Suriye Ayaklanması ve Dış Müdahaleler

Suriye Ayaklanması ve Dış Müdahaleler
Suriye'deki hadiseler üzerine yapılan bir analizde, Suriye'deki ayaklanmanın arkasındaki ABD, İsrail ve Suud faktörü üzerinde duruluyor.

Suriye'de de Müslüman Doğu'daki gibi protestoların patlak vermesi sadece bir zaman meselesiydi. Aslında iyi haber alan gözlemciler, Zeynel Abidin bin Ali, Hüsnü Mübarek ve Ali Abdullah Salih gibi uzun süredir Batı tarafından desteklenen diktatörlerin devrildikleri ya da gitmeleri için yoğun baskı altında oldukları bir sırada Suriyelilerin değişim için ortak harekete daha erken katılmamış olmalarına şaşırıyorlardı. Derken, Arapça irhal (git ya da daha doğru tercümeyle kaybol) kelimesi bölgede standart slogan haline geldi.

Bu yüzden, Suriye'de El Cezire tarafından öngörüldüğü ve ayrıntılı bir şekilde ele alındığı üzere geçen ay Deraa'dan başlamak üzere protestoların patlak vermesi dikkatlerin bölgedeki duruma odaklanmasına yol açtı. Fakat El Cezire ayaklanmanın arkasındakilerin gerçek kimliklerini açıklamayı reddediyor. Aslında, merkezi Doha'da bulunan televizyon da Suriye'deki rejimin altını oyacak ABD-Siyonist-Suudi komplosunun bir parçasıdır. Bu şekilde Amerikan-İsrail hegemonyasına karşı büyük bir tehlike bertaraf edilecektir, Suudiler de Batılı efendilerinin koruyucu şemsiyesi altında rahat bir nefes alırlar.

Suriye'deki protestolar, insanların meşru gerekçeleri olsa da tam olarak yerli mahiyette değil. Orada insanların haklarıyla pek de ilgisi olmayan daha büyük bir oyun var. Hem ABD, İsrail ve Suudi Arabistan hem de sürgündeki Suriyeli siyasetçiler, menfur gayeleri için Başkan Beşşar Esad rejimini yıkma çabaları içindeler. Esad'ın demokrat olduğunu ya da ülkeyi demir yumrukla idare etmediğini savunmuyoruz. Suriye'nin önemi şurdadır: Müslüman Doğu'daki diğer rejimlerin aksine o bir Amerikan-Siyonist kuklası değildir. Gerçekte Suriye, ABD-Siyonist saldırılarına karşı İran, Hizbullah ve Hamas'ın da dahil olduğu direniş ittifakının bir parçasıdır. Buna Lübnan'da Hizbullah'ı yıkmak için çevirdikleri entrikalar direniş hareketinin kararlılığıyla engellenen ABD-Siyonist ajanlarını da ilave ederseniz tablo daha da net olarak ortaya çıkmaya başlar.

Libya'ya göre Suriye, Batı ve Siyonistler için daha da büyük bir ödül olur. Libya'da Albay Muammer Kaddafi, Beşşar Esad'a gore daha önemsiz bir oyuncudur. Suriye, ABD-İsrail'e karşı direniş ittifakında büyük bir payandadır. Suriye, İran-Hizbullah-Hamas cephesinde kaldığı sürece İsrail, haksız kazançlarına kolayca meydan okunabileceği ve zarar verilebileceği için kendisini güvensiz hisseder. Suriye'deki ayaklanma, süregelen ABD-Siyonist ihtilafının bir parçasıdır. Bu ihtilafta, temmuz-ağustos 2006'da Siyonistler tarafından dayatılan savaşta Hizbullah'ın cesur direnişiyle ilk bozgun yaşanmıştı. Hizbullah'ı yok etmek yerine Siyonist istilacılar onur kırıcı bir mağlubiyet almışlardı. Psikolojik travma ise askeri mağlubiyetten de büyük olmuştu. Bundan sonra Siyonistler, aralık 2008- ocak 2009'da savunmasız Gazze'ye saldırarak ve orayı kan gölüne çevirerek bu utancı izale etmeye çalıştılar. Orada da, büyük can kayıplarına yol açıp Gazze'nin köhnemiş altyapısının büyük bölümünü tahrip etmelerine rağmen Hamas ayakta kaldı ve Siyonistler, direniş hareketini ortadan kaldırma görevinde başarısız oldular.

