SURİYE-TÜRKİYE GERGİNLİĞİ KİME YARIYOR?
Suriye ve Türkiye’nin gerginliğinden en çok istifade eden mihraklar kuşkusuz Ergenekon vb. Terör örgütleridir. Peki, bu gerginliğin asıl sorumlusu kim? Hiç şüphesiz Suriye hükümetinin despotluğu ve mutlak idare etme zorbalığıdır. Eğer Esat, iki yıl önce demokrasi için verdiği sözleri tutsaydı, daha doğrusu babasının kaşarlanmış ekibi engel olmasalardı, durum bu hale gelmeyecekti. Yani, olayları bu raddeye getiren Türkiye’dir, demek vicdana ve izana sığmaz.
Ne yazık ki, Türkiye’nin en büyük hatası bazı şeyleri ilan ederek ayan-beyan yapmasından kaynaklanıyor. Elbette ki, ölümden kaçıp Türkiye’ye sığınan mültecileri kovmak ve “Gidin, ne haliniz varsa görün” demek insaniyete ve İslamiyet’e aykırı bir şeydi. Türkiye’nin böyle bir şey yapması bile düşünülmemelidir. Ne var ki, Suriye’den gelen mültecilerin içinde açıkça “Ben tedavi gördükten sonra döneceğim” veya “Gündüzün Suriye’ye gidiyor, akşamları da Hatay’a, çoluk-çocuğumun yanına dönüyorum.” gibi söylentiler ayyuka çıktı ve hükümet bunların hiç birisine “Böyle bir şey yok” diyemedi. O zaman denilebilir ki, bu süreç daha iyi yönetilebilirdi. Bakınız, Türkiye’nin dışında da birçok ülke Suriye’deki muhaliflere yardım ediyor; ancak onlar bizim kadar deşifre olmuş değillerdir.
İşte bu sürecin bu hale dönüşmesinde, süreci iyi yönetememe gibi bir sorumluluk da vardır. Kimse bu sorumluluktan kaçamaz. T.C. devleti Suriyeli muhaliflere yardım etmelidir. Ancak bunu son derece gizli yapmalı ve herkese duyurmamalıdır. Böyle olmadığı zaman en ufak bir sorun bile skandala dönüşebiliyor. Bundan istifade eden de terör örgütleridir. Kim ne derse desin, belki bazılarınız benim için “Bu adam ne kadar da komplo teorilerine inanıyor!” diyeceklersiniz; ama yine şunu söyleyeyim ki: Türkiye’nin savaş uçağının Akdeniz üzerinde düşürülmesi ve pilotların şehit olmalarında Ergenekon terör örgütünün parmağı vardır. Çünkü bu örgütün tek amacı vardır: Hükümeti düşürmek… Bu mevsimde, Suriye ile Türkiye’nin arasında gerginliğin bulunduğu bu dönemde, hazır Rusya, İran, Irak, CHP ve Çin Suriye’nin arkasında durmuşken, gerginliği arttırarak veya devleti savaşa sürükleyerek hükümeti düşürmek daha kolay bir iş sayılır. Tek hedef hükümeti düşürmek olunca, düşmanın kullanmayacağı bir vasıta olmayacaktır. CHP destekli protesto yürüyüşlerinde Esat’ın resminin ve Suriye bayrağının taşınması bu metinleri şerh eden en güzel örnektir.
Diğer taraftan artık herkes biliyor ki, Kuzey Suriye’deki Kürtler de Barzani tarzı bir yönetim biçimini uluslar arası arenaya taşımaya çalışıyorlar. Bu konuda en büyük destekçilerinin Barzani olduğunu biliyoruz. Uluslara arası düşünce kuruluşları ve dergiler de, konuyu yavaş yavaş dünya gündemine taşıyorlar. Barzani de geçen günlerde bunu ifade ederek, “Bizim, Kürtlerin birleşmesi ve devlet olması gibi bir projemiz yoktur. Ama yarının ne göstereceğini kimse bilemez. Her şey diyalogla olacaktır.” sözleri uluslar arası düşünce kuruluşlarına ve Türkiye’nin Batılı dostlarına (!) ciddi bir mesaj niteliğindeydi. Peki, Türkiye’deki Kürtler bu tablonun neresinde yer alıyorlar? Türkiye’deki Kürtlerin siyasi temsilcileri olduklarını söyleyen BDP’liler “Artık kimse Kürtlerin siyasi geleceğine ipotek koyamaz” diyorlar ve bu yolda çok sayıda beyanat veriyorlar.
Benim kanaatime göre Türkiye’nin, Moskova-Şam seferini yapan bir Suriye uçağını Ankara’ya indirmesi eğer yanlış bir istihbarattan kaynaklanıyor ve kolilerde silah bulunmuyorsa, bu işin altında da terör örgütleri ve sözde bizim dostlarımız gerçekte ise onların müttefiki olan ülkelerin istihbaratları vardır. Zira tek amaç, hükümetin düşürülmesi ve koalisyon dönemlerinin tekrar gelmesidir. CHP liderinin defalarca “Bizim Suriye gibi bir kaygımız yok. Bize ne Esat’tan? Biz sadece Suriye ile savaş istemiyoruz.” demesi, hem çiviye hem nala vurmaktır. Bir taraftan Türkiye’nin savaşa girmesini engellemeye çalıştığını söylüyor; diğer taraftan eğer bir savaş çıkacak olursa, toplumda hükümete karşı nefretin artması için çaba sarf ederek Ergenekon’un arkasında durduğunu ima ediyor.