REHBER ADAMIN ANLATTIKLARI
Erkek, kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan insan kafilesi üç-beş aylık zorlu ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, yol gösteren rehber adamın dediği gibi çok güzel, hoş, bereketli, şirin ve içinde her çeşit meyve bulunan büyük bir bahçeye yetiştiler. Keyiften ve şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemedikleri için her biri bir ağacın gölgesine sığınarak yorgunluk atmaya başladılar. Bir müddet dinlendikten sonra uyandılar. Gördükleri manzara karşısında hayret ve takdirlerini gizleyemediler.
Gerçekten yol gösterici adamın dedikleri hak ve hakikatmiş. Hatta umduklarının çok üstünde bir bolluk ve bereketle karşılaştılar. Adeta bu vahada yok yok gibiydi. Büyük bir mutluluk içinde buradaki yeni hayatlarına başladıktan sonra eski hayatlarının ne kadar dar ve sıkıntılı bir yerde geçtiğini daha iyi anladılar.
Ne var ki, o Rehber adamın dediği gibi, gerçekten bir müddet sonra bu köy de onları sıkmaya başladı. Ama oturup ne yapacaklarını düşünecekleri yerde, topluluğun büyük bir kısmı acı meyveler yiyerek sarhoş olmayı tercih ettiler. Yine de içlerinden bazıları “gidişatın iyi olmadığını” anlamıştı. Hatta onları buraya gönderen adamı düşündüler, uyarılarını hatırlamaya çalıştılar. Bu bahçelerin gerçek sahibini düşündüler. Her şeye rağmen hayat yine de çok tatlı ve her yeni gün onlar için, yeni bir hayatın başlangıcıydı.
Bir gün Kafilenin ileri gelenleri, gittikçe büyüyen sorunlarını tartışmaya başladılar. İçlerinden sağduyu sahibi birisi dedi ki: “Hatırlayınız, o eski günlerimizi. Dağlarda, dikenli patikalarda kum fırtınaları içinde kaybolup şaşkın kaldığımız günleri unutmayınız. Bize yol gösteren adamın neler söylediğini düşünün. O adamın dediğine göre ister istemez buradan ayrılmak zorunda kalacağız. Muhtemelen ayrılık günleri yaklaşıyor. Çünkü bu güzel vahada yaşamak artık bize sıkıntı vermeye başladı. Ancak buradan ayrıldıktan sonra, eğer memleket sahibini tanımaz ve onun kurallarına göre hareket etmezsek, bu vahada elde ettiklerimizi bile bir daha bulamayabiliriz. Hatta çok daha kötü durumlara düşebiliriz. Öyleyse aklımızı başımıza toplayalım ve bu memleketin sahibini tanımaya çalışalım.”
Bu görüşlere karşı çıkanlar oldu. Tartışmalar büyüdü. Her kafadan bir ses çıkamaya başladı. Gençler ve çocuk tabiatlı yaşlıların bir kısmı büyüklerin sözlerini ve uyarılarını dinlemek istemediler. “Sizi artık dinlemek istemiyoruz. Konuştuklarınız tamamen akıl dışı şeylerden ibarettir. Bu vahadan başka, hayatın sürebileceği başka bir yer yoktur” diyerek isyan ettiler. Bakalım isyanlarında haklı mıdır onlar? (devamı var)