Seçim sonuçları ve yanlış analizler (!)

Seçim sonuçları ve yanlış analizler (!)
   "Aşiretler konusunda bazı yanlış algılar var, ’Aşiret’ Kur’an-i bir kavram ve bir realitedir..."
 

      Türkiye uzun bir seçim maratonu geçirdi, Türkiye ile birlikte bizde Şanlıurfa da aynı havayı teneffüs ettik, aynı heyecanı yaşadık. Zaman zaman kırılmalar oldu, tepkiler oldu. Neticede ufak tefek bazı tatsızlıkların dışında ciddi olaylar yaşanmadan seçimi geçirmiş olduk, bu sevindirici bir olay.

      Sürpriz oldu diyebileceğimiz bir sonuç da çıkmadı. Sonuç aşağı yukarı belliydi. Ak partinin tek başına ve fark atarak iktidar olacağı kesin gibiydi.

      Son zamanlarda seçim meydanlarında siyasetin üslubu gittikçe sertleşmiş ve bazen de ahlaki sınırları aşan durumlarla karşılaşmıştık. Bu yüzden:

      Ben bu seçim sonrası şöyle bir tespitte bulundum; siyasette her zaman güzel üslup, yumuşak dil ve itidalli hareketlerin kişiye fayda sağlamadığını gördüm.

      Mesela; Has parti genel başkanı ‘Numan Kurtulmuş’ doğruya doğru diyen, yumuşak mizaçlı, birikimli, konuşurken seviyesini bozmayan, hep kibar ve yapıcılığını ortaya koyan bir lider olmasına rağmen, hak ettiği oyu alamadı.

      Bugün söylediği sözü yarın kendisi yalanlayan, sert ve agresif tavırlar sergileyen, işi küfretmeye, birbirlerine ağır eleştiri ve hakaretler de bulunmaya kadar vardıran liderler ve adayların daha fazla oy alması ise düşündürücü değil mi?

      Gelelim bu sonuçlara bakarak‘Aşiret düzeni’ bitti diye yanlış analiz yapanlara:

     Bence aşiret düzeni veya ağalık bitmedi. Ak parti ile beraber (Urfa da)  devam etmektedir. Aşiret sahibi olan ve aşiretini siyasi güç olarak kullanıp liste başında yer alarak milletvekili olanları görmezden gelip aşiretçilik bitti demek; eksik ve yanlış bir bakış açısıdır.”

       Üstelik ‘Bucak’ aşiretinin ileri gelenlerinden Ahmet Ersin Bucak azımsanmayacak bir oy aldı. Tek başına neredeyse CHP ve MHP nin toplamına yakını kadar oy alan Bucak; İl barajı çok yüksek olduğu için oyları yeterli gelmedi ve seçilemedi.

       Hakeza Zülfikar İzol yaklaşık 15 bin oy aldı, bu oyların arkasında tabiî ki güçlü bir aşiret bağı var.

       Köklü bir yapıya ve ideolojiye sahip olan ‘Saadet partisi’ bile Türkiye’ genelinde 535 bin kadar oy alırken, Zülfikar İzol’un 15 bin, Ahmet ersin Bucak’ın 31 bin küsur oy almasını hafife almak doğru olmasa gerek.

       Burada yanlış algılanan ve anlatılan bir aşiret olgusuna açıklık getirmek istiyorum; aşiretleri çok kötü bir şeymiş gibi göstermenin yanlış olduğunu izah etmeye çalışacağım.

       Aşiretlerin temeli çok eskiye dayanır. Aşiret değil, aşiretçilik kötüdür. Aşiret veya aşiret sahibi olmak tek başına kötü değildir, yanlış da değildir. Kötü ve yanlış olan; aşiretini kullanarak baskı oluşturmak, zulmetmek, zor kullanmak, baskın çıkmak ve diğer azınlık grupları hegemonyası altına almaya çalışmak ve bunu başarmaktır.

       Bu tespitlerle yola çıkarsak – ki çıkmamız gerek- o zaman şöyle bir tablo ile karşılaşabiliriz; birleşerek/güç birliği yaparak baskı, zor ve zer kurarak insanlar üzerinde hâkimiyet oluşturan, tahakküm eden, diğerlerini ötekileştiren her kurum, kuruluş, oluşum ve örgütler; “birer aşiret konumunda sayılırlar.”

       Bu saydığımız şıklar/vasıflar nerede ve kimlerde bulunursa, onlar ‘aşiret’ sınıfına girerler. Bunların isimlerinin şu veya bu olması fark etmez.

       Zaten aşiret olgusu, feodaliteye - feodalite ise- derebeyliğe, zorbalığa ve baskıcılığa dayandığı iddiasıyla karşı çıkmıyor muyuz? Peki kendi mensubu olanları menfaatleri doğrultusunda zorlayan tek oluşum aşiret midir? Bu hayatın birçok yerinde karşımıza çıkmaktadır.

       Bugün sendikalar, odalar, siyasi partiler vb. birçok legal kuruluşlar bile anlam ve işlev itibariyle aşiret hükmündedirler. Parti liderlerinin çoğu aşiret ağaları, aşiret ileri gelenleri gibi kendi istediklerini parti içerisinde yaptırmıyorlar mı?

       Bu seçimin başarılı olanlarına gelince: başarılı olanlar, Sayın başbakan ‘Recep Tayyip Erdoğan’ ile ‘BDP’nin’ bağımsızlarıdır. Özelikle Sayın başbakan diyorum, çünkü Ak partinin almış olduğu yüzde elli oyların yaklaşık yüzde kırkını tek başına Sayın başbakanın aldığını düşünüyorum.

       BDP li bağımsızların başarıları ise şudur: her türlü baskı, entrika, yalan, iftira ve engellemelere rağmen geçen dönemden 14 milletvekilini artırarak seçimi 36 milletvekiliyle kazanıp meclise giren BDP li bağımsızların durumu büyük başarıdır.

       Dolayısıyla az veya çok alan her parti ve adaylar Türkiye’nin partisi ve adaylarıdırlar. Hep beraber bir arada yaşamak zorundaysak ve hepimiz bu topraklarda hak sahibiysek, bazı olumsuzluklara rağmen/tam olmasa da (!) ‘demokratik’ bir seçimden çıkan sonucu hazmetmeli ve saygı göstermeliyiz.

       Seçimlerin ülkemize ve milletimize hayır getirmesini Yüce Mevla’dan dilerim…