PARİS KATLİAMI VE HİLÂFET
Geçen Çarşamba günü (07 Ocak 2015) Pariste meydana gelen olay birkaç açıdan ele alınmalıdır. Hiç kuşkusuz ilk bakışta bazı Müslümanlar, Resûl-i Ekreme (s) dil uzatan bir derginin yazarlarına yalpan bu saldırı müstahakkını bulmuştur diyeceklerdir. Ancak olay çok yönlüdür ve bu kadar basit değildir. Şöyle ki:
1) Gerçekten de, Batı Avrupada son 15-20 yıldır, basın özgürlüğü sınırlarını aşarak dinlere ve kutsala hakaret içeren saldırıların yapıldığını biliyoruz. Özgürlüğü savunan hiçbir devlet, cemiyet ya da şahıs bu saldırıları mazur gösteremez. Çünkü dünyanın beşte bir nüfusunun, her gün en az beş defa ismini andığı Allahın elçisi Hz. Muhammede (s) hakaret içeren karikatürleri yayınlamak, hiçbir şekilde basın özgürlüğü sınırları içinde mütalaa edilemez. Peki, Allahın elçisine yapılan bu saldırı karşılıksız kalır mı? Elbette ki kalmaz. Yeryüzünün bütün orduları Allaha ait olduğu için bir şekilde Allah onlardan intikamını alacaktır. Fakat işin bu tarafı tamamen ilahî bir takdirdir. Güpegündüz ve terör estirerek böyle bir olayı gerçekleştirmek, Raşid Müslümanların onayından geçemez.
2) Terör ile cihadı birbirinden ayırmak gerekir. İslâmda cihad vardır ve haktır. Fakat İslâmda terör yoktur. Cihad, Allaha ibadet etmek ve yeryüzünde adaleti tam olarak uygulamak isteyen Müslümanlara engel çıkaranlarla savaşıp, ibadet için geniş özgürlük alanları açmak ve zalimlerin zulmüne engel olmak için yapılan bir faaliyettir. Allahın emriyle Müslümanlara tanınan bu hak ve görev, ibadetle eşdeğerdedir. Cihada izin vermek, Müslümanların yetkilerini kullanma hakkına sahip olan halife veya hilafetin manasını deruhte eden Ehlül-Halli vel-Akd olan meclislerin yetkisine bağlıdır. Böyle bir merciden yetki alınmadan yapılan saldırılar Cihad değil bir terör hareketidir. Kısacası şahıslar kendi başlarına böyle bir şeye karar veremezler.
3) Dikkat edelim: Bugün Batılı Hıristiyanların dinî mercii sayılan bir papalık sistemi vardır ve aynı zamanda o merciin bir devleti de vardır. Vatikan denilen bu devlet İtalyanın başkenti Romanın sınırları içinde yer alıyor ve bütün dünyaca muhatap kabul ediliyor. O devletin de bütün dünyada elçilikleri vardır. Vatikan, dünyanın insanları nezdinde Hıristiyanlığı temsil eden bir kuruluştur. Zaman zaman bütün Hıristiyanlık adına açıklamalar yapar ve saldırılara cevap verirler.
4) Müslümanların da Hilâfet adında, çok daha etkin ve faal bir kurumları vardı. Resûl-i Ekremin (s) vefatından itibaren 1924 yılına kadar hiçbir zaman yeryüzündeki Müslümanlar halifesiz kalmadılar. Halife, cihad fetvasını ilan ettiği zaman Batılı Hıristiyanların ayakları birbirine dolardı. Çünkü bu fetva bütün İslam âleminde yankı bulur ve genç-ihtiyar herkes cepheye koşardı.
1900lü yıllarda yine Pariste Hz. Peygamberin (s) karikatürleri çizilmiş ve basılmıştı. O zamanki halife Sultan 2. Abdülhamid Fransaya, Bu paçavralar piyasadan toplatılmadığı takdirde topyekûn İslam âlemine karşı bir savaş ilanı olarak kabul edilecektir şeklinde bir nota vermiş ve o paçavralar derhal piyasadan kaldırılmıştı.
Müslümanların en zayıf oldukları 1915te, cihad emrini veren halifeye, dünyanın dört bir yanından olumlu cevap verilmiş ve Çanakkale savaşı zaferle sonuçlanmıştır. Aynı şekilde, İslam âleminin paramparça olduğu istiklal savaşında, Halifenin çağrısı üzerine, Hilafet merkezi tehlikededir kaygısıyla hareket eden Müslümanlardan Türkiyeye maddi-manevi yardımlar gelmiştir.
İşte Hilafetin 1924 yılında kaldırılması ve halifelerin sürgüne gönderilmeleri tamamen bir batı projesidir dediğimiz zaman bazı beyinsiz laikçilerin hala bunu anlamamış olmaları ve hilafetin aleyhinde bulunmaları ne kadar dehşet verici bir şeydir. Batılılar hilafetin bizden kaldırılmasını istediler fakat Hıristiyan dünyasını temsil eden Papalığa yeni bir mahiyet kazandırdılar ve ona devlet statüsünde bir temsil yetkisini verdiler.
Eğer bugün Türkiyede Halife olsaydı Pariste veya başka bir Avrupa ülkesinde Hz. Peygambere hakaret içeren yazılar yazılabilir miydi? Bu asla mümkün olamazdı. Şu anda bile, eğer sadece beş-altı tane İslam devleti (Türkiye, İran, Mısır, Suriye-Irak ve Suudî Arabistan) samimi bir şekilde güçlerini bir araya getirseler Resûl-i Ekreme (s) hiç kimse yan gözle bakamaz.
5) Pariste gerçekleştirilen olayın perde arkasında, iki önemli hedef vardır. Bunlardan birincisi ve en önemlisi Batıda yükselen İslamın önünü kesmektir. Bugün Batıda yaşayan milyonlarca Müslüman, Batılıların Hıristiyanlaştırma tuzaklarına düşmedikleri gibi, yüz binlerle ifade edilen Hıristiyan İslâmla şereflenmiştir. Batıda, bir taraftan göçmen karşıtı partilerin destekçileri ve teröristleri artarken, diğer taraftan İslâmafobiye karşı seslerin yükseltilmesini sağlamak için Paris olayları gibi olaylar tezgâhlanarak İslam ve Müslümanlar lekelenmeye çalışılmaktadır. Cumhurbaşkanı François Hollande istediği kadar Biz bunu İslama mal edemeyiz şeklinde olumlu mesajlar versin; fakat bu olay, Hıristiyanların ve göçmen karşıtlarının Müslümanlara karşı sertleşmelerini kaçınılmaz hale getirecektir.
Bu olayın amaçlarından birisi de Fransa cumhurbaşkanı François Hollandein kendisi ve ılımlı Batılı liderlerdir. Eğer Fransa ve birkaç Batı Avrupa ülkesi Filistin devletini tanımamış olsaydı, bu olay onların başına gelir miydi? Nereden bakılırsa bakılsın, bu olay Yahudilerin bir planıdır. Yahudi marketinin seçilmiş olması da sizin için bir şey ifade etmiyor mu?