Ünal TANIK / Abant'tan yazıyor - Abant Platformu'nun son gününde Prof. Mete Tunçay, Müslümanlardan beklentisini ortaya koydu. Kendine öldüğünde "iyi bir Müslümandı" demeleri yerine "iyi bir insandı" demelerini istedi. 26. Abant Platformunun beşinci oturumunda "İnanç Özgürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Dersleri" konusu ele alındı. Oturum başkanlığını Prof. Mete Tunçay yaptı. İSAM Başkanı Mehmet Akif İnan, Doğuş Üniversitesinden Prof. İştar Gözaydın, İzzet Baysal Üniversitesinden Doç. Ali Yaman konuşmacı olarak katıldı. İslam toplumu içinde doğup büyüdüğünü belirten Prof. Mete Tunçay, bir çok adeti de benimsediğini belirtti. En benimsediği adetlerden birisinin cenaze geçerken hangi dine mensup olduğuna bakılmaksızın, cumhurbaşkanına gösterilen ilgiyi göstermeleri olduğunu söyledi. Müslümanlardan bir isteğini de dile getiren Prof. Tunçay, şöyle dedi: "Eskiden cenaze namazlarında imamlar, cemaate döner 'iyi insan olduğuna şahitlik eder misiniz?' diye sorardı. Son zamanlarada ise 'İyi müslüman olduğuna şahitlik eder misiniz?' diye soruyorlar. Öldüğüm zaman Müslümanlardan benim için yalan söylememelerini istiyorum. 'İyi bir insan' demelerini isterim." Prof. Dr. Mehmet Akif AYDIN: İnanç özgürlüğü, diyanet işleri başkanlığı ve din dersleri Laik bir ülkede dini kurumun devlet kurumları arasında yer alıp devlet tarafından desteklenmesi tartışma konusu olmuştur. Bu anlamda farklı modeller var. Ben, milletlerin tarihsel tecrübelerinin model oluşturma konusunda dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Biz bu konuda nasıl bir tarihi tecrübe yaşadık? Gerek selçuklular, gerek Osmanlılar zamanında din görevlileri devlete bağlı vakıflarca desteklenmiştir.
Yargı vazifesi arttıkça dini hizmetler, şeyhülislamın kontrolüne girdi. Cumhuriyet dönemine ise bu şeriye ve evkaf vekaleti olarak yansıdı. Sonra ise bu iki unsur ayrılıp, evkaf vekaleti ve diyanet işleri başkanlığı ortaya konuldu. Bu bilinçli bir tercihti. Çünkü, ilmi sınıfın vakıflarca madden desteklenmesi, zaman zaman siyasilerin karşısına güçlü bir dini sınıf çıkarmıştır. Cumhuriyet döneminde ise bu iki unsur ayrılarak, ilmiye sınıfının arkasındaki maddi bağ bilinçli olarak kesilmiştir. Bunu, yapacağı reformlar açısından gerekli görmüştür.
Diyanet işleri başkanlığı siyasete bulaşmamıştır. Dini hizmetler ağırlıklı bir faaliyet sürdürmüştür. Devlet de bir iki istisna dışında dini faaliyetlere müdahale etmemiştir. Bu istisnalardan biri, ezanın Türkçeleştirilmesi. Dolayısıyla şu anki sistem sorunsuz olmamakla birlikte, ideale diğer seçeneklerden daha yakın. Ben, yeni anayasada da şu anki diyanet işleri başkanlığı sisteminin korunması gerektiği kanaatindeyim.
Diyanetin faaliyetlerinin cemaatlere dağıtılması, ihtiraslara yol açar.
Bir toplumda dini otoritenin güçlenmesi, o toplumda dini değerlerin güçlenmesi anlamına gelmez. Aksine, güçlü dini otorite, kendisini topluma dayatma yetkisine sahip kabul eder. Bu da çatışmaya yol açarak dini değerlerin daha da zayıflamasını sonucunu doğurur.