Bu manevraların arkasında, ABD ve İsrail'in İran'da İslami hükümeti tecrit ve nihayette yıkma planı vardır. Suudi Arabistan da buna destek veriyor. Çünkü, kendisi yardım etmek için parmağını oynatmazken, İslamcı İran'ın İsrail'e karşı Hizbullah direnişi ve Hamas'ın Gazze'deki sıkı duruşunu desteklemesiyle kendisini savunmasız hissediyor. İslamcı İran ayrıca Suudilerin İslam aleminin lideri olma iddiasını da teşhir ediyor. Bunun yerine Suudiler Batı ve Siyonizm'in ajanları olarak gösteriliyorlar, bu da onların İslam aleminde kitleler arasında kendilerine itibar kazandıracak bu unvanı almasını zora sokuyor.

İşte Suriye'deki ayaklanma bu olaylar silsilesinin bir uzantısıdır. Son açıklamalar, ABD-Siyonist-Suudi birlikteliği tarafından Suriye'deki hükümeti devirmek için kurulan derin komployu doğruluyor. Eski Suriye Başkan Yardımcısı Abdul Halim Haddam, Şam Deklarasyonu Yurt Dışı Milli Konseyi başkanı Abdurrezzak Eid, eski Suriyeli muhalif milletvekili Mamoun Homsi, kendine özgü Reform Partisi lideri Ferid el-Gaderi gibi sürgünde çok sayıdaki Suriyeliyle eski Lübnan Başbakanı Saad Hariri ve onun Suudi mutemedi Bandar bin Sultan ve hatta bir Emirlik veliaht prensi de bu komplonun içindeler.

El-Gaderi de 2007'de Bandar gibi İsrail Parlamentosu Knesset'i ziyaret ederek kötü bir şöhrete sahip olmuştur. Bandar, 2009 yazında bu ziyareti, o zamanki İsrail Başbakanı Ehud Olmert'i saldırmaya ve Hizbullah'ı ortadan kaldırmaya teşvik etmek için gizlice yapmıştı. İsrail'in saldırısının tüm masraflarını Suudi Arabistan'ın karşılayacağını söylemişti. Siyonistler, üç sene önceki tecrübelerini göz önüne alarak teklifi reddettiler.

Suriye'de ve bilhassa Deraa'daki gösterileri organize etmede sadece internet siteleri ve Facebook ve Twitter gibi sosyal haberleşme ağları kullanılmadı. BAE tarafından temin edilen çok sayıdaki Thuraya mobil uydu telefonları da Suriye'nin çeşitli bölgelerinde belli eylemciler tarafından kullanıldı. Bu telefonların dağıtımını Thuraya mobil uydu telefonlarının sahibi olan bir Emirlik veliaht prensi sağladı. Ürdün ve BAE SIM kartları kullanılmasına ek olarak bu telefonlar, kullanıcılarına karasal hatlar ya da Suriye cep telefonu şebekelerini kullanmadan doğrudan uydudan haberleşme imkanı getirdi, Suriye'deki isyancılara Ürdün'den yük hayvanlarıyla kaçak silah da getiriliyor. Bunların parasını da Bandar ödüyor. Bandar, daha önce de hükümet karşıtı gruplara verilmek üzere Suriye'ye kaçak olarak yüz milyonlarca dolar nakit para sokmaya çalışmış ama başarısız olmuştu. Farklı bir kıyafete bürünen ve sahte bir pasaportla seyahat eden Bandar, Suriye göç ve gümrüğünden kolayca geçebileceğini düşünmüştü. Yakalanmış, sorgulanmış ve birkaç ay gözaltında kalmıştı. Bu sırada Bandar, görevinin bunayan Kral Abdullah'a darbe yapılmasını organize etmek olduğunu iddia etmişti. Bu da onun ülkesine dönüşüne ve 18 ay krallıkta gözlerden kaybolmasına yol açtı. Bir daha ancak ekim sonunda yeniden göründü. Son açıklamalar göz önüne alındığında Bandar'ın planının Suriye'de hükümet karşıtlarını finanse etmek olduğu görülüyor. Şimdi bunları Ürdün üzerinden organize ediyor.

