RIZIK İKİDİR

RIZIK İKİDİR

Arapar da Kürtler de nasip-kısmet ve şans manasında “Su’ud” kelimesini kullanırlar. Bir işte başarılı olamadıkları zaman “Su’udum yok ki, nasıl başarayım…”  derler. Yani şansım yok... Şansın rızıkla çok yakından alakalı olduğuna inanırlar. Rahmetli babam anlatırdı: Bir komşumuz vardı;  Adı,  Abdurrahman-i Osman idi. Abdurrahman çoluk-çocuk sahibi, fakat arazi sahibi olmadığı ve ikinci dünya savaşı yılları olduğu için yoksulluk içinde yaşardı. Babam da onun kadar olmasa da ona yakın bir seviyede sayılırmış.

Bir gün Abdurrahman, evde çalışan babamın yanına gelmiş ve demiş ki: “Sofi, boşuna kendini yoruyorsun. Benim de senin de zengin olmamız asla mümkün değildir. Çünkü benim de senin de su’dumuz kartal kayasındadır ve tambur çalıyorlar.” Babam kendisine demiş ki: “Dostum, bu ne demek yani… Biz hiç çalışmayacak mıyız?” Abdurrahman amca: “Kardeş, her insanın bir su’udu vardır ve onun için çabalar. Muvaffak olması için gayret gösterir. Fakat bazı insanların su’udları, sahipleri için çaba sarf edeceklerine kartal kayasında tambur çalıp günlerini gün ediyorlar” demiş. Babam da: “Olur mu dostum, böyle batıl şeylere inanılır mı?” deyince Abdurrahman: “Bak komşu, sana bir öykü anlatacağım, o zaman anlarsın” demiş ve anlatmaya başlamış

“Bir zaman bir adam varmış; çok çalıştığı halde zor geçiniormuş. Bir türlü işi rast gitmiyormuş. Çobanlık yapsa, sürüsüne kurtlar musallat olur, “tedbirsiz davranmıştır” diye çobanlıktan atılırmış. Çift sürecek olsa, sabanı kırılır ve eve dönmek zorunda kalırmış. Başkasına ücretle odun kıracak olursa baltası ortadan ikiye bölünür ve bir daha oduna da gitmez olurmuş. Koyudan su çekecek olsa kovanın zinciri kopar ve kova kuyunun içine düşer, susuz kalırmış. Bu yüzden bir türlü doğru-dürüst iş tutamıyormuş ve ayaküstü günlük işler yapmaya başlamış.

Bir gün zengin bir adamın evinin önünden geçerken adam bahçeden ona seslenmiş. “Kardeş, bu gece işin var mı?” demiş. Adam: “Hayır Hacı ağabey, bu gece boşum. Bir emriniz mi var?” demiş. Hacı: “Oğlum bu akşam atım bir tay doğuracak. Gel ahırda bekle, taki taya bir şey olmasın” demiş. Adam: “Olur Hacı amca; peki bu gece için bana ne vereceksiniz?” demiş. Zengin Hacı bakmış, ayaklarında pabuç yok; “Oğlum sana bir çift ayakkabı vereceğim” demiş. Fakir adam: “Olur mu Hacı amca, bir gece sabaha kadar senin ahırında bekleyeceğim; pislik içinde kalacağım ve bunun karşılığı bir çit ayakkabı, öyle mi?” demiş. Zengin adam: “Valla istersen gelirsin, benden bu kadar…” demiş ve içeri girmiş.

Adam yoluna devam etmiş, fakat yolda düşünmüş, kendi kendine demiş ki:” Bre akılsız adam, bu gece ya boşu boşuna evde yattın, ya da Hacı beyin ahırında yattın, ne fark eder. Hem de yalın ayak yürüyorsun, inadından vazgeç de, git Hacının ahırında bekle, bir çit ayakkabı kazan!” Böyle düşünmüş ve gerisin geri Hacı beyin evinin önüne gelmiş. Hacı Beyi çağırmış, pişman olduğunu ve bu gece gelip ahırda bekleyebileceğini söylemiş. Fakat Hacı bu iş için atık bir çift değil sadece ayakkabının bir tekini vereceğini, diğer tekini de başka bir işini yaptığı takdirde vereceğini söylemiş.

