SURİYELİ GÖÇMENLER VE ADALET

SURİYELİ GÖÇMENLER VE ADALET

Hafta sonu Suriye’den gelenlerin kamplarına gitmiş, onları ziyaret etmiştim. Adıyaman kampında bir mülteci, “Hocam! Lütfen kimse bize ‘Ölümden kaçmış korkaklar’ gözüyle bakmasın. Vallahi biz namusumuzu ve şerefimizi kurtarmak için buraya sığındık. Çünkü karşımızdaki cebbar adamın askerleri namusları ayakaltına alıyorlardı. Zaten dinle hiçbir lakaları yok.” dedi.
Ömer b. Abdulaziz’in valilerinden birisi halifeye mektup yazar. Mektubunda şöyle der: “Ya Emire’l-Müminin! Kentimiz çok kötü durumda… Surları perişan bir vaziyette… Her gün surların bir bölümü yıkılıyor ve maalesef biz bu yıkılan bölümleri onaramıyoruz. Ayrıca halkın fakirlerine de yeterince yardım edemiyoruz. Merkezden bize yardım gelmediği takdirde ne surların yıkılan duvarlarını onarabileceğiz, ne de fakirlere yardım edebileceğiz. Ve’s-Selam.”
Ömer b. Abdulaziz mektubu alır almaz dehşete kapılır ve kentin adil yönetilmediğini anlar. Şöyle bir cevap yazar: “Mektubunu aldım ve okudum. Ne demek istediğini de anladım. Kentinizin yıkılmakta olduğunu yazıyorsun. Kenti adilce yönet ve haksızlığı yollarından temizle. Unutma! Kentleri yıkılmaktan koruyacak tek sur vardır; o da adalettir. Eğer adil davranırsan ve kentte adaleti hâkim kılarsan surların onarımı kendiliğinden olur. Aksi takdirde etrafı en muhkem surlarla korunan kentler bile yıkılmaya mahkûmdur.  Ve’s-Selam.”
Ömer b. Abdulaziz ne kadar da doğruyu söylemiştir! Bugün muhkem surların gerisinde nice şehirler biliyoruz ki, kan ve gözyaşı oradan eksik olmuyor. Zira bu kentler içreden adalet surlarıyla korunaklı değildirler.p Çünkü zulüm ve haksızlık kentleri içerden yıkıyor. En korunaklı kaleler bile zulme dayanamaz. Haksızlığın yaşandığı en modern caddeler ve sokaklarda bile mutluluk yoktur. Takvadan ve adaletten uzak olan kentlerde insanlar mutsuz olur.

Allah şöyle buyurur: “Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Tevbe, 109) Bu ayet gösteriyor ki, eğer kentler adaletle yönetilmezse, surları sakinleri üzerine yıkılıverir de kimse bunun sebebini anlayamaz. Adaletin sonu selamettir. Zulmün sonu ise haybet ve hasarettir. Bu yüzden Allah, kâfir de olsa adil devletlerin yardımcısıdır. Mümin de olsa adil olmayan devletlerin yardımcısı değildir. Başka bir deyimle, dünya küfür ve adaletle devam eder ama İslam ve zulüm ile devam etmez. Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’deki olayları bu açıdan değerlendirmek gerekir.
İmam Zehebî’nin Vehb b. Münebbih’ten yaptığı rivayete göre zalim hükümdarlardan birisi çok donanımlı ve güzel bir saray inşa etmişti. Yaşlı ve fakir bir kadın da sarayın karşısında, kamuya ait bir bölgede kümese benzer küçük bir ev yapmıştı. Bir gün hükümdar sarayın balkonunda gezinirken gözü yaşlı kadının kümesine ilişti. “Bu çirkin yapı kimindir?” diye sordu. Hizmetçiler, “Yaşlı ve kimsesiz bir kadının evidir” dediler. Hükümdar, “Derhal onu yıkın ve o bölgeyi enkazından temizleyin!” dedi. Onlar da hemen kümesi yıktılar. Yaşlı kadın pazardan döndüğünde evinin hükümdar tarafından ortadan kaldırıldığını gördü. Bir kenarda oturdu ve “Allah’ım! Ben yok iken bu zalimler evimi yıkmışlar; ya sen neredeydin Ey Allah’ım!” diye naz-u- niyazda bulundu. Allah (cc) o gece hükümdarın sarayını içindekilerle birlikte yerle bir etti.
Abbasî halifelerinin vezirlerinden olan ve sözleri kanun hükmünde olan Yahya b. Halid el-Bermekî, bir ara halifenin kahrına uğradı, vezirlikten atıldı ve hapishaneye düştü. Onu hapishanede ziyaret eden oğlu, “Babacığım, bu kadar güç ve iktidardan sonra düştüğümüz hale bakar mısın? Bu neyin nesi?” dedi. Babası ise, “Oğlum! Haksızlık yaptığımız birçok mazlumun duası etrafımızda dolaşıyordu. Ancak biz işin farkında değildik. Ancak Allah Mazlumun duasını kabul etti ve biz buraya düştük.” dedi.
Semerkand Valisi Emir Nuh, Semerkand halkına çok ağır malî vergiler koymuştu. Halk vergi borcu altında inim inim inliyordu. Vergilerin gerekçesini anlatmak üzere bir memurunu görevlendirmişti. Memur sivil toplum kuruluşlarını ve âlimleri bir araya getirip onlara vergilerin gerekçesini anlatıyordu. Dinleyenler arasında bulunan İmam Ebû Mansûr Matüridî ayağa kalkarak, “Sen görevini yaptın ve bize gerekenleri anlattın. Ancak bizim cevabımızı da Emir Nuh’a götür ve şöyle de: “Başımızdaki zulüm arttırıldı, biz de gece dualarına daha fazla önem vermeye başladık.” Memur bunu Emir Nuh’a anlattı. Bir hafta sonra Emir Nuh öldürüldü ve Semerkand halkı ondan kurtulmuş oldu.
Ey Suriye’ye ve Suriyeli Müslümanların başına bela olan Zalim Beşşar! Zalimlerin son halinden ibret al! İbret al da, insanlara daha fazla zulüm etmeden çekil git! Şu anda Suriye Halkı’nın yaptığı dua bir mazlum duasıdır. Bu dua dergâh-i ilahiyeden geri dönmeyecektir. Suriye’deki cebbarın sonu da yakındır. Çünkü Suriyeli mazlumlar sabaha kadar dua ediyorlar.