RESÛLÜLLAHIN (SAS) İLK HALİFESİ HZ. EBÛ BEKİRİN VASİYYETİ
Büyük siyer ve mağazî bilgini el-Vâkıdînin anlattığına göre, Resûlüllahın İlk halifesi Ebû Bekir(ra) vefat hastalığında Abdurrahman b. Avfı çağırdı ve ona, Bana Ömer b. Hattâbı anlat dedi. Abdurrahman b. Avf ona cevaben, Bana sorduğun her şeyi sen benden daha iyi bilirsin dedi. Sonra, Vallahi o senin düşündüğünden daha iyidir dedi. Sonra Osmanı çağırdı ve ona Ömeri sordu. Osman, Allah için onun hakkındaki bilgim şu ki, onun gizli halleri açık hallerinden daha iyidir ve içimizde onun gibisi yoktur dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir, Allah sana merhamet etsin; vallahi şayet ben ondan vazgeçseydim seni aşmazdım dedi.
Ebû Bekir bu iki kişinin yanı sıra Saîd b. Zeyd b. Amr, Useyd b. Hudayr, ayrıca Mühâcir ve Ensârdan başkalarıyla da istişarede bulundu. Üseyd, Kesinlikle ondan daha güçlü birisi bu işin başına gelemez dedi. Bir adam ise Ebû Bekire, Onun sertliğini bildiğin halde Ömeri halife tayin etmeni sana sorduğunda Rabbine ne diyeceksin? dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir, Sen beni Allah ile mi korkutuyorsun? Vallahi sizi idare etme işinde zulüm yaparak kendisine azık hazırlayan zarar etmiştir. Ben Allaha, Allahım! Ben onlara senin halis kullarından en hayırlsısnı halife tayin ettim derim. Şu söylediklerimi arkandakilere de bildir dedi. Sonra Osmanı çağırdı ve ona, Yaz dedi. Osman Ebû Bekirin (ra) vasiyeti olarak şunları yazdı:
Rahmân ve Rahîm olan Allahın adıyla;
Bu, Ebû Bekir b. Ebû Kuhâfenin, dünyadan göçmek üzere olduğu bir sırada; kâfirin mümin, kuşku içindeki günahkârın kesin iman sahibi olacağı ve şek içindeki yalancının da doğru söyleyeceği ahirete dâhil oma anındaki vasiyetidir. Benden sonra [görevi devralmak üzere] Ömer b. Hattâbı size halife olarak tayin ettim. Onu dinleyin ve ona itaat edin. Ben Allah için, Onun Resûlü ve dini için, nefsim ve sizler için hayırlı bir yöneticilik yapmadım. Eğer Ömer adil olursa, bu zaten benim onun hakkındaki bilgim ve tahminimdir. Eğer [adil olmayı] dedğiştirirse bisin ki, herkesin kazandığı günah kendinedir. Ben bununla sadece hayrı murad ettim. Allahtan başka kimse gaybı bilemez. Zulmedenler ise, nasıl bir inkılâpla devrilip gideceklerini yakında görecekler.[1] Allahın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.
Sonra yazdığı belgeyi istedi ve mühürledi.
El-Vâkıdî dedi ki: Bazıları şöyle dedi: Ebû Bekir bu belgenin baş tarafını yazdırdığında, henüz kimsenin ismini vermeden baygınlık geçirdi. Bunun üzerine Osman [yazmaya devam ederek], Benden sonra [görevi devralmak üzere] Ömer b. Hattâbı size halife olarak tayin ettim şeklinde yazdı. Ebû Bekir ayılınca, Yazdığını oku dedi. Osman da Ömerin ismini zikrederek okudu. Ebû Allahu Ekber diyerek, Görüyorum ki, benim bu baygınlığımda canımın çıkacağından ve insanların ihtilafa düşeceğinden korktun. Allah seni İslama ve İslam ehline hayırlı kılsın. Gerçekten de ona layıksın dedi.
Sonra Ebû Bekir Osmana, mühürlenmiş vasiyyetle birlikte insanların içine çıkmasını emretti. Osmanın yanında da Ömer b. Hâttâb ve İbn Sayete el-Kurazî vardı. Osman insanlara, İsmi bu belgedeki kişiye biat eder misiniz? dedi. İnsanlar, Evet, biat ederiz dediler. Ali b. Ebû Tâlib, Onun kim olduğunu biliyoruz. O Ömer b. Hattâbtır dedi.
İnsanların hepsi bunu kabul edip razı oldular ve ona biat ettiler. Sonra Ebû Bekir Ömeri tek başına çağırdı ve ona tavsiyelerini bir bir söyledi. Ardından Ömer onun yanından çıkınca, Ebû Bekir ellerini yukarı doğru uzatarak şöyle dedi:
Allahım! Ben bununla sadece onların iyiliğini istedim ve onların fitneye düşmelerinden korktum. Senin daha iyi bildiğin ve rızana uygun olduğunu umduğum şeyle onlara muamelede bulundum. Onlar için reyimle içtihatta bulundum. Onların içinde en hayırlı, en güçlü ve onları doğru yola götürmekte en hırslı olan birisini idareci tayin ettim. Senin emrinden gelen [ecel] bana yaklaştı. Vefatımdan sonra onların içinde hayırla yâd edilmeyi bana nasip eyle. Onlar senin kullarındır ve perçemleri senin elindedir. Onların yöneticilerini onlar için ıslah et ve Ömeri, senin Raşîd halifelerinden bir yap ki, rahmet peygamberinin hidayet yoluna tabi olsun. Onun işlerini ve riayetini de ıslah et Allahım!
[Belâzûrî, Ensab, III/88]
[1] Şuarâ, 26/227.