Risale-i Nurların Yeni Harflerle Basımı
Said Özdemir Ağabey, 1953 yılında Üstadla yapmış olduğu ikinci görüşmesinde, Üstad Atıf Ural ile tanışıp hemen hizmete başlamasını söyler. Bunu bir emir telakki eden Said Ağabey hemen kolları sıvar. 1954 yılındaki görüşmesinde ise Üstad Said Ağabeye şöyle der: Kardeşim artık biz yetiştiremiyoruz, bundan sonra artık bu Risaleler matbaa lisanıyla basılacak ve bütün Türkiyeye, bütün dünyaya yayılacak. Büyük Sözleri daktilo ettirdik. Şurada duruyor. Sen onu alıp götüreceksin der. Üstad kesesinden o günün parasıyla 1200 lira para çıkarıp Said Ağabeyye vererek Bunu da maya yaparsınız, der ve onu Ankaraya gönderir.
Said Ağabey arkadaşlarıyla hummalı bir faaliyet içine girerler ve nihayet SÖZLERi basmakta müvaffak olurlar. Yeni yazıyla basılmış sözleri üstda getirdiklerinde üstad kitabı alır, bağrına basar ve oda içinde dönerek şöyle der: Kardeşim ben şimdi âhirete gitsem gözüm arkada gitmez; çünkü şimdiki neslin okuyacağı, anlayacağı bir lisanla binlerin ellerine bu Kuran hakikatleri geçti, elhamdülillah ben vazifemi yaptım.
Said Ağabeyin bu hatırası aslında, Rısale-i Nurlar yeni yazıyla basılabilir mi? Ya da Üstad böyle bir şeye cevaz verir mi? Şeklinde yıllarca devam eden tartışmanın ne kadar zaman kaybettirici olduğunu açıkça göstermektedir. Üstadın Sözlerin yeni yazıyla basılması için duyduğu sevincin ne manaya geldiğini ancak 50 yıl sonra anladık.
Eğer bir müellif kendi eserlerinin yeni yazıyla yazılmasını istiyorsa, kimsenin buna karşı çıkmaya hakkı yoktur, olmamalıdır.
Said Ağabeyin neşriyatla ilgili olarak anlattığı hoş bir hatıra da şöyle:
Üstad Risale-i Nurun yeni harflerle basılmasına o derece ehemmiyet veriyordu ki, Üstadla görüşmek isteyenler bir bahaneyle Ankaradaki matbaaya gelirlerdi. Oradan yeni basılan bir fasikül alırlar ve tashih için Üstada götürürlerdi. Böylece Emirdağında Üstadla görüşmüş oluyorlardı. Zira Üstad kimseyle görüşmeyi kabul etmez, sadece formalarla gelenleri kabul ediyordu.
Said Ağabey, ekser hayatını Ankaradaki hizmetlere vakfetmişti. Nitekim Üstadımız, Sungur Ağabeyi Ankaraya gönderirken, Bak Sungur, benim yanımdaki hizmet gümüş ise, Ankaradaki hizmet altındır demiştir. Bu da Ankarada hizmet yapmanın ne denli önemli olduğunu açıkça gösteriyor.