Taksim, Tahrir ve Adaviye meydanları
Mısır'ın Tahrir meydanında Mursi'yi protesto edenlerin kimden güç aldıkları artık sır değildir. ABD dâhil tüm Batı'lı ülkeler Mursi'yi deviren ordu başkanı el-Sisi ve birkaç ulema bozuntusunun yaptıkları darbeye "Darbe" dememekle bu işin arkasında olduklarını göstermiş oldular. Sayın Başbakan, "Gezi olaylarının arkasında dış güçler vardır. Gençleri hem destekliyorlar hem de tahrik ediyorlar" dediğinde doğrusu ben de inanmamıştım. "Her şey için, dış kaynaklıdır, deme alışkanlığından vazgeçmeliyiz" diye yazmıştım. Yanılmışım, hem de çok yanılmışım.
Mısır'da cereyan eden darbe olayıyla anladım ki Batı, İslam ülkelerinde demokrasinin yerleşmesini asla istemiyor. Çünkü demokrasi kurallarıyla yerleşirse, Müslüman halk daha rahat bir şekilde dinini, diyanetini öğreniyor. Bu da Batı'lıların hoşuna gitmiyor. Çünkü onlar Müslüman halkın uyanıp, tıpkı Türkiye'de olduğu gibi Batı'cı politikacılardan ve Batı'dan hesap sormaya başlamalarından endişe ediyorlar. Bu da Batı'nın işine gelmiyor.
Yıllarca Batı'nın Türkiye ve İslam ülkeleri aleyhindeki politikalarını destekleyen Türk politikacılar nerede? Kur'an Kurslarının kendiliğinden kapanması için 8 yıllık kesintisiz eğitimi halka dayatanlar nerede? İmam-hatip neslinin diyanet dışında hiçbir yerde görev almaması için katsayı engelini çıkaran YÖK başkanları nerede? Okul birincisi olduğu için, konuşmak üzere sahneye başörtüsüyle çıkan ve ağzını açar açmaz konuşmaması için o öğrencisinin ağzını kapatan hocaları nerede?
Türk halkı onların hesabını gördü. Kalan Batı'cı politikacıların da suyu ısınıyor. İşte İçteki ve dıştaki politikacılar bunu gördükleri için, Tahrir meydanını örnek alarak Türkiye'de Gezi olaylarına sahip çıktılar. Bir sözde sanatçının Tiwitir'da Başbakan'a eslenerek, "Yahu meselenin birkaç tane ağaçtan ibaret olmadığını hala anlamadın mı?" demesi bunun en açık örneğidir. Evet, mesele birkaç ağaçtan ibaret olmadığını öğrendik. Anladık ki, eğer bir hareket dindarlar tarafından yönetiliyorsa, o hareket yüzde yüz demokratik bile olsa, dünyanın hiç bir yerinde o harekete fırsat verilmiyor. Sudan, Yemen, Somali ve Mısırda yaşananlar, seküler (laikçi) Batı'yı bu yüzden memnun etmemiştir. Çünkü onlara göre demokrasinin demokrasi olabilmesi için halkı yöneten azınlığın seküler olması lazımdır. Eğer halk dindar ise ve dindar yöneticiler seçmiş ise, demokratik hareketin başındaki liderler Batı'yı asla memnun edemezler.
Mısır cumhurbaşkanı için söylenenler bu durumu en açık biçimde ifade ediyor. Batı Mursi için ne diyor? Şunu söylüyorlar: "Mursi gelir gelmez, Mısır'ın ekonomisini düzelteceğine bir şeriat anayasasını hazırladı ve yargıçları değiştirmeye çalıştı. Bu tutum, Mısır'ın gençliğini karşısına almasına yetti. Çünkü Mısır halkı şeriat yasalarıyla idare edilmek istemiyor." Sırada Türkiye vardır. Batılılar Başbakan Erdoğan için, "Ekonomiyi düzelteceğine şeriat yasalarına yöneliyor" diyemediler. Fakat daha insafsızca bir yafta buldular: Seçilmiş bir diktatör
Çünkü bu imtiyazlı azınlık Türkiye'de hep kaymak yediler. Fakat imtiyazlı konumlarını kaybedip sıradan vatandaş oldular. Ama onlar sıradan vatandaşlar gibi muamele görmekten hoşlanmıyorlar.
