MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifade vermesiyle başlayan MİT krizinde 4. güne girilirken, konuyla ilgili çarpıcı bir tespit de Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi'den geldi. Selvi, bugünkü yazısında yaşanan süreci özetlerken, nefislerin ayaklar altına alınması gereken günlerden geçtiğimize dikkat çekti. Bir yandan Ergenekon'la mücadelenin zarar görmemesi gerektiğini, diğer yandan da, "savcı-polis devleti"ne gidilmemesi için, "çek-balans sistemi"nin yerleştirilmesi gerektiğini vurgulayan Selvi, "Çünkü fitneye müsait günlerden geçiyoruz. "Öfke gelince göz kızarır, öfke geçince yüz kızarır" özdeyişinde olduğu gibi, yarın yüzümüzün kızarmaması için, ihtiyatla hareket edilmesi gerekiyor." ifadeini kullandı.
Yazısında Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatına da yer veren Selvi, Edebali'nin, "Ey oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana..." sözlerini hatırlatarak, öfkeyle, intikam duygusuyla yapılacak bir işin, çok ciddi kırılmalar meydana getirebileceğini ifade etti.
Selvi, sanılanın aksine yaşanan krizde adım adım taşların yerine oturacağı bir sürece doğru gidildiğini de kaydetti.
İşte Abdülkadir Selvi'nin o yazısı...
Taşlar yerine oturacak
İğne deliğinden deve katarının geçirilmesi gereken bir süreci yaşıyoruz. Bir yandan Ergenekon'la mücadelenin zarar görmemesi gerekiyor, diğer yandan da, "savcı-polis devleti"ne gidilmemesi için, "çek-balans sistemi"nin yerleştirilmesi gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın yanında yer almaları, savcı tarafından hem hükümetin hem de devletin bir mesajı olarak algılanması gerekiyordu. Bu mesajın algılandığı konusunda kuşku yok Ankara'da. Ancak buna rağmen rövanşist duyguyla hareket edilip "yakalama kararının" çıkması bir meydan okuma olarak algılandı.
"Savaş ilanı" olarak yorumlandı.
Ama fevri değil, ihtiyatlı bir hava hakim.
Nefislerin ayaklar altına alınması gereken günlerden geçiyoruz.
Şimdiye kadar Ergenekon'a karşı birlikte mücadele ettiğimiz, askeri vesayete birlikte karşı çıktığımız, Türkiye'nin yargı vesayetinden kurtulup, demokratik bir ülke olması için beraberce çalıştığımız kesimlerle köprüleri atmadan, yaralar açmadan bu mücadeleyi yürütmeliyiz şeklinde bir yaklaşım hakim.
Gönül bağlarını koparan, dostluk köprülerini yıkan öfke seline kapılarak adım atmaktan kaçınılıyor. Aklı selimden şaşmadan bu kritik süreç aşılmaya çalışılıyor.
Çünkü fitneye müsait günlerden geçiyoruz. "Öfke gelince göz kızarır, öfke geçince yüz kızarır" özdeyişinde olduğu gibi, yarın yüzümüzün kızarmaması için, ihtiyatla hareket edilmesi gerekiyor.
Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye nasihatında olduğu gibi,
"Ey oğul! Beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana..."
Çünkü öfkeyle, intikam duygusuyla yapılacak bir iş, çok ciddi kırılmalar meydana getirebilir.
ADIM ADIM KRİZE
Tüm bunlarla birlikte bir düzenlemenin yapılması da kaçınılmaz. Önce KCK soruşturmasına bakan savcı Sadrettin Sarıkaya'nın dosyadan el çektirilmesi olayına değinmek istiyorum.
Bildiğim sadece MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması konusunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'ya bilgi vermemesi. Çolakkadı ve haliyle Adalet Bakanlığı'nın gelişmeyi Hürriyet gazetesinin internet sayfasına düşen haberden öğrenmeleri.
Haberin TV'lerde patladığı gece, "Öyle bir şey yok" diyen İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili Fikret Seçen'in ise bilgisinin olduğu söyleniyor.
MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması olayı adım adım gelişti ve savcıların tutumu yüzünden, bir "devlet krizi"ne dönüştü.