Adam çar-naçar, bu teki de kaçırmayayım, diyerek Hacı beyin teklifini kabul edip ahıra girmiş. Henüz atın sancıları başlamadığı için bir kenarda oturup beklemeye başlamış. Gece yarısına doğru, atın sancıları artınca, omuzlarında beyaz bir havlu, ayaklarında çizmeleri olan bir adamın atın etrafında dolaştığını görmüş. Sinirli bir şekilde hemen ayağa fırlamış ve: “Sen kimsin be adam; ben Hacı Beyin atını bekleyeceğim, bana bir çift ayakkabın tekini verecek, ötekisini de başka bir iş karşılığında alırım; sen neci oluyorsun da atın etrafında dolaşıyorsun?” demiş. Adam sakin sakin cevap vermiş: “Bak kardeşim; telaşlanma. Ben Hacı efendinin su’uduyum (şansıyım). Hacı efendiyle nasıl anlaşmışsanız, o beni ilgilendirmez. Sen yine alacağını alırsın; ama ben seni bu işe karıştırmam

Fakir adam duyduklarına inanamamış. “Nasıl olur? Demek Hacı efendinin şansı ha… Vay be… Peki, kardeş, Sen Hacı efendinin şansısın da benim şansım nerede, biliyor musun?” demiş. Hacı efendinin şansı: “Tabi ki biliyorum. Senin şansın Kartal Kayasında tambur çalıp gününü gün ediyor. O hiçbir zaman senin için böyle zorlu işlere girişmez” demiş. Fakir adam öfkeyle karışık bir büyük bir hayretin içine düşmüş. Su’udunun (Şansının) adresini adamdan almış ve onunla karşılaşmak için sabahı zor etmiş. “Böyle şanslar düşman başına. Onu öldüreyim de ondan kurtulayım.” diyerek Kartal Kayasına gitmiş; bir de ne görsün, tambur çalan bir şahıs ortalığı velveleye vermiş. Tamburunun sesinden dağ-taş inliyor.

Hemen büyükçe bir taş almış ve tam şansının bulunduğu rafın üzerine gitmiş; nişan almış ve taşı bırakmış.  Taş inerken çıkardığı uğultudan irkilen adamın şansı yana çekilmiş ve taşın altında kalmaktan kıl payı kurtulmuş. Yukarıya bakmış; bir de ne görsün, sahibi olan zat tepesinde bekliyor: Şans demiş ki: “Efendi efendi! Bu tambur elimde oldukça hep böyle kıt-kanaat gideceksin. Dün akşam tamburumun telleri gevşemişti de o ayakkabının tekini kazandın. Değilse onu da kazanamazdın” demiş. Onun için Kürtler derler ki, “Su’uda min di tahtéde ye…” (Şansım yalçın kayadadır…)

Biraz suudumuzu kayaya sokan kendimiz değimliyiz? Çükü Hz. Ali (ra) buyuruyor ki: “Rızık ikidir: Birisi, sen nu ararsın; diğeri de, o seni arar. Seni arayan rızık, Allah’ın taahhüdü altındadır. O rızık mutlaka sana ulaşır. Ama ölmeyecek kadar bir rızıktır. Senin aradığın rızka gelince; senin çaban, akıllıca hareketlerin, ticaret ve ziraata uygun gayretlerin o rızkın oluşmasında etkili olur. Her iki rızkı da veren Allah’tır; ama ikinci rızık Allah’ın taahhüdü altında değildir. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de, “Cuma namazı kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Cuma Suresi,10) buyrulmuştur. Buradan anlıyoruz ki, insanı mutlu edecek, onu insanlara muhtaç bırakmayacak ve yüzsuyunu döktürmeyecek rızkı isteyen kimse onu ciddi şekilde aranmalıdır.