RESÛLULLAHIN (S), 20 YIL KENDİSİNE DÜŞMANLIK YAPAN SÜTKARDEŞİYLE BULUŞMASI
Ebû Süfyân b. el-Hâris b. Abdülmuttalib Resûlullahın (s) amcasının oğlu ve sütkardeşiydi. Halime onu birkaç gün emzirmişti. Resûlullahı (s) çok seviyordu ve onunla yaşıt idi. Resûlullah (s) peygamber olarak gönderilince Ebû Süfyân b. el-Hâris, hiç kimsenin asla yapmayacağı bir şekilde Resûlullaha düşmanlık yaptı. Boykot zamanında Benî Hâşimle birlikte mahallelerine asla girmedi, Resûlullahı ve Ashâbını iirleriyle hicvetti ve onlara ağır hakaretler yaptı. Böylece Ebû Süfyan b. El-Hâris 20 yıl Resûlullahın (s) düşmanı olarak kaldı. O Müslümanları hicvediyor, Müslümanlar da onu hicvediyorlardı. Resûlullah (s) ile savaşmak için Kureyşin gittiği hiçbir yerden geri kalmazdı. Sonra, Mekke Fethinden önce, yani Resûlullah (s) fetih yolunda iken Allah İslâmı onun kalbine koydu.
Ebû Süfyân b. el-Harisin kendisi anlatıyor:
Ben kendi nefsime: Bu saatten sonra kiminle arkadaş olayım? İslâm istikrarlı bir konuma gelmiştir. dedim; eşimin ve çocuklarımın yanına geldim ve onlara, Çıkış için hazırlanın; Muhammedin üzerimize gelmesi yakındır. dedim. Eşim bana, Sen Arapların ve Acemlerin Muhammede tabi olacaklarını bildiğin halde hala ona düşmanlık yapıyorsun. Oysa onun amcaoğlu ve sütkardeşisin; ona herkesten daha çok yardım etmeliydin. dediler. Mezkûr adlı bir kölem vardı. Kendisine: Çabuk birkaç deve ve bir at getir. dedim. Sonra yola çıktık; Medineye gidiyorduk. Nihayet el-Ebvâya vardık. Ben Resûlüllahtan önce el-Ebvâda konaklamıştım. Öldürülmekten korktuğum için kılık değiştirdim. Çünkü Resûlullah (s) benim kanımın dökülmesinin helal olduğunu çoktan ilan etmişti.
Resûlullahın (s) el-Ebvâda sabahlayacağı gün oğlum Caʻferi buldum. O daha önce Müslüman olmuştu. İnsanlar grup grup gelmeye başladılar. Ben Resûlullahın (s) Ashabından korktuğum için bir kenara çekildim. Resûlullahın (s) bineği görününce tam onun yüzünün hizasına geldim. Gözleri beni görünce yüzünü benden çevirip başka tarafa yöneldi. Yine onun yüzünün bulunduğu tarafa geçtim. Birkaç kez benden yüz çevirdi. Bunun üzrine uzak-yakın düşünceler beni tutmaya başladı ve kendi kendime, Vallahi işim bitti Ona ulaşamadan öldürüleceğim. dedim. Fakat yine de, akrabalığım sebebiyle onun iyiliğinin ve merhametinin beni ölümden kurtaracağını düşünüyordum.
Müslümanlar Resûlullahın benden yüz çevirdiğini görünce hepsi benden yüz çevirdiler. İbn Ebû Kuhâfe (Ebû Bekr) ile de yüz çevirirken karşılaştım. Sonra Ömere baktım; Ömer yüz çevirmekle kalmadı, Ensârdan bir adamı üzerime saldırttı. Hemen bir adam bana yapıştı ve Ey Allahın düşmanı! Allahın Resulüne ve onun Ashabına eziyet eden sendin değil mi? Ona düşmanlık yapmakta zirveye ulaşmıştın. dedi. Biraz kendimi savunmaya çalıştım. Adam üzerime gelmeye devam etti ve sesini yükseltti. Hatta insanların önünde, beni sık ağaçlığa götürdü. İnsanlar onun bana yaptıklarına seviniyorlardı.