Din kültürü bilgisinin, öğrenciyi herhangi bir dinin inananı yapma amacı yoktur. Gerekli kıstaslara uyularak müfredat hazırlandığı sürece ben din kültürü ve ahlâk bilgisi derslerinin, toplumsal barışa da katkı sağlayacağını düşünüyorum. Nesnel, objektif ve çoğulcu bir müfredat benimsenmelidir. Ders içeriğinde sorunlar olması, bu dersin kaldırılması ile çözülmemelidir, sorunlar asgariye indirilmelidir.
Amerikan protestan hristiyanlığına bağlı müslümanlar günümüzde tüm dünyaya yayılmış durumda. Türkiyede de faaliyet gösteriyorlar. Bazı düşünceler ortaya konuluyor, misyonerler kolluk kuvveti marifetiyle engellensin diye.
Olması gereken bir dersi liselere koymadığımız için bir sorun oldu. Seçimlik bir din dersi. Önümüzdeki dönemde bunun yapılması gerekiyor. Farklı din, mezhep ve anlayışlara göre, talebe uygun olarak ibadet ve inanç eğitimi verilmelidir. Bu ihtiyaç karşılanmak durumundadır. Eğer ihtiyaç karşılanırsa, din kültürü dersi üzerindeki baskı ortadan kalkmış olur.
İştar gözaydın: hiçbir idari işlemin amacı dinsel olmamalı. Fransa, ABDye göre daha katı bir laiklik anlayışı benimsedi. Bir yandan kamu düzeninin gerekleri ve ibadet özgürlüğü bakımından, diğer yandan inanan ve inanmayanların hakları açısından özgürlükler 1789 bildirgesine de uygun olarak düzenlenmiş.
Türkiyede ise, batıdaki ruhban sınıfının karşılığı olarak bir dini sınıf bulunmadığından, laiklik sadece devlet işlerinin dini normlardan bağımsız olması şeklinde anlaşılıyor. Osmanlı devletinin kendine has bir hukuk sistemi olmasının etkisi burada var. Bir islam devleti ama teokratik değil. Farklılıklar devlet içerisinde yaşadığından, şeri hükümlerin yanı sıra örfi hükümlerle de düzenleme yapılıyordu. Laikliğe geçişi de bu anlayış kolaylaştırıyor.
Diyanet işleri başkanlığının reel politiğe uygun bir kurum olduğu kanaatindeyim. Ama bu kurum, hakim inanç dışında gören farklı inanç guruplarının da görüşlerini dile getirebildiği bir kurum haline getirilmeli. Farklı grupların inanç özgürlüğünü de koruyan bir kurum olmalı.
Nüfus kağıtlarında din hanesi bulunmamalı. Bunun gerçekleşmesi için mevcut mevzuat yeterli ama yasama ve yargı organları bunu böyle yorumlamıyorlar. Bu açıdan, yeni anayasada bu ibarenin kaldırılması için düzenleme yapılabilir.
Doç. Ali YAMAN
Ben Mehmet Akif Aydın beyi dinledim, tek bir kez bile konuşmasında "Alevi" sözcüğünü kullanmadı. Diyanet bu şekli ile sakat bir yapıda.
Ben Alevi inancı üzerine araştırma yapan biri olarak Diyanet'in Alevi konusunu görmezden geldiğini görüyorum. "Diyanet İşleri", adını değştirip "Süni İşleri" diyelim. Lütfen bu temel noktalara dikkat etmeliyiz.
İstanbul'da 60 dolayında cemevi var. Bunları tanımayıp ne yapacaksınız. Aleviler camiye gelsin diyorlar. Gelmiyor. Ne yapacaksınız. Cemevini tanımak durumundasınız.
Prof. Hayrettin Karaman, Başbakan'a hitaben bir yazı yazdı. "Alevileri tanıyamazsın" dedi. Bu hazin bir tutum. Aynı tavrı Diyanet İşleri Başkanlığı da yaptı.
