Numan Kurtulmuş'u bekleyen sorunlar
Hiç şüphesiz bugünkü Saadet Partisi, MSP, RP ve FP geleneğinden gelen bir partidir. Bu dört parti de, Allah uzun ömürler versin, Erbakan Hoca'nın oluşturduğu bir geleneğin devamıdırlar.
Bu dört partinin en temel özellikleri, dini konularda kaygısı olan ve bu hususta hassasiyet sahibi olan insanlardan oluşmasıdır. Gerek parti yöneticileri, gerek partinin arkasındaki kitlelerin temel özelliği budur.
Başka bir deyimle ifade edecek olursak; Türk kamuoyunda din aleyhinde söylenen sözler bu dört partiye mensup insanları çok yakından ilgilendiriyor; daha açık söylemek gerekirse onları rahatsız ediyor. Çünkü bu partiler hep halkın özgürlüklerini savundular. Eğer halkın din ve vicdan özgürlüğüne bir kısıtlama getiriliyorsa, bu partiler hemen bu hareketin karşısına çıkarlar. Dün de böyle idi, bugün de böyledir.
Peki, diğer partiler din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkmıyorlar mı? Kuşkusuz onlar da sahip çıktıklarını söylüyorlar. Ancak SP'ye göre bu partilerin tümüyle din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıktıklarını söylemek mümkün değildir. En azından, SP' ye göre bu partilerin samimi olduklarını söylemek oldukça zordur.
SP Sadece din ve vicdan özgürlüğünü değil, aynı zamanda rantiyecilikten ve paradan para kazanmaktan uzaklaştırılmış bir milli ekonomi modelini de savunuyor. Deyim yerindeyse SP, her konuda, dışarıdan yönlendirilmeyi reddeden ve her konuda millileşmeyi öngören politikalar üretmek isteyen kadrolara sahip çıkmak istiyor. Başbakan'ın "çıkardım" dediği milli görüşçülük gömleği de buradan geliyor.
Ama bununla birlikte, bence SP geleneğinin en belirgin vasfı herkesten daha çok din ve vicdan özgürlüğüne sahip çıkmak istemesidir. İşin nirengi noktası burasıdır. Bu sadece benim görüşüm değil; sakaktaki adamın da SP hakkındaki temel düşüncesi budur. Çünkü bu partiye mensup olanlar genellikle daha fazla dinlerini yaşamak isteyen insanlardır.
Denilebilir ki, SP'yi bir parti olarak siyaset sahnesine sevk eden asıl neden, yetmiş-seksen yıldan beri, Türkiye'de dindar olmayan insanlara tanınan örgütlenme özgürlüğünün dindar insanlara tanınmamasıdır. Başka bir ifade ile haramlara tanınan engin özgürlüğün helallere tanınmaması SP'yi ve ondan önceki partileri, hatta Ak Partiyi harekete geçiren hususların başında geliyor.
Bu açıdan baktığımızda RP ve onunun türevleri olan kardeş partiler dini birer parti görünümündedir. Yani en azından sokaktaki adam bu partileri böyle görüyor. Çünkü sokaktaki adam bakıyor ki, SP'ye mensup bütün insanlar toplantılarında içki içmiyorlar ve toplantıdan sonra, ya da toplantı esnasında ekseriyetle namaz kılıyorlar.
Kuşkusuz Türkiye gibi Jakoben bir laikliğin hüküm sürdüğü bir ülkede SP'nin muhalifleri onları hep dini siyasete alet etmekle suçladılar ve partilerini kapattıran temel argüman da bu olmuştur.
Bu tip partilere yöneltilen bu suçlamalar çok ağır ve insafsızca bir ithamdır. Bu ithamlar karşısında, Türkiye'nin jakoben yönetimini bilen parti yöneticileri, kapatılmamak için çok dikkatli olmaları ve oyunu kuralına göre oynamaları gerekirdi. Ama ne yazık ki, yöneticiler oyunu kuralına göre oynayamadılar, dolayısıyla ağır suçlamalardan ve kapatılma tehdidinden kurtulamadılar.
