ÖNCE PARTİ KAPATMA DAVASI

ÖNCE PARTİ KAPATMA DAVASI

"AK Parti'yi bu maddelerle kapatacaklar" yazısı geniş yankı uyandıran Cafesiyaset yazarı Zihni Çakır, bu hafta 2010 baharında darbeye giden yolun nasıl hazırlandığını adım adım ortaya koydu.

Türk demokrasisinin ve kamuoyunun "parti kapatma davası" ve "darbe" sözcüklerinden bile irite olduğunu inkar etmiyorum.

Bazı kesimlerin, bu iki kavramdan oluşan tehdidi dile getirmeyi, AK Parti adına "mağdur siyaseti" yapmak şeklinde değerlendirdiğini de biliyorum.

Ama ne yapalım?

Kapalı kapılar arkasında plananan ve hedefi milletin demokratik iradesi olan sinsice oyunarı, sırf birileri rahatsız olacak diye görmezden mi gelelim?

Geçen yazımda kapatma davasının perde arkasını yazınca, belli merkezler nasıl da paniğe kapıldı bakın!

O satırlarda tek bir yalan olsaydı, muhataplar adına, "yapılan bir hazırlığın detaylarına daha fazla inmemem" için birileri devreye sokulur muydu?

Kapatma davası hazırlığına dair iddialara yönelik yazıma aktardığım detayların, "kim tarafından bana servis edildiğine" yönelik yoğun bir çaba gösterilir; hatırı sayılır kişilerce haber kaynağımın kimliğine ulaşılmaya çalışılır mıydı?

Onun için, anamuhalefet ve muhalefet partileri, bu kavramları kullananları, "AK Parti'nin değirmenine su taşımakla" itham etmek yerine, TBMM ve siyaset üzerindeki yargı ve asker vesayetini ortadan kaldıracak formüller üretmelidir.

Tabii eğer bu oligarşik bürokrasi vesayetinin yaratacağı boşluğu, iktidara gelebilmeleri için tek seçenek görmüyorlarsa.

Gündem geçmişte kalmış darbe planlarıyla meşgul edilip, kamuoyu darbenin olmayacağına dair bizzat Genelkurmay Başkanı'nın ağzından çıkan -belki iyi niyet temennisiyle dolu ama altı boş- söyemlerle rehavete uğratılırken, hala ülkede darbe planlayanların varlığına dair ciddi duyumlar dolaşıyor.

İddiaya göre bu duyum olmaktan çıkıp, kurumsal istihbarata dayalı rapora dönüşmüş.

Mayıs ayı (2010) için planlandığı öne sürülen demokrasi dışı müdahalenin dayanacağı temellerin, önceki yazımda dile getirdiğim kapatma davası gerekçeleri ve önümüzdeki günlerde uygulamaya konulacak gerginlik ve çatışmalar olacağı iddia ediliyor.

Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde hazırlanıp 2 Müsteşar Yardımcısı (İstihbarat ve Teknik İstihbarat'tan sorumlu Müsteşar Yardımcıları) ile 4 Daire Başkanına (Güvenlik İstihbarat, İstihbarata Karşı Koyma, Elektronik ve Teknik İstihbarat, Stratejik İstihbarat Başkanlıkarı) dağıtımının yapıldığı ve okunduktan sonra imha edilmesi talimatı verildiği öne sürülen raporda, olası bir askeri müdahalenin aşamaları ve cuntacılarca meşru sayılacak gerekçelerin ne olacağının yer aldığı iddia ediliyor.

Raporun, kuruma gelen bazı elektronik postalar, kargo olarak gelen ihbar ve CD'ler ile bunlara dayalı saha ve açık istihbarat çalışmalarına dayandığı da öne sürülüyor.

Bu raporda yer aldığı belirtilen ve cuntacı gruba atfedilen iddialara göre;

- AK Parti hükümeti ve onun müsamahalarıyla kurumlarda hızla kadrolaşan cemaatler, laik ve demokratik rejime karşı büyük bir tehdit oluşturmakta.

- Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'ye yönelik kapatma davası kararında, bu partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu kabul edilmekle birlikte, mahkemenin iradesi AB'nin baskılarıyla kapatma yerine, hafif müeyyideler içeren ceza şeklinde tezahür etti.

- Oysa Türkiye'nin laik rejimi, AB ile müzakerelere kurban edilemeyecek kadar hayati önem taşımakta; TSK, laik rejimi ne pahasına olursa olsun koruma ve kollamayı yasal yükümlülük ve onurlu bir vazife saymakta.

- AB ile müzakere kriterleri ve demokratikleşme bahanesiyle, ülkeyi etnik ve mezhebe dayalı çatışma ve ayrışmaya sürükleyen iktidar ile TSK, Yargı, Emniyet ve Eğitim gibi kritik kurumlarda hızla kadrolaşan cemaat(ler), laik rejimi, üniter yapıyı ve ulus devleti tehdit etmekte.

- Yargı siyasallaştırılırken, laikliğin bekçisi olan TSK'yı yıpratma ve toplum nezdinde itibarını sarsıcı planları uygulamaya koyan cephenin bir parçası haine getirilmekte.

- İktidar, Anayasal düzene meydan okumakta, rejimi ortadan kaldırıp sözde ılımlı İslam modeline dayalı bir din devleti kurmak için anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerini açıkça hedef almakta.

