Son Günlerde Artan Terör Olayları
Birkaç gün evvel eski başbakan Adnan Menderes'in hayatını konu alan kitapta okumuştum,
Kitapta; Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında 1958'de Bağdat Paktı imzalandığını yazıyordu. Bu Pakta yapılan büyük anlaşmalar devreye girmeden, Türkiye İle beraber bu Paktın başını çeken Irak'ta darbe oluyor.
Türkiye bu pakttan dolayı paçayı kurtarsa da bundan sonra atmaya çalıştığı adımda, adeta kendi gözüne parmağını batırıyor(!) 1959 yılında dünya derin devletinin arzı-mevud olarak gördükleri “verimli hilal” bölgesinde GAP projesini kurmak için ABD'den 300 milyon dolarlık kredi istiyor. Amerikalılar, Menderes'in bu kredi talebine olumsuz yanıt veriyorlar ve Menderes'e “Biz Fırat ve Dicle üzerine baraj kurulmasını istemiyoruz” diyorlar. (GAP halen Türkiye'nin milli projesidir. Ve GAP'ta halen uluslararası kredi desteği yoktur.)
Biz, darbeleri hep “bizim çocuklar” ürünü ve kısır iktidar çatışmaları olarak görüyoruz. Oysa bütün darbelerde dış destek söz konusu ve hiçbir destekte karşılıksız değil. Tabi, bir parmak bal sürülen dudaklar, ağızları tatlanınca ülkeyi ateşe atma pahasına darbe yapmaktan çekinmeyenler hep oldu...
Bir deyim vardır; “bir tike et için bir deve keser” diye!.. Yerli işbirlikçiler bir tike et için bir ülkeyi kesmekte sakınca görmediler-görmezler…
Ne zaman ki Türkiye “kendisi” olmak istediyse iç ve dış güçler harekete geçiyorlar. Şimdi de anayasa değişikliği öncesinde iç ve dış güçler devreye girmiş görünüyorlar.
Bütün bu güçlerin tek bir hedefi vardır. O da Türkiye'nin gelişimini engellemeye çalışmak. Sadece Türkiye'nin de değil tabi!.. Birçok İslam ve doğu ülkesinde manzara aynı. Arif Nihat Asyalı'nın Şiirde dediği gibi Ebu Cehiller ölmedi, Ebu Lehepler kıtaları dolaşıyor. Bireysel kölelik bitti diyorlar; ama şimdi toplumları köleleştirdikleri için bireysel köleliğe gerek kalmadığından, bitti diyorlar.
Halklar ayılmasın, pislikleri ortaya dökülmesin diye küresel sömürü güçleri ve onların yerli işbirlikçileri terörü körüklemeye devam edecekler.
Meşhurdur; İspanya 'yı 30 yıl boyunca yöneten General Franco'ya bu kadar kötü yönetim ve ekonomik krize rağmen bu ülkeyi nasıl yönetiyorsunuz sorusuna: Futbol stadyum'unu kastederek; “Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum” demişti. Halkları uyutmak için hep nabza göre şerbet verilir. Bu bazen futbol olur. Bazen ırk olur, bazen din olur, bazen kabile ve bazen de aşiret olur…
Birileri de son yüz yılda bu bölgede, sen Türk'sün, sen Kürt'sün; sen Sünni'sin, sen Alevi; sen Laz'sın, sen Çerkez diye bizi uyutarak kardeşi kardeşe vurdurdular. Artık halklar bu oyunu bozmalı!.. Bu gidişe dur demeli, kardeş kanı akıtılmasını engellemeli!..
Hükümette antidemokratik isteklere ve şiddete teslim olmadan demokrasi yolunda ilerlemeye devam etmeli. Şu ana kadar kararlı görünen hükümeti tebrik ediyoruz. Bu kararlılığı hiç bozmayın diyoruz.
Bu arada şiddeti kınayan yüzlerce sivil toplum örgütünün yaptığı açıklamalar çok önemli. Sadece kınamakta yetmez. Herkes öncelikle ailesinden başlayarak bulunduğu çevreye bu kirli oyunları bozalım çağrısını yapsın. Daha fazla insanımız ölmesin. Bu bölgenin insanlarını bir birine kırdırtan güçler bu kan ve gözyaşının üzerinde servet ve iktidar elde ediyorlar. Bunun farkına varalım.
Biz farkına varamasak, yine dış güçlerin yerli işbirlikçileri darbe yapar. O zaman Diyarbakır cezaevinde Kürt'lere kanalizasyonlarda yüzdürenler Ankara cezaevinde ülkücüleri bilmem hangi İstanbul cezaevinde Solcuları yüzdürürler. Gelin hep beraber içinde bulunduğumuz bu gemiye sahip çıkalım!!!...