SIRTLANLARIN YÖNETİMİ

SIRTLANLARIN YÖNETİMİ


Suriye’de yaşanan mezalim, bizi insanlığımızdan utandıracak kadar vahşi… Düşünün; yanı başımızda, vahşilikte sırtlanları geçen bir Baas idaresi; masum insanları, yaşlı, kadın, çoluk-çocuk demeden, Rusya’dan ve Çin’den aldıkları ölüm makineleriyle öldürüyor. Sonra birileri bu katillere “DUR” demek isteyince de, silah satan tüccarlar vetolarıyla buna engel oluyorlar. Çünkü Suriye’de ölüm devam etmezse, o ülkelerin ölüm kusan makineleri ve barutları ellerinde kalacak. Ne kirli emeller ya rabbi! Ne vahşi idare tarzı
Merhum Mehmet Akif, Hz. Peygamber’in (s.a.v) dünyaya teşrifinden önceki cahiliye döneminden söz ederken şu dizelere yer verir:
Fevza (Terör) bütün afakını sarmıştı zeminin,
Salgındı bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.
Bu şiiri ilk okuduğumda, “sırtlanlar” benzetmesini, o zamanın cahiliye insanları için biraz abartılı bulmuştum. Cahilliğimden ötürü: “Onlar insan yiyorlar mıydı?” demiştim. Ama gün geldi, devran değişti; kendilerini Hz. Ali’yi sevenler  olarak (Ülkemizdeki Alevi kardeşlerimizi tenzih ediyorum) takdim eden Nusayrîlerin Baas rejiminin, Hz. Peygamber’den önceki cahilî dönemi aratmayacak kadar zalimleşip hunharlaştığını gördük. Düşünün ki, 60 yıldır, Suriye nüfusunun yüzde on beşini oluşturan bu beyzadeler, nüfusun yüzde seksen beşini cebirle idare etmeye çalışıyorlar.
Evet,  Bugün Suriye’deki Humus ve 30 yıl önceki Hama katliamlarına baktığımız zaman, Batha vadisinde, Bilal-i Habeşî’nin göğsü üzerinde kayaları parçalayan Ebu Cehillerin, Ümeyye’nin, U’tbe ve Şeybelerin nesillerinin hala tükenmediğini görüyoruz. Bunlar kıyamete kadar da devam ederler.
Ah! Keşke Humus’ta yatan Allah’ın kılıcı büyük sahabî Halid b. Velid (r.a) başını o merkad-i şerifinden kaldırsaydı da,  bugün fatihi olduğu Suriye topraklarında, müşrik bozuntularının ne mezalimler yaptıklarını bir görse… Tekrar kılıcını kuşanıp atına binerek o sefilleri bir hizaya getirse… Elbette ki, böyle bir şey olmayacaktır. Çünkü Halid b. Velid (r.a) ve arkadaşları Süriye’yi, zamanın despot devleti Bizansın elinden kurtarıp bize emanet ettiler. Ama emanete riayet eden mi var?
Müşrik bozuntuları, dedim; çünkü bu zulmü reva görenler müşrikler kadar da haysiyetli olamazlar. Zira Müşrik olmanın da bir namusu, bir kuralı, az da olda insanî denebilecek melekeleri vardır. Ya bu zalimlerin… Ya mensup oldukları dine hıyanet eden bu hainlerin…
Fakat bizi en çok üzen, Baas rejiminin sergilediği mezalim değil… Hatta  silah tüccarları olan Rusya ve Çin’in tutumu  da değil… Asıl bizi üzen, 30 yıldır bağıra bağıra İslam şeriatını uygulamaya koyduğunu iddia eden, bununla iftihar eden ve şovlarıyla her kesi zaman zaman rahatsız eden İran’ın bir yıldır süren suskunluğudur. Yazıklar olsun… Meğer senin Müslümanlığın, dedikleri gibi tamamen siyasiymiş Ey İran… Meğer mezheptaşların olan Nusayrîlerin yaptıkları mezalimi, cinayetten saymıyormuşsun… Meğer… Meğer….Meğer…

Hayâ sıyrılmış, inmiş; öyle yüzsüzlük ki her yerde,
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer incecik bir perde.
Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller kir,
Bakışlardan taşan mana, İbadullahı tahkir.

Ey Yırtıcılar… Ey Kurtlar… Ey Kaplanlar… Ey Sırtlanlar… Ey Ayılar ve Ey Vahşi Hayvanlar…  Tırnaklarınıza kına yakabilirsiniz…Artık sizi ayıplamayacağız. Artık öldürmekten zevk alan zalim ve facirleri size benzetmeyeceğiz. Ve artık masum bir ceylanı pençelerinizde gördüğümüzde sizi kınamayacağız. Çünkü artık İslam topraklarında, beşer suretindeki sırtlanlarımız, şebeklerimiz ve vahşi kedi-köpeklerimiz vardır. Galiba, artık insanlık, hemcinslerine acımayan, onu sebepsiz yere paramparça edenleri size değil, 60 yıldır Suriye Müslümanlarının başına musallat olan Baas sırtlanlarına benzetecektir.