Darda kalınca kaçıp amcam Abbasın yanına gittim ve ona, Ey Amca! Ben, Onun akrabası ve şerefli bir kişi olmam sebebiyle Resûlullahın (s) benim Müslüman olmamla sevineceğini umuyordum. Ama ondan gördüğüm muameleyi sen de gördün. Benden razı olması için onunla konuş! dedim. Abbâs, Hayır vallahi! Onun gösterdiği tavrı gördükten sonra senin hakkında onunla bir kelime bile konuşmayacağım. Ancak ondan bir yüz görürsem, o başka. Çünkü Resûlullahtan korkuyor ve çekiniyorum. dedi. Ben, Peki, amca beni kime bırakıyorsun? dedim. Abbas, Ne yapalım; durum böyledir. dedi. Ali ile karşılaştım; onunla konuştum. Ali de bana, Abbasın söylediklerinin benzerini söyledi.
Bu kez tekrar amcam Abbasa döndüm ve ona, Ey Amca! Bari bana küfreden adamı benden uzaklaştır! dedim. Abbâs, Onu bana anlat; nasıl biri? dedi. Ben, O çok esmer birisidir. Kısa boylu ve iki gözü arasında bir yara izi vardır. dedim. Abbas, Tamam, o Nuʻmân b. el-Hâris en-Neccârîdir. dedi ve gelmesi için ona haber gönderdi. Abbas ona, Ey Nuʻmân! Ebû Süfyân b. el-Hâris Resûlullahın amcasının ve benim de kardeşimin oğludur. Resûlullah (s) kızgın olsa bile ondan razı olur. Ondan vazgeç. dedi. Numan kısa bir süre sonra vazgeçti ve Bir daha ona sataşmayacağım. dedi.
Ebû Süfyân dedi ki: Bunun üzerine çıktım ve Resûlullahın (s) çadırının kapısında oturdum. Nihayet el-Cuhfeye vardı. Ama ne o, ne de başka bir Müslüman benimle konuşuyordu. Öyle oldum ki, Resûlullah (s) nerede konaklıyorsa onun kapısındaydım. Oğlum Caʻfer de yanımda duruyordu. Resûlullah (s) beni her gördüğünde benden yüz çevirdi. Bu vaziyet üzere yola devam ettim. Mekkenin fethinde onunla birlikte hazır bulundum. Ben hep ona yanaşacak bir plan düşünüyordum.
Nihayet Mekke yakınındaki el-Ebtahda konakladı. Onun çadırının kapısına yanaştım. Bana, önceki bakışından daha yumuşak bir bakışla baktı. Tebessüm edeceğini bekledim. Benî Muttalib kadınları yanına girdiler. Eşim de onlarla birlikte yanına girdi ve onu bana karşı yumuşattı. Sonra Mescidül-Haramaa doğru çıktı; ben de onun önündeydim. Hevâzine çıkana kadar hiçbir şekilde ondan ayrılmadım.
Hevâzin savaşlarında Resûlullah (s) beyaz katırı Düldülün üzerinde iken kılıcını kınından çıkardı. Ben hemen atımdan indim. Kılıcım çıplak bir şekilde elimde duruyordu. Kılıcımın kınını kırmıştım. Vallahi ben onun uğrunda ölmek istiyordum, o da bana bakıyordu. Amcam Abbas katırın yularından tuttu; ben de eğerinden tuttum. Resûlullah (s) 20 gün sonra amcası Abbasa, Kim bu adam? dedi. Ben hemen başımdan miğferi kaldırdım. Abbâs, Kardeşin ve amcan oğlu Ebû Süfyân b. el-Hâristir. Ondan razı ol ey Allahın Resûlü! dedi. Resûlullah (s), Razı oldum. Allah, bana yaptığı her türlü düşmanlığı affetti. dedi. Bunun üzerine Onun üzengideki ayağını öptüm. Sonra bana yöneldi ve Yemin ederim ki bu kardeşim Ebû Süfyandır be! Sonra bana, Öne geç ve düşmanla dövüş! dedi.
En ağır imtihanım başlamıştı. Çünkü saldırırken öldürülebilirdim de Resûlullahın üzerine gelen düşmana öyle bir hamle yaptım ki, onları yerlerinden kaydırdım. Resûlullah (s) beni kabul etti, diye o kadar mutluydum ki Resûlullah (s) da, düşmanın ortasına doğru yürüyüşümde beni adım adım takip etti. Düşman, bu kez amacına ulaşamadı ve onları ayakta tutacak hiçbir güçleri kalmadı. Nihayet onları bir fersah kadar öteye defettim. Resûlullah (s) ve yanındakiler rahatlamışlardı. (el-Vakidi-Mağazi)