Geçen ayın başında eski Lübnan Milletvekili Nasır Kandil, Suriyeli muhaliflerin Suriye'de “sabotaj” operasyonları planlamak ve organize etmek üzere Lübnan'da toplandıklarını açıkladı. Kandil, “18 ocakta Hariri'nin danışmanı

Hani Hammoud Paris'e gitti ve ABD'nin İsrail Büyükelçisi Dan Shapiro, ABD Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Jeffery Feltman ve eski Lübnan bakanı, 14 Mart İttifakı'nın bir parçası Mervan Hmedeh

ile bir araya geldi” dedi. Hariri'nin Gelecek gazetesinde çalışan Faris Kaşhan'ın bu toplantıda yurt dışındaki Suriyeli muhalif gruplar arasında koordinasyonu sağlamakla görevlendirildiği ifade ediliyor. Bu toplantıdan sonra Suriyeli suikastçiler, yakalanmamak için özel uçaklarla Beyrut'a geldiler. Hariri sayesinde de bunlara göç ve gümrük işlemleri yapılmadı.

Arap İnsan Hakları Komisyonu'nun sözcüsü Dr. Haytam Mannaa da El Menar televizyonunun intrernet sitesinde, Paris'te bir kafede hem Suriye hem de Fransa olmak üzere çifte uyruklu bir Suriyeli iş adamıyla toplantıya davet edildiğini belirterek tartışmaları doğruladı. Kendisine diğer üç Suriyeliyle bir El Cezire muhabiri de eşlik etmiş. "Görüşmeler Suriye ve Deraa'daki gençliğin ihtiyaçları üzerine odaklandı. Batı uyruklu Suriyeli iş adamı Suriyeli muhalif grupların hem nicelik hem de nitelik olarak silahlandırılmasını teklif etti." Dr. Mannaa kendisi ve diğer üç Suriyelinin, işittiklerinden dolayı şoke olduklarını ifade etti.

Dr. Mannaa'ya göre teklif kesin olarak reddedildi. O daha sonra memleketi Deraa'da hareket liderlerini, nereden geldiğini bilmeden hiçbir şekilde silah tekliflerini kabul etmemeleri ve silah kullanmamaları gerektiği hususunda bilgilendirdi Bu, muhalefet için felaket olacaktı, bu tür bir meydan okumayla karşı karşıya kalan her rejimin sert davranacağı ve ayaklanmayı kolayca bastıracağının tam olarak farkındaydı. Aldığı cevap, Deraa bölgesine hiçbir silahın girmeyeceğiydi. Bununla beraber, Deraa'da harekete liderlik edenlerin Batı için çalışan Suriyeli ajanlardan gelecek silahları kabul etmedikleri açık olsa da kimliği belirsiz silahlı adamların hızla hareket eden arabalardan göstericilerin üzerine ateş açtığı birkaç olay oldu. Bazı polis memurları da vurularak yaralandılar. Kimdir bu adamlar? Suriye hükümeti bunların yabancı ajanlar olduklarında ısrar ediyor. Paris'teki kafede yapılan görüşmeleri göz önüne alınca bu, ihtimal dışı olabilir mi?

Dr. Mannaa, Paris'teki kafede yapılan silah teklifinin bu tür ilk teklif olmadığını da açıkladı. Dr. Mannaa'nın, "İki silahlandırma teklifi daha vardı. Bunlardan biri halihazırda Suriye'yle arası açık olan bir Lübnan partisinden geldi" dediği aktarıldı. Bu da Hariri'nin ABD, İsrail ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen Gelecek Hareketi'ne dolaylı bir göndermeydi. Bir kez daha bu üçlünün kirli oyunlarının delilleri ortaya çıkıyordu.

Suriye'de silahlı mücadeleye başvurulmasına hevesli olan tarafları ve bunların dış destekçilerinin kim olduğunu teşhis etmek zor değil. Bunlar Amerikalılar tarafından finanse edilen gruplar, son iktidar mücadelesini kaybeden Lübnanlı gruplar ve partiler ve siyasi sürecin dışında kalmış zengin Suriyeli sürgünlerdir. Deraa'da Hizbullah üyelerinin olduğu dedikodularını yayanlar da aynı gruplardı. İddia, İslami direniş grubu tarafından kesin olarak reddedildi.

Suriyeli muhalif gruplar, ABD ve onun NATO'daki müttefiklerinin, Libya'da yaptıkları gibi kendilerinin yardımına geleceklerini ümit ediyorlar. Unuttukları ise Suriye ve Libya'nın durumlarının çok farklı olduğudur. Batı, kolay bir hedef olmasına rağmen Libya'da bu kadar büyük güçlük çekiyorsa Suriye'de çok daha kötüsü olur.

Kaynak: Crescent Online / Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas