PEYGAMBER SEVGİSİ

PEYGAMBER SEVGİSİ
Yaklaşmakta olan, Kutlu doğum haftası etkinlikleri nedeni ile peygamberimize olan sevgimizi pekiştirmek, en üst düzeye çıkarmak ve nefislerimizden daha fazla sevmek için bu yazıyı yazma gereği duydum. Sevgi insanın kendisine uygun ve hoş gelen şeylere meyletmesidir. Manevi bir eylem olan sevginin belirtisi insanın davranışlarında, yaşam tarzında, fiil ve sözlerinde ortaya çıkar. Sözüyle fiili birbirini tutmayan bir kimsenin sevgisi ne kadar değerlidir? Annesini sevdiğini iddia edip ona kötü davranan bir kimsenin sevgisi ne anlam ifade eder ki?
Sevgi güzel bir eylem olmakla birlikte insanlar bu güzel eyleme kötülükler katmışlardır. Yanlışı sevmekte ısrar ve güzelden nefret, çağımız insanının belirgin özelliği haline gelmiştir. Sevgiyi hak etmeyen ve hiçbir değer ifade etmeyen fikirler, şahsiyetler delicesine sevilebilmektedir. Bunlar için her şeyden hatta candan bile vazgeçilebilmektedir.
İslâm açısından sevginin değer bulabilmesi için bu sevginin Allah Teâlâ’nın rızasına uygun ve onun belirlediği sınırlar içerisinde olması gerekir. Bu konuyu daha anlaşılır hale getirmek için Hz. İsa Efendimiz örnek verilebilir. Hz. İs’yı bir peygamber ve insan olarak sevmek imanın gereğidir. Ancak ondan sonra gelenler sevgide aşırılığa kaçıp onu ilahlaştırmışlar ve Allah’ın affetmeyeceği şirk günahına düşerek sevgilerini heba etmişlerdir. Kendilerini cennete ulaştıracak olan sevgileri yaptıkları aşırılıktan dolayı cehenneme gitmelerine sebep olmuştur.
Peygamber sevgisi dinin temel prensiplerindendir. Peygamber Efendimizi her şeyden çok sevmek, Allah Teâlâyı sevmenin işaretidir. O’na tabi olmak, Allah’ın sevgisine nail olmaktır. Kur’ân-ı Kerim âyetlerinde bu konuya şöyle değinilmiştir:
“De ki: ‘Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada (zarar) uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”  (Tevbe sûresi, 24)
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız Bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.” (Âl-i İmran Sûresi, 31)
İnsanoğlu kendisine iyilik yapana karşı sevgi besler, minnet duyar. O kimseye karşı kalbimizde bir muhabbet oluşur. Tanımadığımız birisinden gördüğümüz ufak bir iyilik bile ona muhabbet duymamızı sağladığına göre bütün âlemlere hidâyetle gelen, bütün insanlık için rahmet olarak gönderilen, insanlara kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahiret saadetine kavuşma yolunu açıklayan yüce Peygamber’e karşı sevgimiz ve muhabbetimiz nasıl olmalıdır?
Sevmek inanmaktır. Sevmek yaşamaktır. Sevdiğini kendisi gibi, kendisinden de çok duyumsamaktır. Sevmek sevdiği olmaktır. Peygamber sevgisi, sahip olabileceğimiz en büyük servetimiz, Allah Teâlâ’nın bizi sevmesini, imanın kalbimizde derinleşmesini sağlayacak en önemli eylemimizdir. Bu konuya açıklık getirmesi bakımından şu hadislere bir göz atalım:
“Sizden biriniz; ben kendisine babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe iman etmiş olamaz.” (Buharî, İman: 8; Müslim, İman: 69, 70)
“Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa, o kimse imanın tadına varmıştır:  Allah ve Resûlü’nü her şeyden fazla sevmek. Sevdiğini yalnızca Allah için sevmek.
Allah’tan sonra en çok sevgiye layık olan, şüphesiz, Allah Resulü’dür. Rasûlullah’i en çok sevenlerin başında ise Sahabe gelir.
Bu gerçek, Kur’ân’da şu şe¬kil¬de ifadesini bulmuştur: “Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha sevgilidir. Ahzab Susersi,6
Kur’ân’ın medhine mazhar olan sahabelerde bunun birçok canlı misalini görmek mümkündür. Onlar bu yolda eşsiz ve erişilmez fedakârlık örnekleri vermişlerdir.” İnan¬dık” demekle yetinmemişler, Re¬sû¬lul¬lah’a (a.s.m.) sevgi uğrun¬da her türlü zulme ve iş¬kenceye göğüs germişlerdir. Bu uğurda gerektiğinde yurtlarından, mallarından ve can¬larından fedakârlık etmişlerdir. Onların Re¬sû¬lul¬lah’a olan sevgileri, yavrusunu koru¬mak için kendisini tehlikeye atan bir an¬nenin ciğerparesine olan şefkatinden daha fazlay¬dı. Mesela Hz. Ali’ye, “Siz Re¬sû¬lul¬lah’ı (a.s.m.) ne kadar seviyordunuz?” diye sorul¬duğunda, o, şu cevabı ver¬mişti:
“Re¬sû¬lul¬lah bize malımız mülkümüz, çoluk çocuğumuz, anamız ve ba¬bamızdan daha sevgili idi. Ona, susadığımızda soğuk suya duyduğumuz arzu¬dan daha çok arzu duyar, daha çok severdik. Bu sevgi Re¬sû¬lul¬lah’ın şu mübarek sözüne bağlılıklarının ifadesinden başka bir şey değildi:
“Hiçbiriniz beni anasından babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe tam iman etmiş olmaz.