İlk geceden başlayarak iz sürmekte yarar var.
1- 7 Şubat Salı gecesi MİT yöneticilerinin ifadeye çağırıldığı haberinin patlak vermesiyle bir şok yaşandı. Burada kötü olan nokta, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve Adalet Bakanlığı'nın olaydan haberdar edilmemesiydi. Olay tuhaf karşılandı ve öncelikle bu hükümetin by-pass edilmesi olarak yorumlandı.
2- 9 Şubat Perşembe günü gergin bir şekilde başladı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifade vermek üzere İstanbul'a gidip gitmeyeceği tartışılırken, MİT mahkemeye itirazda bulundu. Bu arada Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan Fidan'la görüşerek, desteklerini ifade ettiler. Bakanlar Kurulu üyeleri de açıklamalar yaparak, Fidan'ın ifadeye çağrılmasına tepki gösterdiler.
3- 10 Şubat Cuma günü sakin başladı ama "devlet krizi"nin patladığı gün oldu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın Hakan Fidan lehine koyduğu ağırlığın suların durulmasını sağlaması beklenirken, Savcılığın, MİT yöneticileri hakkında, "Yakalama kararı" vermesi her şeyi alt üst etti. Ankara bu kararı bir "meydan okuma" ve "savaş ilanı" olarak yorumladı. O noktada, "Bu ülkeyi seçilmişler mi yönetecek güvenlik bürokrasisi mi, son söz sahibi siyasi irade mi olacak yoksa polisler ve savcılar mı?" tartışması başladı.
4- MİT yöneticilerinin savcının elinden kurtarmak için zamana karşı yarış başladı. AK Parti MİT mensuplarının ifadeye çağrılmasını Başbakan iznine bağlayan tek maddelik kanun teklifini TBMM'ye sundu.
SAVCILARIN YETKİLERİ DÜZENLENECEK
Kriz, ilk patlak verdiğinde Kürt sorununun çözümü konusunda devlet içindeki iki farklı tezin savaşı olarak algılanmıştı. Ancak daha sonra bu tırmanarak, ülkeyi savcılar mı yönetecek Başbakan mı noktasına ulaştı.
Pazartesi gününden itibaren yeni sürprizlere açık olmak gerekiyor. KCK soruşturmasını yürüten cepheden, MİT mensuplarının PKK-KCK ile ilişkilerini ortaya koyan ve karar alıcılarda, "İşte savunduğunuz MİT'çilerin yaptığı bu" dedirtecek girişimler bekleniyor.
Buna karşın, "Askeri vesayeti tasfiye ettik. Yeni vesayet kurumlarının oluşmasına izin vermeyiz" tavrı hakim.
"Bize, siz PKK ile mücadele edin, cephede savaşın ama diyalogmuş, müzakereymiş o işlere girmeyin, politikaları biz belirleriz denilmek isteniyor. Yok öyle, bu ülkeyi biz yöneteceğiz, savcılar ve polisler değil. Bu ülkede kararı seçilmişler verecek, savcılar değil" tavrı hakim.
Bu operasyonda hedefin Hakan Fidan olduğu düşünülüyor. Emre Taner ve Afet Güneş'in ise, açılım sürecinin yargılanması için oraya yerleştirildiği düşünülüyor. Ama hesaplaşılmak istenen Başbakan Erdoğan diye düşünülüyor. Ama savcıların yetkilerinin düzenlenmesi unutulmuş değil.
Şimdi ilk iş olarak MİT Yasası'ndaki düzenleme çıkarılıp, jet hızıyla yürürlüğe konulacak.
Sonra serinkanlı bir şekilde özel yetkili cumhuriyet savcılarının yetkilerini düzenleyen CMK 250 ve 251 ele alınacak. "Ülkenin kaderi bir savcının iki dudağının arasına bırakılamaz" deniliyor.
Geçen hafta taşlar yerinden oynamıştı. İktidarın etkili bir ismi, "Taşlar yerli yerine oturacak. Bu konuda kararlıyız" dedi.
Taşların yerli yerine oturduğu bir sürece giriliyor.