RESÛLÜLLAHIN (S) MECLİSİ
Hüseyin b. Ali (r) dedi ki: Rasulüllahın (s.a.v) oturuşuyla ilgili âdetini babama sordum; şöyle dedi:
Onun oturuş ve kalkışı ancak Allahın zikriyle olurdu. Yerleri kendisine vatan yapmaz [Bir mecliste uzun süre oturmaz] ve vatan edinmeyi yasaklardı. Bir meclise girdikleri zaman üst tarafa geçmezdi; alt tarafta oturur ve böyle yapılmasını emrederdi. Meclisinde oturanların durumuna göre onlarla muamele ederdi. Rasûlüllahın (s.a.v) meclisinde oturanlardan hiç birisi, başkasının onun yanında kendisinden daha değerli olduğu hissine kapılmazdı.
Bir şahıs Onun yanında oturduğunda ya da durumunu Ona arz ettiğinde, kendisi ayrılıncaya kadar Allahın Resûlü sabırla onu dinler ve ilgilenirdi. Ondan bir şey isteyene, ya istediğini verir, ya da güzel sözlerle onu teselli edip gönderirdi. Onun şefkati, genişliği, cömertliği ve güzel ahlakı herkese ulaşmıştı. Rasulüllah (s.a.v) insanlar için adeta bir baba olmuştu. Hak hususunda bütün insanlar yanında eşitti. Onun meclisi, hilim, hayâ, sıdık ve emanet meclisiydi. Huzurunda yüksek sesle konuşulmaz; hiç kimsenin ayıpları anlatılmaz, kimseler töhmet altında bırakılmaz ve huzurunda işlenen zellelerin [yanlışlıkların] yüze vurulmasından endişe edilmezdi. Onun meclisinde herkes birbirine saygılı davranırdı. Meclisinde oturanlar, birbirilerine üstünlüklerini takva ile değerlendirirlerdi. Yanında oturanlar birbirilerine karşı mütevazı davranır, büyüklerine hürmet ve küçüklerine merhamet gösterirlerdi. Muhtaç olan kardeşlerini kendi nefislerine tercih eder, garipleri kuşatır ve onları koruma altına alırlardı.
Hüseyin b. Ali (r) dedi ki: Babama, Rasûlüllahın (s.a.v) meclisteki arkadaşlarıyla olan sünneti nasıldı? diye sordum; şöyle dedi:
Rasûlüllah (s.a.v) daima güler yüzlü, güzel ahlaklı ve yumuşak huyluydu. Kaba, sert, gürültücü, utanmaz, ayıplayıcı ve meddâh değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezlikten gelir, ona bulaşmaz, ondan uzak da durmazdı. Nefsini üç şeyden uzak tutardı; tartışmaktan, çok konuşmaktan ve kendisini ilgilendirmeyen şeylerle ilgilenmekten
Üç konuda da insanlardan uzak dururdu: Kimseyi zemmetmez ve ayıplamazdı; kimsenin gizli hallerini araştırmaz ve sevap kazanma umudu olamazsa asla konuşmazdı.
Konuşmaya başladığı zaman, meclisinde oturanlar, başlarının üzerinde bir kuş varmış gibi dikkat kesilirlerdi. Rasûlüllah (s.a.v) sustuğu zaman onlar konuşurlardı; fakat hiçbir zaman huzurunda kimseyle tartışmaya girmezlerdi. Yanında konuşan biri varsa, onlardan ilk konuşan konuşmasını bitirinceye kadar onu dinlerlerdi. Arkadaşları güldüğüne o da güler, hayret ettikleri şeye, o da hayret ederdi. Yabancı kimselerin kendilerini ifade edememelerine ve isteklerine sabrederdi. Hatta bazen arkadaşları onları öne çıkarırlardı. Rasûlüllah (s.a.v): Sizler bir ihtyaç sahibini gördüğünüzde [yardım etmek için] onu takip ediniz derdi. Ancak kendisine (yaşça) denk olan birisinden övgü kabul ederdi. Aşırı gitmedikçe kimsenin sözünü kesmezdi. Aşırı giden ve yanlış şeyler söyleyen birisi olursa, ya kalkar gider ya da konuşan kişiyi konuşmaktan menederdi.
Hüseyin b. Ali(r) dedi ki: Rasulüllahın susması nasıldı diye babama sordum; dedi ki: Rasulüllah (s.a.v) üç şey üzerine susardı: Hilim için, ihtiyat için, karar vermek ve tefekkür etmek için
Onun karar vermesi, düşünmek ve insanları dinlemekle olurdu. Onun tefekkür ve tezekkürü ise, baki olan şeyler ve fenaya giden şeylerle ilgiliydi. O hem hilmi hem sabrı kendi şahsında cemetmişti. Hiçbir şey onu öfkelendirmez ve nefret ettirmezdi. Üç şeyi zatında bir araya getirmişti: Güzel bir şey görürse onu alırdı; çirkin bir şey görürse ondan hemen uzaklaşırdı; bir de ümmetini ıslah edecek hususlarda içtihat ederdi
Aleyhi ve Alâ Âlihi ve Ashabihi, efdalüs-Salavât ve ecmelüt-Teslimât..