RUS BÜYÜKELÇİSİNE YAPILAN SU-i KAST'IN ARKA PLANI

RUS BÜYÜKELÇİSİNE YAPILAN SU-i KAST'IN ARKA PLANI

Beş yıldan beri devam eden ve 600 bin insanın ölümüne sebep olan Suriye savaşı, iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. “Düşmanın düşmanı dosttur, nasıl ki düşmanın dostu düşmandır” kuralı dünyada hep geçerli olmuştur. Suriye savaşında da bunun geçerli olduğunu görüyoruz. Şöyle ki:

Rusya ve Suriye’sinin dostlukları oldukça tarihîdir.  Suriye bağımsızlığına kavuşur kavuşmaz, soğuk savaş dönemlerinde hep Rusya’nın yanında ve Batı blokunun karşısında yer aldı. Çünkü Suriye bir Arap ülkesidir ve en büyük düşmanı İsrail devletiydi. İsrail ise, Batı’nın stratejik müttefiki ve en önemli dostu olduğuna göre, Suriye Batı’nın yanında yer almayacaktı. Çünkü düşmanın dostu düşmandır.

Suriye- Rusya dostluğu Beşşar Esed’in babası Hafız Esad döneminde hem ekonomik hem siyasî hem askerî alanlarda zirveye çıkmıştı. O kadar ki, Hafız Esad öldüğünde Rusya’nın Suriye’den 20 milyar dolar silah parası alacağı vardı. Çünkü scud füzeleri, hafif ve ağır makineli tüfekler, uçaksavarlar ve tanklar dâhil Suriye’nin elindeki tüm savaş uçakları da Rus malıdır. Suriye’in dostluğu sayesinde Rusya’nın uçak gemileri Akdeniz’in sıcak sularına inebiliyorlardı. Buradan baktığımızda Rusların neden ısrarla Suriye’nin yanında yer aldıklarını ve beş yıldan beridir onlara neden askerî yardım yaptıklarını anlamak daha kolaydır.

İran’a gelince, İran’ın Suriye ile bağlantısı ve dostluğu, Ruslarınkinden çok daha önemli ve daha hayatidir. Çünkü Suriye’de rejim, bağımsızlığını kazandığından bugüne kadar ülkede nüfusun yüzde 15’ini oluşturan Nusayrîlerin elindedir. Suriye’deki Nusayrîler ve Lübnan’daki Hizbullah, İran’ın resmi mezhebi olan İmamiye Şiasına en yakın olan gruplardır. Dolayısıyla Suriye ve Lübnan, İran için vazgeçilmez stratejik iki dost ülkedir. Hz. Hüseyn’in başı ve çok sayıda Ehl-i Beyt imamının kabirlerinin Şam’da olması bu vazgeçilmezliği daha da önemli kılmaktadır. Bu yüzden denilebilir ki, İran yüzde altmışı Şıî olan Irak üzerinden Suriye ve Lübnan hattını hiçbir zaman elinden kaçırmak istemeyecektir.

Türkiye ise, 2002 yılından 2011 yılına kadar hem Suriye ile hem İran ve Rusya ile olan dostluğunu en üst düzeye çıkarmıştı. Gerçekten de Türkiye ile bu üç ülke arasında düşmanları çatlatacak bir dostluk vardı.

Bölgenin en büyük üç ülkesi olan Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye ile bu kadar dostane ilişki içinde oldukları bir hengâmda, yani 2011 yılında, Suriye’de sunî bir savaş çıkarıldı. Bu savaşı çıkaranlar kesinlikle Rusya, Türkiye ve İran’ın menfaatlerini baltalamak istediler Suriye’de savaşı çıkaranlar, hiç kuşkusuz her yerde olduğu gibi, Batı Avrupa ülkeleri ve Amerikalılardı. Bunlar bir taşla birkaç kuş vurmak istediler. Hem kendilerine rakip gördükleri Rusya’yı oyun dışına atmak, hem de bölgenin en büyük iki İslam ülkesi olan İran ve Türkiye’yi karşı karşıya getirmek istediler. En önemli amaçlarından birisi de, Suriye’de güçlenen İslamî uyanışı bertaraf ederek Irak gibi Suriye’de de Sünnı- Şiî çatışmasını körüklemek ve Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’yi rahatsız edecek yeni bir Kürt bölgesini oluşturmaktı. Böylece bölgede hem Sünnî ve Şiî çatışmasına zemin hazırlamak hem de Türk-Kürt savaşına hız kazandırmak istediler.

Türkiye penceresinden baktığımız zaman denilebilir ki, Davutoğlu’nun Suriye politikası tamamen iflas etmiştir. Zira sanıldığı gibi Suriye savaşı kısa sürmedi. Aksine tüm bölgeyi, en önemlisi de asıl hedef olan Türkiye’yi de içine alarak genişlemeye devam ediyor. Suriye’de çıkarılan savaşta Suriye hükümetinin yanında yer alan bir Türkiye neler yapabilirdi?

Her şeyden önce Kürt bölgesi diye Kuzey Suriye’de oluşturulmak istenen otonom bölge oluşmayacaktı. Çünkü Suriye buna izin vermez ve bu konuda Türkiye’ye her türlü desteği verirdi. Bugün Suriye hükümeti, İran devrim muhafızları ve Lübnan Hizbullahının ülke içinde savaşmalarına izin verdiği gibi, Türkiye’nin de, kendi sınırlarını korumak için Suriye’nin kuzeyinde konuşlanmasından rahatsızlık duymayacaktı.

İkincisi de, Suriye’den gelen ve her türlü potansiyel teröristi içinde barındıran bu koca göç dalgasıyla karşı karşıya kalmayacaktı.

Bugünkü duruma baktığımız zaman, Türkiye, İran ve Rusya’nın ittifak içinde olmaları, dolayısıyla Suriye hükümetinin yanında yer almaları her üç ülkenin yararınadır. Bu üç ülke ittifak ettikleri takdirde, Batılı hainler hiçbir şey yapamazlar. Üstelik Türkiye- Rusya ve Türkiye-İran arasındaki küçük sorunlar çok daha kolay çözülebilecek ve Türkiye, güneyinde oluşturulmak istenen terör bölgesine daha kolay müdahale edebilecektir.

Sonuç olarak bu üç ülkenin ittifakını ve dostluklarını istemeyen Batılılar sürekli Türkiye ve Rusya’nın dostluğunu dinamitliyorlar. Rus uçağının düşürülmesi ve büyükelçinin su-i kasta kurban gitmesi hep temelleri atılan dostluğun altına bomba koyan girişimlerdir. Kim bilir, belki yarın Türkiye-İran ilişkilerini de dinamitlemek isteyen gruplar da çıkabilir. Bu eylemlerin, Batı menşeli bir örgüt tarafından organize edildiği kesindir. Bu FETÖ veya başka bir örgüt olabilir. Ama asıl amaç, bu üç ülkenin dostluklarını bozmaktır.