Prof. Dr. Ahmet Keleşin Anlattıkları
Son zamanlarda Nurettin Veren, Latif Erdoğan ve Prof. Dr. Ahmet Keleşi televizyon ekranlarından dinliyoruz. Nurettin Veren ve Latif Erdoğan 35-40 yıl F. Gülenden ders almış, dava arkadaşlığı yapmış ve onunla çok samimi ilişkiler kurmuş iki değerli insandırlar. Ahmet Keleş de yine 17 yıl F. Hocanın yakınında bulunmuş, ondan ders almış, mütevellilerinde yer almış, hatta F. Hoca kadar beliğane vaaz verebildiği için 2. Fethullah lakabıyla şöhret bulmuştu. Ancak 1997 yılından beri, yani yardımcı doçent olarak Üniversiteye intisap ettiği günden beri cemaatle arasının bozuk olduğu haberini duymuştum.
Nurettin Vereni şahsen tanımam. Ancak Latif Hocayı bir kere Erzurumda görmüştüm. Ahmet Keleş hocayı da yakından tanırım. İkisi de çok değerli ve asla yalan söylemeyecek kadar takva sahibi olan insanlardır.
Ancak F. Hoca hakkında söyledikleri şeyler birçok insan gibi beni de dehşete düşürdü. Acaba bu zatlar mı yalan söylüyorlar, yoksa bu zatların dediği gibi gerçekten F. Hoca istikameti kaybedip doğru yoldan mı çıkmış?
Doğrusu sağlam imana ve takva derecesine sahip olan bunca değerli insanın söyledikleri şeyler ciddiye alınması gerekir. Zira bu söylenenler yenilir yutulur cinsten şeyler değildir. Üstelik bu güne kadar ne Zaman gazetesi ne de Samanyolu TV, bu zatların söylediklerine ciddi cevaplar vermediler. Sadece kolaycı bir yaklaşımla suçlamaları toptan reddetmek ve F. Hocaı metheden elemanları TVye çıkarmakla yetindiler. Bakınız Ahmet keleş Hoca göz yaşları içinde neler söylüyor:
Ben bugüne kadar sustum. Fakat memleketin geleceği söz konusu olduğu için konuşmak ve hakikatleri halkımıza anlatmak zorundayım. Bu benim bir vazifem. Ben Allah için konuşuyorum. Eğer bu konuşmalar karşılığında bir tek kuruş almışsam ispat etsinler özür dilemeye hazırım. Ben hala F. Hocanın ilk zamanlarındaki saf ve samimi zamanlarındaki gibiyim. Fakat Hoca çok yanlış şeylere imza attı. Şayet F. Hoca ilk zamanlarındaki konumuna dönerek Biz yanlış yaptık; Türk milletinden özür diliyorum derse sadece ellerini değil, ayaklarını da öperim.
Ben hizmet hareketinin tepesinde yer alanların kutsal hizmet anlayışından uzaklaştıklarını gördüm. Birden bire Hoca için villalar, arabalar ve evler satın alanların çoğaldığını gördüm. Çünkü cemaatin değeri yükselmişti. Acaba bu villa satın alanlar, çocuklara kahvaltı verirken sofralarına zeytin koyamadığımız zamanlarda nerdedydiler?
F. Hoca ile en son ayrıldığımızda kendisine Ahrette seninle görüşürüz Hocam diyerek ayrıldım.
Hoca çok farklı bir karakterdedir. O hiçbir zaman içindekini yanındakilere söylemez. O herkesten kuşku duyar. Ama o her zaman kendisini hak ve hakikatin merkezi olarak kabul ettiği ve meşruiyetini de kendisinden aldığı için kendisini yanılmaz kabul ediyor. Böyle bir insan hiç kimse ile samimiyet kuramaz.
Fakültede F. Hocaya bağlı olan prof. Bir arkadaşım odama geldi ve F. Hocanın Mavi Marmara gemisiyle ilgili söyledikleri hakkındaki görüşün nedir Hocam? dedi. Ben de, Çok talihsiz bir açıklamadır dedim. O prof. Arkadaşım döndü ve: Ben Allahın F. Hocayı yanıltacağını sanmıyorum dedi. Bir prof. F. Hoca hakkında böyle düşünüyorsa
F. Hocada hep meşrulaştırıcı ve haramları helal edici bir anlayış gittikçe artıyordu. Bunun tek gerekçesi de Hizmet denen şeydir. Kızlara Başınızı açın. Hizmet için bir şey olmaz... Namaz kılmasanız da olur. Takiyye yapın. Çünkü hizmet için yapıyorsunuz Yani Hizmet de ve her şeyi yap anlayışı
Hocanın hayalleri 17 Aralıkta yıkıldı. Çünkü hükümeti yerle bir edeceğini ve hem hükümet hem de devleti ele geçirebileceğini düşünüyordu. Ama hesap edemediği şeyler oldu. O Uzun adamı, sayın Başbakanın dirayetini hesaba katmadı.