Surda Gedik
Birileri dağın dibini kemirmeye çalışıyor. Ne kadar oyacaksa var gücü ile çalışıyor. Kendisi yorulunca başkalarını devreye sokuyor buna maşa denir ya, kuluçkalar 21 günde civciv çıkarır bunu öne almak isteyenler var, kurt gövdeye girmiş tam mesai bitirmeye çalışıyor.
Dokuz ayda doğacak çocuğun doğumunu öne almak isteyen zihniyet var. Memleketin her tarafı yer altı madenleri ile dolu, üstünü kapatmaya çalışan namertler var. Herkesi doyuracak toprağımız var. Bayır bırakmak isteyen beyinsizler var. Bir devlet nüfusu kadar gençliğimiz var. Top golüne abone eden, önlerine barikat koyan sütü bozuklar var. Ülke insanının et ihtiyacını karşılayacak hayvancılığımız var. Deniz hayvan severlerin, domuz neslinden türemiş olan, domuz severlerin istilasına uğramış. Deve yükü kadar siyasetçimiz var. Kemalizm'in, ateizm'in kıskacında kalmış.
Duvarında; “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Yazılı, yeri, göğü inleten parlamentomuz var. Parmak indirmede, kaldırmada omuzları kalabalıkların emirlerine karşı esas duruşa geçen yiğit parlamenterlerimiz var. 9 milyona yakın emeklimiz var. Mezar taşına toslanmış atıl vaziyette. Çağdaşların, namert siyasetçilerin kaderine terk edilmiş. Bal arıları bal yapmaya çalışırken, kısır döngüler, boş laflar, sağa sola salya, sümük sallamayla dağıtmaya çalışan dilseverlerimiz var. Eğitim bilim alanında dünyaya ders verecek kadromuz olmakla beraber, cüceleşir, eşinin doğumunu Avrupa'da yapamaz, devletin uçağı ile gidip Paris'te dişini çektiremez. Selanik severler, İsrail severler, mayasında bozukluk olan sözde “aydın” zina sever profesörlerin engeline takılır. Katır yükü kadar hukukçumuz var. Hukuku tersyüz eden, hukuksuzluğa iten alevisiz Ali dedelerimiz var. Dünya'ya meydan okuyacak ordumuz var. Siperde sadece dik duran, silahsız, “Yurtta sulh, cihanda sulh” İlkesi'ne bağlı el kardırmayan Kemallerimiz var. Küçük dağ kadar diyanetimiz var. Dinden başka, merkezi vaaz, merkezi Ezan, Dolar, çevre, orman haftası, doğum kontrolü, hutbesi, ülke turizmine katkı amaçlı hac ibadet koordinatörlüğü, çağdaş sistem dinini yaymada faal, beşeri buyruklara amade, Kur'an kursu, camii inşaatı için halktan para toplamada çok mahir, donanımlı, münevver hocalarımız var.
Birinci kuvvet medyamız var ki; ordunun silahına gerek kalmadan batıl uğruna, vatansızlık, asaletsizlik uğruna karavanasız, hedefi vurmada İsrail askerlerini geride bırakacak, kuş beyinli kalemşorlarımız var. İki sınıf insanımız var: Kadın, erkek. Erkek buyruktur, dokunulmazdır. Sistemin dini öyle yetiştirmiş, kadın neredeyse numaralanacak, isminden uyuz olan rektör ve sektörlerimiz var, Müteahhitlerimiz ve iş adamlarımız devleti sağmada dünyada birinci, inşaat sektöründe 7 yıldızlı, dayanıksız otel yapmada zirvede, siyasetçiye karışmada “kâr zarar” kadar hassas vatanseverlerimiz var. Hele sendikacılarımız var ki Hint kumaşı, beşli çete, az mı bir unvan? Yönetime yön veren, yedi sülalesine yetecek servete sahip yiğitlerimiz var. Benim bu “varlarımdan” hoşlanmayan olabilir yazmaya devam edeceğim. Necip Fazıl'ın: “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes, ey kahpe rüzgâr nerden esersen es.” dediği günler yakındır.
Yüce Resul (S.A.V.) buyurur: “Bir kötülük görürseniz elinizle, sonra dilinizle, sonra kalbinizle buğz edin.” bu imanın en zayıf derecesidir. El ile kötülüğe mani olmak nedir acaba? Yumruk mu, tetik mi, kalem mi? Düşünmeye davet ediyorum. Mirac kandilinizi tebrik ederken yarınların inananların olması dileğimle, gedik açmaya devam…