RESÛLÜLLAH’IN (S.A.V) ŞEMÂİLİNDEN…

RESÛLÜLLAH’IN (S.A.V) ŞEMÂİLİNDEN…

Bugün siyasetten ve ahval-i âlemden uzak bir yazı yazmak istedim. Resûlüllah’ın (s) şemailinden bir kesit sunmak istedim…

Dünyanın bu ağır keşmekeşinden, boş olan emel ve arzularından biraz olsun uzaklaşmak istedim. Buyurun, hadisi birlikte okuyalım: Hz. Hasan b. Ali b. Ebû Tâlib (r) anlatıyor: Dayım İbn Ebû Hâle’ye, Resulüllah’ın (sas) şemailini [yaratılış vasıflarını] sordum; şöyle dedi:

“Resûlüllah (sas) zatında azamet sahibi, şanı yüce bir insandı ve görenlerin nazarında heybetli ve azametli görünüyordu. Yüzü, ayın on dördün gibi parlıyordu. Orta boyludan biraz uzun ve uzun sayılan birisinden biraz kısaydı. Başı büyükçe, saçları kıvırcık ve dalgalıydı. Saçları ikiye ayrılsaydı öyle bırakır, toplamazdı. Şayet kendi kendine bir tarafa sarkacak olursa kendi halinde bırakırdı. Saçını serbest bıraktığında kulak memelerini geçerdi. Yüzü nuranî beyaz, alnı genişçe idi. Kaşları uzun, ince ve kavisliydi. Kaşları mükemmel olup birbirine yaklaşmış fakat bitişik değildi. Kaşları arasında bir damar vardı; öfkelendiği zaman o damar kabarırdı.”

“Burnu uzundu ve ucunda bir nur parlıyordu; dikkatlice bakmayan onu yüksek burunlu zannederdi. Sakalı gür, ağzı hafif büyüktü. Ön dişleri tane taneydi. Göğsünden göbeğine kadar gelen ve kıllardan oluşan çizgi çok inceydi. Boynu güzel, mutedil; gümüş gibi Berrak ve saftı. Bütün azaları birbirine mütenasipti. Biraz irice vücutlu, sık etli, ne şişman ne de zayıftı. Göğsü genişçe olup karnı ile aynı hizadaydı. Omuzlarının arası birbirinden uzak, kemiklerinin mafsalları iriceydi. Soyununca vücudu parlak ve nuranî idi. Boğaz çukurundan göbeğine kadar kıldan ince bir hat vardı. Bunun dışında, memelerinde ve karnının diğer kısımlarında kıl yoktu.” [Belazûrî, Emnsâbu’l-Eşrâf, II/4]