Newruz gerçek baharı getirdi

Newruz gerçek baharı getirdi

Her yıl kutlanan Newruz bayramı, bayramdan çok bir kaostu ve hatta yıkımdı…

 

İlk kez baharın gelişini simgelediği söylenen newruz gerçekten Türkiye’ye baharı getirdi.

 

21 Mart’ta Diyarbakır’da düzenlenen newruz kutlamalarında açıklanan barış ve ateşkes çağrısı güzel günlerin habercisi, refah devletin müjdecisi, halkın huzur ve saadeti için tam bir bayram havası meydana getirdi.

 

AK Parti’nin iktidara geldiğinden beri çözüme yönelik söylediği sözler.  Nevruz’da Abdullah Öcalan tarafından da dile getirilmesi tüm Kürtler arasında sevince neden oldu.

 

Öcalan Mesajında; Binlerce yıllık bu büyük medeniyeti farklılıklarla, ırklarla, dinlerle, mezheplerle kardeşçe ve dostça birlikte inşa eden Kürtler için Dicle ile Fırat Sakarya ve Meriç nehirlerinin kardeşidir. Cudi ve Ağrı dağları Erciyes ve Kaçkar'ın dostlarıdır. Halay, horon, delilo; zeybekle hısım ve akraba olur” diyor.

 

 

Öcalan daha da ileri giderek neredeyse ümmet birliğinden bahsedercesine; “Bu kardeş topluluklar siyasi baskılarla, harici müdahalelerle birbirine düşürülmeye çalışıldı. Hak, hukuk, özgürlüğü esas almayan düzenlemeler inşa edilmeye çalışıldı. Fetih savaşları, emperyalist müdahaleler, Arabî, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletlere, sanal sınırlara, Sünni problemlere gark etmeye başladı.” Dedi.

 

Milletleri “ulus” devlet aylayışıyla bir birine düşürülmeye çalışıldığını söylüyor.

 

Aslında Apo yakalandığı zaman bu barış olacaktı. Bu kan ve gözyaşı duracaktı.

 

Biz bu topraklarda yıllarca eğitime besmele ile başlardık. Ama birileri geldi; ‘ne mutlu türküm diyene’ diye bir icat çıkardı. O zaman da Kürtler de der ki; ‘ne mutlu kürdüm diye’ diyen, rahmetli Necmettin Erbakan’ın partisi Refah partisi kapatılınca, derin devlet bu kez PKK’yı tasfiye etmek istedi. Tıpkı Hizbullah gibi…

 

 

Ama nasıl olduysa AK Parti iktidara geldi. Planlar alt üst oldu. Neticede onların bir planı varsa ALLAH’ın da bir planı var. Ve Allah’ın planı daha hayırlı…

 

Sonuçta büyük bedeller ödenerek elde edilen bir süreç başladı. Artık bu süreç geri dönülmez bir noktaya vardı. Bugün gün, geçmişi tartışma günü değil. Geçmişten çıkardığımız derslerle geleceğe daha aydınlık bakma günüdür. Öncelikle kendimizi sorgulamalıyız. Biz Kürtler ve ya Türkler bir İngiliz, bir Alman ve ya bir Fransız’a gösterdiğimiz hoşgörüyü aynı ırktan olmadığımız için Müslüman din kardeşimize gösteremeyecek miyiz?

 

Baksanıza İsrail aynı gün 3,5 yıldır mavi Marmara için dilemediği özrü diledi. Hiçbir şey bir birinden bağımsız değildir.

 

Her ne kadar PKK dışında kalan Kürtler, “süreçte biz muhatap alınmadık” diye dert yakınıyorsa. Süreçte pek fazla inisiyatifte almadılar. Ya da alamadılar. Çünkü PKK asla muhalif kabul etmeyen bir hareketti.  Dolayısıyla halklar sindirilmişti.

 

 

Sonuçta büyük bir yanlış vardı. Kan davasına dönüşmüştü. Ama bu iş, bu kan ilelebet devam etmezdi. “kan kanla yıkanmaz” kanı su temizler. Birilerinin “haklı” olduğuna inandığı halde haklarından feragat etmesi lazımdı. Baldıran zehri içilmesi gerekiyorsa birileri onu dahi içmeyi göze almalıydı. Ki göze alan olduğu için bu süreç başarıya ulaştı…

 

Sonuçta barış iyidir…

 

Fransa’da öldürülen 3 PKK’lı kadının Diyarbakır’daki cenaze töreninde açılan ve içeriğine benim de katıldığım bir pankarttaki sözlerle bitiriyorum.

 

Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz!

 

Rengarenk çiçeklerin açtığı, insanların bir birini incitmediği, huzur ve mutluluk dolu nice baharlara