Okuma Parçası 2

Okuma Parçası 2

Argoda “Müzik ruhun gıdasıdır” diye bir deyim vardır.
İslam’da ise Kur’an ruhun gıdası kabul edilir ki; doğrudur. Aslında Kur’an’da da musiki bir yön vardır. Hangi Müslüman kişi güzel sesli bir hafızdan kıraatle okunan Kur’an’ı dinlemek istemez?
Aslında tabiatın birçok yerinde musiki bir ses vardır. Öyle olmasaydı; suyun sesi, kuşların cıvıltısı, bazen rüzgarın hafif esmesinden oluşan ses, insanların kulağına hoş gelir miydi?
Düşünün bir şelalenin sesi, yada bir akar çay başında durup dinleniyorsunuz o suyun dağlardan akış sesini dinliyorsunuz…
Yine bir ormanda veya bir bahçedesiniz kuşların cıvıl cıvıl sesleri ve ötmesi, ne kadar kulağa hoş gelir ve insan ruhunu okşar. Dolayısıyla kötü olan müzik değil, müziğin şekli ve şarkı-türkülerin sözleri olabilir.
Her şeyde olduğu gibi, müziği de kötü yönde kullanırsanız kötü olur. Tabi ki sözlerin en güzeli Allah’ın sözleridir. Hiçbir kitap ve hiçbir söz Kur’an-ı Kerim ile kıyaslanamaz.
Konumuz şiir olduğu için, konumuza dönelim.
Mesela; “Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş” sözleriyle başlayan bir türkü güzel bir türküdür, dinlenir.
Bir yerde okumuştum, hoşuma gitmişti. Şöyle diyordu;
“Şiir sevmeyen, Türkü dinlemeyen ve çay içmeyenlerle arkadaşlık olmaz” diye… Tabi bu biraz latife gibi görünse de; bana göre gerçeklik payı vardır.
Çünkü şiir ahenktir, şiir uyumdur, şiir duygudur… Şiir güzel sözlerin bir araya gelmesidir. Şiir aşkı, yoksulluğu, gurbeti, hasreti en güzel sözlerle, en duygulu mısralarla dile getirmektir.
Şiir demişken, aklıma Bekir Urfalı’nın ‘ZAMAN’ şiiri geldi.
“Su gibi hayatımdan akarak gitti zaman
Yaprak yaprak dökülüp ömrümde bitti zaman
Uçup gitti elimden biriktirdiğim her şey
Toz gibi sermayemi savurup yitti zaman
Asuda günler varmış diyorlar ki atide
Uzaklar görünmüyor yarın n’etti zaman?
Gasp etti bağışlanan bütün gücü-kudreti
Anneye muhtaç olan bir sebi etti zaman
Kanmamış iken daha hayat pınarlarından
Kesip bütün yolları dedi ki yetti zaman
Bir damla suymuş meğer bir avuç toprak insan
Öğütüp dişlerinde bana öğretti
Ah ne kadar mazlumum, kopuverince daldan
Kurumuş yaprak gibi bir yana attı zaman”
Şair Bekir Urfalı’nın yüreğine sağlık, zamanı ne güzel dile getirmiş, zamanla birlikte mısraların içine insanı, anneyi, hayata doymadan dünyadan göçüp gitmeyi.. Hepsini bir arada bizlere sunmuş…
Kadın şairlerimizden Zehra Şahinalp hanımefendi, ‘Şiir, Şaiir Ve Sair’ başlıklı şiirinde;
“Yeniden doğabilmek her güne, güneş rengiyle bir daha... Usul usul serpiştiren yağmurdur, ıslak sıla kokusunu yâd ellere taşıyan… Çamur bulaşmamış, kararmamış, lekesiz minik çocuk safiyeti, kuşça çırpınan sol yanında… Karınca yüreğinde sürgün vererek yeşillenen niyet temizliği, Lût sabrıyla… Kelebek kanadına derc edilen doku, renk ve zerâfet hassasiyeti, tefekkürlü bir dokunuş anında… Yaslı Ada’lara sürgün hükümlü vuslâtları kucaklamak milatlık bir hasret dernekşiliğiyle, masalımsı râüya tanıklığında…”
Şaire Zehra Hanım bu şiirinde gönülleri diyardan diyara götürüp gezdiriyor, kah bir umut veriyor, kah bize sabırla beklemeyi öğretiyor.
Bir çocuk masumiyetiyle kelebeklerin özgürlüğünü birleştirerek adeta ruhlarımıza dokunuyor…!
Tıpkı Büyük Şair Ahmed Arif’in;
“Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım
Susuz kaldım
Hayın karanlıktı
Can garip
Can susukun
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede
Tütünsüz,
Uykusuz kaldım
Terketmedi sevdan beni…”
Mısralarıyla şairin sevdasını tarif ettiği gibi… şair başına ne gelmişse, sevdasını unutmamış, unutmak istemiyor. Zaten hangi aşık unutmak ister ki maşukunu?
Ve bir Dörtlük de âcizane bizden olsun dedik!
“Seni Bulmak” şiirimiz:
Sevgili;
Şehrin en kalabalık yerlerinde dolaştım
Tenha yerlerde arayamadım seni
Öyle ki; sensizlik korkutuyor beni
Üşenmedim
Genç-yaşlı demedim…
Tek tek herkese seni sordum
Yırtık resmini gösterdim insanlara
İğneyle kuyu kazıyorum sanki
Seni bulmam ne mümkün!