Suriye’nin Geleceği Üzerine
Suriye’yi nasıl bir geleceğin beklediğini anlamak için çok uzaklara aslında gitmek gerekmiyor, Arap baharının estiği diğer ülkelere bakmak yeterli aslında. Tunus’tan Libya’ya, Mısır’dan Yemen’e kadar Arapbaharının vurduğu ülkelerde kadın haklarından azınlıklara kadar yaşananlar Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı ‘Ortaçağ karanlığı’nın beklediğini gösteriyor. Ortadoğu’nun en karmaşık ülkelerinden olan Suriye, kısa adı BOP olan Geliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ülkeyi bir halklar mezarlığına çeviriyor. Ülkedeki azınlıkların ve etnik grupların inatla Şam ekseninde kenetlenmesinin temelinde bu gerçeklik yatıyor. Ülkedeki Müslüman-Arap olmayan azınlık grupların kaleme aldıkları ortak bildiri bu farkındalığın bir göstergesi aslında. Batıyla uyumlu bir ‘ılımlı İslamcı’ dönüşümün diğer bölge ülkelerinde olduğu gibi Suriye’ye de kan ve gözyaşıdan başka bir şey vaat etmediğinin bilincindeler.
Suriye’de krizin nasıl çözüleceğinin Ortadoğu'nun yeni düzeni ve İran'ın geleceğiyle doğrudan bir ilişkisi var. Çünkü Suriye demek İran demek, Lübnan demek.
Evet hiç kimse diktatörlük ve benzeri yönetimlerin devamından yana değil ama açıkçası 10 yıl önceki Irak mı iyiydi yoksa şimdiki ırak mı? Kaddafi dönemindeki Libya mı yoksa şimdiki Libya mı? Suriye için Esat sonrası için aynısını inanın düşünmek bile istemiyorum. Beşar Esat sonrasında Suriyeye demokrasinin kısa zamanda geleceğini söylemek, Irak ve Libya konusunda düştüğümüz hataya yeniden düşmek değil midir. Arap ülkeleri asırlardır diktatörlükle yönetiliyor ve bu yönetimler devrildikten sonra da kısa zamanda gerçek anlamda demokrasi gelmiyor. Suriyede göz yaşının en kısa zamanda dinmesi dileğiyle…