Alevi kurultayları yapıldı. Sonucu hüsran oldu.
Türkiye'de sivil ve askeri bürokrasi de Sünni temele dayalı.
Bütün kitaplarda şiirden resime her şey Sünni geleneği üzerine kurulu. Necip Fazıl'ın sözleri ile dolduruyorsunuz. Başka kimse yok mu? Necip Fazıl'ın Alevilere bakışı belli, daha orta yolcu kimse yok mu?
Eser KARAKAŞ
Türkiye'de 4 vesayet kurumu var. Asker, yargı, diyanet ve talim terbiye. Darbecilerin en gözde kurumu maalesef Diyanet İşleridir.
Eğer tariihi tecrübelerle bugünkü kurumları meşrulaştırmaya çalışacaksanız askeri niçin bunlardan ayırıyorsunuz.
Mete Tunçay ben agnostikim diyor. İçtiği şaraptan alınan vergiyle Diyanet İşleri finanse ediliyor.
Din hizmetinin kamu hizmeti olduğu bir ülke laik bir ülke olamaz.
Aleviler de doğru yolda değil. Devlet bir ibadethaneyi tanısa ne olur, tanımasa ne olur?
Levent KÖKER:
Bu Alevi meselesi çok gürültü çıkardı. Bunun adına laiklik deyin, ya da başka bir şey. İşin temeli insan hakları esasından yaklaşmalıyız.
Türkiye'nin temelini Lozan Antlaşması attı. Kabul etsek de etmesek de budur.
Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Türkiye vatandaşlarının din kültürünü oluşturma girişimi. Diyanet, partilerin dışında kalacak ve bütünlüğü sağlayacam.
1982 anayasası ise bunun zirve noktası. Aleviliği sapkınlık olarak gören yaklaşım burada.
Mehmet BACIK
Teklifim şudur. Diyanet İşleri'ne bütçeden para gitmemeli.
Cafer SOLMAZ:
İki gündür anayasayı farklı yönleriyle tanımaya çalıyıyoruz. Genellikle eleştirel değerlendirmeler yapıldı. Mevcut anayasa var sayılmadan yeni anayasanın yapılması görüşü ağır bastı.
Palavrası ortaya çıkmış olan bir laiklikten söz ediyoruz.
Ben Diyanet İşlerinin bazı temsilcilerinin Alevi Kurultaylarında ipleri koparmak için yaptığı girişimleri gördüm. Bu temsilcilerden birisi o toplantıda, "Ben Alevilerin böyle ibadet ettiğini bilmiyordum" dediğini biliyorum.
Burada gayri müslümler var, Aleviler var. Onları bu toplumdan ayrı düşünemez. Darbe dönemlerinde Diyanet'in oynadığı rolü, 28 Şubat'ta Diyanet'in oynadığı rolü çok iyi biliyoruz.
Serkan SÖNMEZ:
Mehmet Akif Aydın, benim üniversiteden de hocam. Ne Alevileri ne de Sünni olarak bizleri memnun ettiniz. Ehli kitabın yaptıklarını yeriz, kadınları da helaldir, onlarla evlenilebilir. Peki Alevilerden bunu nasıl esirgeriz.
Aleviliği bir "kültür" olarak sayıyoruz. Aleviler de sünnileri bir "kültür" olarak sayabilir. Rapçi İslamcı gruplara sıcak bakıyoruz, ama Aleviliği kültür olarak saymadığımız için semah dönen müzik gruplarımız yok.
Bir Sünni çocuk da cemevini, kiliseyi, havrayı gezebilmeli.
Günümüzde pür sağcı yok, pür solcu da yok. Kadınlar da pür dişil değil, erkekler de pür eril değil. Biz Sünniyiz ama biraz da Aleviyiz. Sultanahmet'te semah dönülebilir.
Diyanet İşleri Başkanlığında Alevi temsimcisi olmalı. Satanizm tanınmaz, ama yasaklanmaz.