Eğer demokrasiyi ve insan haklarını herkes için istediğimizi, hata dini inkâr eden fikir ve sanat adamları için de istediğimizi açıkça ifade etmezsek ve davranışlarımızla bunu göstermezsek, partinin bu ağır suçlamadan kurtulması mümkün değildir.
Biraz önce ifade ettiğim gibi SP'nin en temel argümanı din ve vicdan özgürlüğü ile her konuda dışa bağımlılıktan kurtulmak ve milli politikalar üretmektir. Ancak değişimi ve herkes için demokrasiyi politikalarının merkezine koyan ve dini özgürlüklere karşı en az SP kadar hassas olan Ak Partinin 2002'de Kurulmasıyla birlikte SP, son iki seçimde marjinal bir parti olmakla karşı karşıya kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında SP' nin en büyü rakibi, bir merkez partisi haline gelen Ak Partidir.
Ben FP genel İdare Kurulunda üye olduğum zaman (1998) Numan Kurtulmuş İstanbul İl başkanıydı.
Nasiyesi ve şeceresi temiz bir insandır. Ancak genel Başkanlık makamına oturan Numan Kurtulmuş'un işi oldukça zor görünüyor. Zira görünen en mübrem ve en büyük görevi de, SP'yi marjinal bir parti olmaktan kurtarmak ve partiyi, en az Erbakan Hoca'ın 1994'teki Refah Partisinin seviyesine (%22) çıkarmaktır.
Ne var ki, Türkiye'de siyaset yapan dindar insanların en büyük sorunu, özgürlük ve demokrasi konusunda genel kitlelere inandırıcı gelmemesidir. Ak Parti de aynı sorunları yaşadı; bazı kesimlerin gözünde hala da yaşıyor.
Yani Ak Parti ve SP'nin muhaliflerine göre bu iki parti demokrasiyi sadece kendileri için istiyorlar. Ancak Ak Parti, dini vecibelerini yerine getirmeyen bazı insanları partiye almakla, tüm Türkiye'nin partisi olduğu mesajını vermek istedi ve başardı.
Acaba Numan Kurtulmuş bu ciddi sorunu çözebilecek mi?
Diğer taraftan, bir partinin geniş kitlelere ulaşabilmesi için genel olarak iki şeye muhtaçtır. Birincisi, bütün toplumsal beklentilere uygun bir vitrine sahip olması; ikincisi de, Ülkenin acil sorunlarına ilişkin somut öneri paketlerini kamuoyuna açıklamasıdır. SP'nin Numan Kurtulmuş ile parti vitrinini hallettiğini düşünebiliriz. Ancak genel başkan kamuoyunu tatmin etmek maksadıyla "ADİL DÜZEN" türü, fakat ondan farklı ve çağdaş bir projeyi yeniden sunabilecek mi acaba?
Bir şey daha vardır; hem Ak Parti hem de SP'nin değişmez-sadık seçmen profili birbirine çok yakın ve aynı duyguları paylaşan insanlardan oluşur. Bu itibarla Başbakan Erdoğan'ın, tüm dünyada ve özellikle İslam dünyasında tanınan Karizmatik şahsiyetini sollayıp Ak Parti'den seçmen koparmak çok zor görünüyor. Acaba belden aşağı vurma siyasetini benimsemeyen Numan Kurtulmuş bu handikabı nasıl aşacaktır?
Umarım genel başkan Kurtulmuş partisini marjinal bir parti olmaktan kurtararak en azından, Erbakan Hoca'nın Refah Partisi seviyesini yakalamayı başarır.
SP Şanlıurfa İl Kongresi tüm SP'lilere ve dostlarımıza hayırlı olsun.
Kalın sağlıcakla