demek dine zulümdür."

Kısacası bir Müslüman, Allah’a yaptığı ibadetler yanında ahlakıyla ve güzel davranışıyla da örnek bir kişi olmalı. Peygamberimizden önceki döneme "Cahiliye dönemi" denmesinin sebebi okuma yazma bilmedikleri için değil ahlaktan yoksun oldukları içindir. Cahiliye dönemine yetişen Hz. Peygamber’in (sav) ashabı güzel ahlaklarıyla gökteki yıldızlar gibi yüceldiler; hem kendileri kurtuldu hem cahiliye dönemindeki insanlara güzel örnek oldular. Oysa bütün sahabeler hafız veya âlim değildi. Onlar Hz. Peygamber’in ahlakını örnek aldılar.  

Nebevî ahlakla ahlaklanmak ümidiyle…