- İktidar ve cemaatler, Devletin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmekte, kendilerinden görmediği kesimler ile medya ve sermaye sahiplerinin temel hak ve hürriyetlerini yok sayıp, dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmakta.

- Cemaat ve din ekseninde bir devlet düzeni kurmak için açık ve gizli birçok faaliyette bulunmakta, yandaşlarını da bu yolda tahrik ve teşvik etmekte.

- İktidar, TBMM'deki uygulamalarıyla beraber, anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak seçimlerde elde ettiği çoğunluğu her şeyin üzerinde görerek, bir nevi diktatörlüğü savunmakta ve devlet uygulamalarında bu anlayışı yerleştirmeyi amaçlamakta, bu yönde açık ve gizli birçok faaliyette bulunmakta.

Kendi akıllarınca yukarıdaki tespitlerde bulunan cuntacılar, "AK Parti ve cemaat işbirliği ile toplumun hızla muhafazakarlaştırıldığı ve dindarlaştırıldığını, yasal yollar ya da fiili olarak ivedi bir şekilde iktidara müdahale edilmemesi durumunda, yapılacak ilk seçimde -bazı sandık oyunlarıyla beraber- AK Parti'nin, oy oranını, yüzde 50 seviyelerinin de üzerine taşıyacağını" öngörmüş.

Asıl dehşete düşürense, tehdit olarak sıralanan bu öngörülerden sonra yürütülecek plan…

Plana göre;

1- Başarıya ulaşması durumunda, iktidara ait ideolojik zihniyetin meşruiyetini arttıracak ve yerleşik hale gelmesini sağlayacak sözde demokratik açılım süreci siyasal aktörlerle işbirliği içerisinde sabote edilecek; yaratılacak sokak anarşisiyle izlenen politikaya zaten az olan toplum desteğinin önü kesilecek.

2- PKK'ya, DHKP-C, TİKKO ve diğer bazı sol terör örgütler üzerinden destek sağlanıp, bombalı saldırılar ve suikastlar düzenlettirilecek.

3- Bu saldırılar sonrasında gerçekleşecek şehit cenaze törenleri provoke edilerek, iktidara yönelik kitlesel tepkiler oluşturulacak.

4- Rejim için en büyük tehdit olan Fethullah Gülen Cemaati'nin ‘laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla, yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğuna', bu faaliyetlerini de AK Parti iktidarından aldığı güçle devlet kademelerini ele geçirerek sürdürdüğüne dair kamuoyu oluşturulacak… 

5- İktidar, sokağa taşırılacak işçi ve memur eylemleri ile toplum nezdinde itibar kaybına uğratılacak.(TEKEL işçileriyle ilgili Başbakanın açıklamalarından bunun kastedildiği sanılıyor. Z.Ç)

6- Şubat ve Mart 2010'da, kitlesel sokak eylemleri ve mitingler teşvik ve tahrik edilerek, iktidarın ülkeyi yönetmekte aciz kaldığına dair genel kanı yaratılacak.

7- Siyasi aktörler devreye sokularak, iktidarın ülkeyi yönetmekte acze düştüğü, erken seçimin kaçınılmaz olduğu şeklinde talepler yüksek sesle dillendirilirken, toplumun önüne irticai eylemlerin odağı oluşumlar dışında iktidar ve koalisyon seçenekleri konulacak ve işbirliğinde olunan isimlerle bu yönde ikna edici yazılı ve görsel yayınlara ağırlık verilecek.

8- Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna dair mahkeme kararı bulunan iktidar partisinin kökten kapatılması için, aynı gerekçe ile birlikte, Siyasi Partiler Kanunu ve Anayasa'da yer alan bazı yasakları açık ve gizli bazı faaliyetleriyle çiğnediğinden yeni bir dava açılması için gerekli girişimlerde bulunulacak.

9- Kapatılma kararı sonrasında, siyasi yasak getirilecek milletvekili sayısının, yeni bir parti çatısında tekrar iktidara gelmesini ve güvenoyu almasını engelleyecek orana ulaşması için her türlü istihbari ve bilgi destek verilecek.

10- Nisan ayına kadar seçim kararının alınmaması ve açılacak olan kapatma davasına, hedeflenen oranda kamuoyu desteği bulunmaması durumunda, başta demokratik açılım süreci ve bazı kitlesel eylemler olmak üzere her alanda gerginlik ve gerilim tırmandırılacak, etnik ve mezhepsel çatışmalar körüklenecek, bu yönde faili meçhul sayısı arttırılacak, Kürt-Türk çatışmasını tırmandıracak eylemlere hız verilecek, toplumun, yaşanan terör ve anarşi ortamında ordunun müdahalesinden başkaca yol kalmadığı şeklinde kanıya varması sağlanacak ve Mayıs ayında meşru şartlar çerçevesinde AK Parti iktidardan uzaklaştırılacak.

İddiaya göre raporda dikkat çeken en önemli hususlardan biri de, hazırlanan bu müdahale planının şimdiye kadarkilerden çok daha kanlı gerçekleşeceği yönünde.

Bu raporun Başbakanlık'a ulaşıp ulaşmadığı, kurumun kendi bünyesinde bir beyin fırtınası çalışması olup olmadığı henüz net değil.

Ancak net olan bir şey var ki, raporda yer alan konuların bir kısmı son zamanlarda yaşanan ve anlam veremediğimiz gerçekler bütününü oluşturuyor.

Zihni ÇAKIR / Cafesiyaset[email protected]