Oradaydım
İstanbul ziyaretim 5 gün sürdü. İş konusunda muhataplarımla anlaşamadım ama manevi anlamda çok olumlu ve güzel geçti. Fırsat bulmuşken. Regaib gecesini değerlendirmek amacı ile, Eyüp semtinde bulunan İstanbul’un manevi kurtarıcısı, Allah dostu ve efendimizin can yoldaşı sahabe Eyyûb-el ensari hazretlerinin makamını (kabrini) ziyaret edip, akşam ve yatsı namazlarımızı o güzide makamda kıldıktan kanal 7 nin naklen verdiği programın bir kısmını da canlı izledikten sonra sabah namazını tekrar orada kılmak için ayrıldık. İstanbul’un değişik yerlerinde bulunan manevi yönden önemli olan ziyaretlerimi gelecek yazılarımda yazacağım inşallah, ama öncelikli olarak Ayasofya. Çünkü vazgeçilmezlerimizden biride Ayasofya’dır. O gün saatler öncesinden değişik illerden gelen Müslüman kardeşlerimiz o ihtişamlı ve o kadarda mahzun olan mabedin önünde bulunan meydanı hınca hınç doldurmuşlardı bir taraftan göğsüm kabardı diğer taraftan tekbir sesleri arasında gözlerim yaşardı sevinç ve hüznü bir arada yaşıyordum.
Fatih’in bizlere emanet ettiği mirası korumak yerine, tam tersi ile muamele ile ihanet edip biz Müslümanların namaz kılmasına yine sözde Müslümanlar engel olmuştu. Yani kendimize yasaklamışız. Peki, neden yasaklanmış? Cevap: Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müze yönetmeliği, azınlıkların ayinine izin verirken Müslümanlara yasak getiriyor. İstanbul 4. İdare Mahkemesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müze yönetmeliğini gerekçe göstererek Ayasofya'da namaza izin vermediği ve Turizm Bakanı, Sümela Manastırı ve Akdamar Kilisesi'nde Hıristiyanların ayin yapmaları için yönetmeliği esneterek izin vermişti. Bunun adı çifte standart’tır. Halkın yüzde 99'unun Müslüman olduğu ülkemizde, İstanbul Fethi'nin sembolü olan, Ayasofya'da namaz kılınmasının yargı kararıyla yasaklanmasında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın müzeler hakkında yönetmeliğin gerekçe gösterilerek, “Bu yönetmelik, Ayasofya'da namaz kılmaya engel oluyor. Aynı yönetmelik, azınlıklara uygulanmıyor ve azınlıklar, Van Akdamar Müzesi ve Trabzon Sümela Manastırı'nda ayin yapıyor. Ayasofya bir bayrak gibidir. Müze yapılarak bağımsızlığımızın simgesi olan bu bayrak gönderden indirilmiştir.
Cami olarak hizmete açılmadığı sürece bağımsız bir ülke olduğumuzu söyleyenler halkı ve kendilerini kandırmaktan başka bir şey değildir. Öğle namazı kılındıktan sonra Ayasofya’nın içini gezmek kuyruğa girdim ama kuyruktakilerin büyük çoğunluğu gayri Müslimler oluşturuyordu. Kadınlı erkekli yarı çıplaklar bilet sırası bize gelince bileti veren görevli bayan benden İngilizce 25 TL isteyince ufak bir şaşkınlıktan sonra basın kartım aklıma geldi hemen onu gösterdim ve bileti ücretsiz alıp içeri girdim. Şaşkınlığım ve yanımdaki dayım oğlu ile birlikte o muhteşem mahzunu gezmeye başladık. İstanbul’un fethinden sonra Müslümanlar ve melekler tarafından doldurulan ihtişamlı mabet şimdi para karşılığında çıplak gayri Müslimler ve şeytanlar tarafından doldurulmuş.
Burada şunu da anlamış oluyoruz milli gençlik fatihin torunu olduğunu yaptığı her etkinlikle ispatlıyor, peki bundan rahatsız olanlar kimin torunları ki? Şiddetle karşı çıkıyorlar, Akdamar’ı Sümela’yı açanlar ruhban okulunu açmaya hazırlananlar neden? Ayasofya’yı da açmıyorlar neden ve kimden çekiniyorlar? Kepazeliğe bakın Türkiye’nin büyüdüğüne, güçlendiğine ve bölgesel güç olduğuna ancak Ayasofya cami olarak açılırsa inanacağım. Kendi topraklarımızda bulunan, mülkü fatih sultan mehmed hana ait olan bir camiyi batı ne der korkusuyla açamıyoruz. Demek ki bağımsız bir ülke değiliz. Ayasofya bir semboldür. Müslümanların Hıristiyan âlemine karşı kazanılmış zaferin sembolü. Cumhuriyet döneminde de sembol oldu; fakat Ayasofya ya vurulan zincir, aslında Müslümanlara vurulan zincirin sembolü oldu.
Fatih Sultan Mehmed han’ın, şahsi vakfı olan Ayasofya cami’nin ileriki tarihlerde böyle bir şeyin olacağını hissetmiş olmalı ki, Ayasofya cami vakıf senedinin sonuna ilginç bir not eklemiştir. Bu açık bir bedduadır. Aslında bu duaya bende âmin diyorum. Duanın orijinali aşağıdadır
FATİH SULTAN MEHMET'İN AYASOFYA VAKFİYESİ
Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1 Haziran 1453'te kaleme aldığı Ayasofya Vakfiyesi şöyle diyor: “İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem. Dolayısıyla kim bu Ayasofya'yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi'nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah'ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.
“Fatih Sultan Mehmed Han. 1 Haziran 1453”
Necip Fazıl KISAKÜREK’İN ifadesi ile…
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, sakarya!..