Bunların bilmediği bir şey vardır: Türk halkı, ordusuyla, eğitim camiasıyla ve üniversite gençliğiyle artık uyanmıştır ve Batı'dan hesap soracaktır. Türkiye'yi Mısırla ve Taksimi de Tahrir'le kıyaslamak yanlıştır. Tahrirden bir darbe çıkarttıkları gibi siz de Taksim'den bir darbe çıkartmayı düşünenler yanılıyorlar. Meydanlarda toplanmak halkın verdiği iktidarı gasp etmek için yeterliyse işte size milyonları buluşturan Adeviye Meydanı
Bunların Batı'daki akıl hocaları da gerçekten ahmak
Çünkü Türk halkı çakalların hile ve tuzaklarını keşfetmiştir. Halk yumuşak başlı olabilir ama çakallara yem olacak kadar saf değildir. Konuyla ilgili olarak aklıma bir hikâye geldi:
Bir varmış, bir yokmuş
Eski zamanlarda Aslan ile Çakal arkadaş olmuşlar. Çakal, Aslanın yakaladığı avlardan istifade etmek için yanından hiç ayrılmazmış. Arkadaşlıkları uzun zaman devam etmiş. Bir ara, bulundukları çevrede ot yiyen hayvanlar azalmışlar; bu kez avlanmak oldukça zorlaşmış. Aslan ve arkadaşı günlerce aç kalmışlar. Bir gün av ararken uzaktaki bir çayırda otlayan bir antiloba rastlamışlar. Çakal, "Aslan ağabey bunu halledebilir misin?" demiş. Aslan, "Kolay bir lokma gibi görünmüyor ama denemekte fayda var. Ancak hazırlıklı olmam gerekir. Bak bakalım tüylerim diken diken olmuş mudur?" demiş. Çakal, "Hem de nasıl, tüylerin sırtında birer kazık olmuşlar" demiş.
Aslan, "Bak bakalım, gözlerim dönüyor mu?" demiş. Çakal Aslanın önüne geçmiş ve: "Vallahi Aslan ağabey, sen buradasın diye demiyorum, gözlerin fıldır fıldır dönüyor" demiş. Aslan, "Bak bakalım, popom kızarmış mı?" demiş. Çakal Aslanın arkasına geçmiş ve: "Aslan ağabey, popon da nar gibi kızarmış vallaha" demiş. Aslan, "O Halde saldırmaya hazır sayılırım" demiş ve antilobu yakalamış. O gün hem Aslan hem de Çakal afiyetle karınlarını doyurmuşlar.
Üç gün sonra tekrar acıkmışlar. Bir çayırlıkta otlayan bir ceylan görmüşler. Çakal, "Aslan ağabey, orada bir ceylan var" demiş. Aslan, "Bu dengim değildir. Bunu sen halledemez misin?" demiş. Aslanın yedeğinde işi götüren Çakal ne diyeceğini bilememiş ve istemeyerek de olsa, "Olabilir. Ancak hazır olmam gerekir. Bak bakalım; tüylerin diken diken olmuş mu?" demiş. Aslan, "Hayır, yatay bir şekilde duruyorlar" demiş. Çakal, "E canım sen de, diken diken olmuş deyiver" demiş. Aslan, "Peki, diken diken olmuş" dedi. Çakal, "Bak bakalım gözlerim dönüyor mu?" demiş. Aslan, "Hayır, eskisi gibi duruyorlar" demiş. Çakal, "E canım sen de dönüyorlar, deyiver" demiş. Aslan, "Tamam, fıldır fıldır dönüyorlar" demiş. Çakal, "O zaman şu ceylanın vay haline
" demiş ve hızla ceylana doğru gitmiş. Ceylan gelenin çakal olduğunu görünce endişe duymamış ve otlamaya devam etmiş. Fakat Çakalın saldırgan bir pozisyonda geldiğini anlayınca ceylan karşı saldırıya geçmiş ve Çakalı karnından boynuzlayarak Tahtalı Köye göndermiştir.