NAMAZI TERKEDENİN DURUMU

NAMAZI TERKEDENİN DURUMU

Soru- Hocam, Namaz kılmamanın ya da Namazı terk etmenin hükmü nedir?

Cevap- Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Müslüman namazı terk ettiğinde küfre doğru büyük bir mesafe katetmiş ve küfre yaklaşmış olur. Çünkü namazı sürekli terk edip de inancı sağ­lam kalan çok az Müslüman vardır. Başka bir deyimle, namazı terk eden başka günahlara da yelken açar. Bu da onu dinden uzaklaştırır. Yani namazı terk eden Müslüman’ın imanı tehlikeye girer; zira Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmuştur:

Şüphesiz ki namazı terk etmek, kişi ile şirk ve küfrün arasında bu­lunmaktadır. (Müslim, Salât, 82).

Bediüzzaman, “Her bir günahta küfre gidecek bir yol vardır. O günah istiğfar ile imha edilmezse, yılan gibi insanın kalbini ısırmaya başlar.” der. Çünkü ancak kâfirler namaz kılmazlar. Namaz kılmamak Müslüman’a yakışmaz.

Bir Müslüman namaza devam ederse, Allah onun namazını onun günahlarına kefaret kılar ve onu manevî kirlerin temizlenmesine vesile kılar. Namaz, müminle Allah arasında bir bağdır. Ölüm anında namazın eseri kişinin üzerinde görünür.

Namazı terk edenler iki kışıma ayrılır:

1- Vacip olduğuna inanmayarak veya önemsemeyerek terk etmek.

Namazın farz olduğuna inanmayarak veya namazı önemsemeyerek terk eden kişi mürted olur. Mürted'in hükmü ise, tövbe etmediği takdirde ölümdür. Zira inanmayarak veya önemsemeyerek namazı terk eden kişi, dinde bilinmesi ve inanılması zaruri olan bir emri terk etmiştir. Bu da küfrün yoluna girmek demektir.

2- Vacib olduğuna inanıyor ama yine de terk ediyor.

Bir Müslüman vacip olduğuna inandığı halde tembellik veya benzeri bir nedenden ötürü namazı terk ederse, ceza gerektiren büyük bir günah işlemiş sayılır.  Bu şekilde namazı terk eden kişi önce tevbe edip namaz kılmaya davet edilir, eğer kabul etmezse namazı terk ettiği için kendisine hapis cezası verilir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Allah'tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şahadet, namazı ikame, zekâtı eda edinceye kadar insanlarla muharebe etmek bana emr olundu. Onlar bunları yapınca kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar.” Ancak İnsanların (gizi işlerinden dolayı olan) hesapları da Allah'a aittir.”(Buhari, Salat, 25)

“(Günde) beş vakit namazı Allah (Müslümanlara) farz kıldı. Kim abdestlerini güzel yaparak, rukularına, huşûlarına riayet ederek onları vaktinde kılarsa, o kimse Alla’tan hatasını affedece­ğine söz almış olur. Kim böyle yapmazsa Allah ona söz vermiş olmaz, dilerse azap eder, dilerse onu cennet'e koyar.” (İmam Malik, Muvatta, 1/123).

Bu hâdis, namazın farz olduğunu inkâr etmeden namazı terk eden kişinin kâfir olmadığına delâlet eder; zira farziyetini inkâr etmeden namazı terk eden kişi kâfir olsaydı, Hz. Peygamber 'Dilerse o kimseyi bağışlar, dilerse azap eder' demezdi. Çünkü kâfir, hiçbir zaman cennete giremez. Bu hâdis, tembellikten ötürü namazı terk edenlere yöneliktir.

Aslında belki de bir tek hadisi nakledip kısa kesmek gerekiyordu. Çünkü Resûlullah (s) namazın dinin direği olduğunu ferman buyurmakla meseleyi bitirmiştir. Hadisin devamında “Kim namazı hakkıyla kılarsa dinini ayakta tutmuş olar. Kim namazı terk ederse dinini yıkmış olur.” (Beyhakî, Şuab, Salat babı). Şimdi üzerine dini yıkılmış bulunan, yani dinden hiç nasibi olmayan şahsın haline bakalım. Kime benziyor acaba?

 

Soru: Hocam, hadiste, “Mümin ile kâfirin farkı mnamazdır” buyruluyor. Bu duruma göre namaz kılmayan kimse kafir sayılır mı?

Cevap: Hayır; bu tür ifadeler Arap belağatinin bir türüdür. Amaç, olumsuz bir ifade ile olumlu bir mesajı daha güçlü vermektir. Burada söylenmek istenen şey şudur: “Ey iman edenler! Unutmayın ki, ancak kâfiler namaz kılmaz.” Yani mümin ve Müslüman sıfatını taşıyanların namazı terk etmemeleri gerekir. Kur’an ve hadiste bunun benzeri çok ifadeler vardır.