Bu hakikat en güzel tezahürünü Sahabenin hayatında bulmuştu. Belki de bu¬nun ilk tecrübelerinden birine Hz. Ömer muhatap olmuştu. Bir gün Re¬sû¬lul¬lah’ın: “Beni ne kadar seviyorsun?” sorusuyla karşılaştı. Cevabı ise, “Seni canım¬dan başka her şeyden çok se¬¬viyorum!” oldu. Ama Re¬sû¬lul¬lah en can alıcı nokta¬ya dikkatini çekmiş, “Canından da çok sevmedikçe tam iman et¬miş olamazsın, ya Ömer!” buyurmuştu. Re¬sû¬lul¬lah’ı nasıl ve ne derece sevme¬si ge¬rektiğini öğ¬renen Hz. Ömer de, “Canımdan da çok seviyorum ya Resûlullah!” diye cevap vermişti. Peygamberimiz de (a.s.m.), “Şimdi oldu, ya Ömer.” d¬iyerek, onun şah¬sında bütün Müslümanlara sevgiyi kullanmalarındaki ölçü¬yü göstermişti.
Sahabe-i Kirâm, sevgiyi ruhlarının gıdası olarak görüyor, o sevgiyle kalplerinin canlanacağına inanıyorlardı. Bu, onlar için en büyük bir zevkti. Çünkü onlar, hadiste be¬lirtilen imanın zevkine erdiren üç şeyden birinin “Allah ve Resû¬lü’nü her şeyden çok sev¬me olduğunu çok iyi kavramışlardı. O zevkle ken¬dilerini tehlikelere attılar, nice güç¬lüklere katlandılar.
Sahabe-i Kirâm kadar Re¬sû¬lul¬lah’a bağlı ikinci bir topluluk yoktur. Onlar bütün davranışlarında onu örnek edinmiş, söz, davranış ve fiillerini ölçü olarak kabul etmişlerdir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim, Resûl-i Ekrem’i (a.s.m.) “en güzel örnek” olarak gösterir. Allah onu yüce ahlakla bezemiş, en güzel edeple edeplendirmiş, insanlığa rehber yapmıştır. Bu ise Re¬sû¬lul¬lah’ı bütünüyle örnek almak ve onun Allah’tan getirdiklerini tatbik etmekle mümkündür. Bu husus âyette mealen şöyle dile getirilir:
“Re¬sû¬lul¬lah’ın size getirdiklerini tutunuz, yasak ettiklerinden de sakınınız. Haşir Süresi,7
Peygamberi Sevmek Bize Ne Kazandırır?
1- Hadisi şerifte belirtildiği gibi Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem‘i sevmek imanın tadını almamızı sağlar.
2- O’nun sevgisi karşılıksız kalmaz ve Hakk’ın sevgisini kazandırır.
3- Efendimizi sevmek Allah Teâlâ tarafından bağışlanmamıza vesile olur. Yüce Allah, bağışlanmanın yolunun Resûlü’nü sevmekten geçtiğini bize bildirmiştir. “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız Bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder.” (Âl-i İmran sûresi, 31)
4- Efendimizin şefaatine ermemize ve cennette O’nunla birlikte olmamıza vesile olur.
Peygamberimizi sevmek sadece sözlerle olabilecek bir şey değildir. Amele, ahlaka, hayata yansıyan yönlerinin olması gerekir. Peygamber sevgisinin bazı alametleri şunlardır:
O’nun davetine icabet edip, O’na iman etmek:
— O’nu her şeyden çok sevmek,
— Sünnetini yerine getirmek,
— O’nun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemek,
— O’nun güzel ahlakını örnek alıp hayatımızın her anında yaşamak,
— O’nun sözlerine her şeyden daha çok değer vermek, emrettiklerini yerine getirmek ve yasak ettiklerinden uzak durmak.
Bu sayılanları samimiyetle yapabilir ve O’na bolca salât u selam getirebilirsek O’nun sevgisi kalbimizde derinleşir. Mademki O’nu seviyoruz, o halde O’nun gibi olmaya çalışmalıyız. İnsan ancak tanıdığı ve bildiği bir kimseye karşı sevgi duyabilir. O’nu tanıdıkça daha çok sevecek, O’na duyduğumuz özlemimiz ve hasretimiz daha da artacaktır. Kaynak: Sahabeler Ansiklopedisi
Bir başka yazıda görüşmek dileğiyle...