SÜHREVEDÎ EL-MAKTÛL
(Salahaddin Döneminde Yaşanan Acı Olay)
Denilebilir ki, Salahaddin Eyyubînin ilme ve Ehl-i Sünnet âlimlerine bağlılığında bir aşırılık söz konusuydu. Başka bir deyimle, Nizamiye Medreselerinde İmam Gazalî anlayışı üzerine yetişen âlimler, fakihler ve şeyhler Salahaddin Eyyubînin etrafında toplanarak sivil toplum kuruluşu tarzında baskın bir cemaat oluşturmuşlardı. Öyle ki, bu ulema cemaatinin ricaları ve tavsiyeleri bazen Salahaddin Eyyubiyi hatalı işler yapmaya da sevk etmiştir. Bu tutumun en bariz örneği Sühreverdînin öldürülmesidir. Evet, hiç kuşkusuz Selahaddin Eyyubî dönemindeki en acı olay, Hatta Sahabe dönemi sonrası, İslam tarihinin en dramatik olaylarından birisi İmam Yahya b. Habeş b. Emirek es-Sühreverdînin haksız yere öldürülmesidir.
İmam Sühreverdî büyük bir Kürd alimidir ve riyazet ehlidir. Halepe uğramış, orada Selahaddinin oğlu Melik Zahire bir nevi danışman olmuştu. Ancak bir müddet sonra Halep ulemasının fetvası ve baskısıyla Selahaddin tarafından ölüm cezasına çarpıtılmıştır. Selahaddinin adalet duygusuna, merhametine ve İslamî kişiliğine aykırı olan ve pişmanlığına yol açan bu kararın nedeni olarak, genellikle Onun Ehl-i Sünnet alimlerine olan aşırı bağlılığı, ayrıca aşırı fıkıhçı ve tasavvufçu olan bir grubun onu etkilemiş olmalarıdır. Şöyle ki:
İslâmî olmayan adet ve ahlakın yaygınlaşmasıyla birlikte çeşitli fırka ve mezhepler, İslam toplumu içinde ortaya çıkmış, bunun neticesinde fırka mensupları arasında, dinler etrafında, kelamî meseleler konusunda ihtilaflar çoğalmıştı. Bu da zaman zaman bozgunculuğa ve çeşitli sıkıntılara yol açıyordu. Ayrı dinlerin mensupları arasında çatışmalar çıktığı gibi, mutaassıp fakihlerin tahrikiyle sünnî mezheplerin mensupları arasında da zaman zaman küçük çapta çatışmalar çıkıyordu.
Nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar, gerek îtikâdî, gerekse amelî bakımdan çok çeşitli mezheplere ayrılmışlardı ve aralarında bir birlik kurmak oldukça zordu. Şamda halkın çoğunluğunu Şiîler oluşturmasına rağmen hâkimiyet Sünnîlerin elindeydi. Salahaddin Eyyubînın Bâtınîliğe karşı mücadelesinden sonra Mısırda Şiîlik tamamen ortadan kalkmış, fakat Şamda bâtınî mezheplere mensup olan Dürzîler, Nusayrîler ve Haşhâşîler varlıklarını devam ettiriyorlardı.
Bununla beraber Şamda Selçuklularla birlikte Hanefîlik yayılmaya başlamış olmasına rağmen, Salahaddin Eyyubî döneminde Şam ve Mısırda Şafiilik Hanefiliğin önüne geçmiş, Hanbelîler ve Mâlikîler ise azınlıkta kalmışlardı. Kısacası Eyyûbîlerin iktidara gelişiyle birlikte Mısır, Şam ve Hicazda amelî mezheplerden Şâfiîlik ve îtikâdî mezheplarden Eşârîlik kuvvetlenmişti. Buna paralel olarak tasavvufun etkisinde kalan fıkıhçıların devlet ricali üzerindeki etkileri oldukça fazlaydı.
Kabul etmek gerekir ki, bu devirde cemiyete yön veren din olduğu için felsefe ve felsefeye bağlı ilimler medresenin büyük baskısı altındaydı. Bu baskıya rağmen Şihabuddîn Sühreverdî gibi İslam düşünce tarihinde önemli yer tutan fikir adamları genellikle devlet adamlarından himaye görmüşlerdi.
Ancak Sühreverdînin öldürülmesi ise, tarihçiler tarafından istisnaî bir durum olarak görülmektedir. Salahaddin Eyyubî dönemindeki toplum İslam hukuku prensipleriyle idare edildiği, hükümdarlar batınîliğe karşı mücadelelerinde fakihlerden ve mutasavvıflardan büyük destek aldıkları için, medreselerde hâkim olan ilimler hadis, fıkıh ve tasavvufa dair ilimlerdi. Bu yüzden Sühreverdî gibi âlimler kolayca tekfir edilebiliyorlardı.
Nitekim öyle oldu; bir gün Halep valisi ve Salahattinin oğlu olan Meleik Zahirin yanına gelen ulema heyetinin elinde Sühreverdînin ölüm fermanı vardı. Sühreverdîye aşırı derecede muhabbet etmesine rağmen Melik Zahirin, onun ölümünü engellemek için sarf ettiği çabalar boşa gitti. Halep valisi Melik zahir, dostu Sühreverdîye sadece şunu söyledi: Hocam, seni ne şekilde öldürelim? Bu da bir seçenek sunmaktı. Sühreverdi aç bırakılarak öldürülmeyi tercih etti ve bir evde aç bırakılarak ölmeye terk edildi.
Allah rahmet etsin.